Corona’yı da bir nevi doğal afet gibi düşünebiliriz. Bu doğal afetten korunmanın tek yolu evde kalmak. Peki evde kalmak herkes için güvenli mi? Evde kalınan bu dönemde kadına yönelik şiddet 3 kat daha arttı. Corona günleri öncesinde de güvenli olmayan evler vardı. Bazı kadınlar cesur yürekleriyle bu şiddete karşı çıkıp şiddet uygulayan şahısları adalete teslim ettiler. Tabi evdeki hesap devlete uymadı.
Hükümet, infaz yasasının kadına yönelik suçları kapsamadığını belirtti. Fakat Türk Ceza Kanununda kadına yönelik şiddete ilişkin ayırıcı bir suç maddesi yok. Bunun yanı sıra düşünme suçları hariç tahliyelerin olması da bir trajedidir. Kasten yaralama, tehdit, hakaret, hürriyetinden alı koyma suçları kalıcı infaz indirimi kapsamında yer alıyor. Peki bu suçlar en çok kimlere yönelik işlenmiştir?
Gaziantep’te eşini bıçakladığı için cezaevinde olan şahıs Kasım 2019’da tahliyesi olduktan sonra kızını işkence ederek katletti. Son yasadan yararlanıp çıkmasa da bu infaz paketinin cesaretlendirici olduğu gerçeği apaçık ortada. Birçok kadın korunma talebinde bulunmaya başladı. Suçluları, kadınların üzerine saldıktan sonra devlet koruyabilecek mi gerçekten bilemiyorum ve endişeleniyorum.
Güvenli evlerin temeline darbe vurduğunuzda hasar görür ve yıkılır. İnfaz yasası bütün evlerin temeline bir darbe vurdu. Şimdi bu evler yıkıldıktan sonra “sesimi duyan var mı?” diye seslenilse neye yarar. Zaten evin yıkılmasına neden olunduğu için kim düşman, kim kahraman? Zira adalet sağlam olsa evler yıkılmaz, kimsenin kahramana da ihtiyacı olmaz. Yıkık evin altından bir ses duymayı umut eden devlet bu süreçte fail de oluyor. Bazen “Sesimi duyan var mı?” sorusu bile sorulmuyor. O yıkık evin içinde biri yaşıyor mu ki diye merak edilmiyor. Adalet evinin altında çok canlar kayıp oldu, olmaya da devam ediyor.