Fıkralar, şakalar, anekdotlar kısa ve özlü olduğu varsayılan, ince anlamlı, esprili ve güldürücü hatta kimi zaman da güldürüken düşündürdüğü söylenen kısa anlatılardır. Felsefe tarihinde özellikle felsefe görüşlerin özetinin sunulmasında, kısa ve kimi zaman çürütücü eleştirileri söze getiren pek çok öyküye ve alıntıya rastlanabilir. Ancak bu yazıda ele alacağım konu kavramsal olarak güldürüyü amaçlayan kısa anlatıların felsefi çözümleme aşamasını oluşturacak olan dilsel ve kavramsal sınıflandırması. Güldürü anlatılarının bilgisel bir boyutu da kuşkusuz var. Ancak biraz daha halk kültürü çalışmalarına yakın bir alan olduğu için şimdilik sadece felsefi çözümleme çerçevesinden konuya yaklaşacağız. Yazının devamında, konunun felsefi tarihçesini ana hatlarıyla John Morreall’ın yazısından aktaracağım. *
Güldürüyle ilgili pek çok çözümleyici ve açıklayıcı kuram bulunmaktadır. Özellikle toplumsal yaşamdaki işlevi, psikolojik olarak görevleri, fizyolojik olarak faydaları ve hatta nasıl ortaya çıktıklarına dair komplo teorileri bile ortaya atılmaktadır. Ne var ki bu kuramlar, güldürünün genel olarak tek bir noktasına ağırlık vererek kavramın altını dolduracak açıklamayı tek bir unsura atfetmeye çalışır. Ancak felsefi kuramlar bu boyutlardan kısmen bağımsız olarak güldürünün bu kuramları arasında bütünleştirici bir temellendirmesi ortaya koymaya çalışmaktadır. Tabi felsefenin bütünü de bir güldürü olabilir.
Antikçağ filozoflarının, özellikle de Platon ve Aristoteles’in güldürüye bakış açısı olumsuzdur. Devamında büyük etkide bulundukları çoğu alanda olduğu gibi güldürü alanında da Platon ve Aristoteles’in etkileri, izleyen filozofların felsefelerinin devamı niteliğindedir. Devlet eserinde Platon gülmeyi, kişinin kendine hâkim olma ve irade gücünün önündeki en büyük engel olarak betimlemektedir. Özellikle bu duygu dışavurumunun tepkiselliği insanı kendi iradesinden uzaklaştıracağı için uzak durulması gerektiği, dahası yöneticilerin ve askerlerin böyle bir duygu dışavurumunda bulunmaktan özelikle kaçınmaları gerektiğini belirtir. Bununla ilgili olarak Platon’un güldürüye karşı bir başka olumsuz tutumu eğlenceyi küçümsemesiyle ilgili olabilir. Hiçbir özgür insanının güldürü anlatılarından ders çıkarmaması gerektiği; bunları besteleyen kişilerin, vatandaşları sözcüklerle veya mimiklerle güldürmeye çalışmasına izin verilmemesi gerektiğini söyler. Aristoteles de güldürüyle ilgili konuları ele aldığı kısımları bulunan Nikomakhos’a Etik ve Retorik adlı eserinde güldürünün küçümsenmesi hatta aşağılanması gereken bir etkinlik olduğunu söylemektedir. Yasa koyucuların eğlencenin bu türlüsüne karşı çıkmaları gerektiğini ve hatta bu türden duygulanımları yasaklamaları gerektiğini belirtir.
Stoacılar da insanda benzer bir irade erdemine vurgu yaparak gülmenin iradeyi ortadan kaldıracağı için tehlikeli olduğuna kanaat getirerek önceki büyük iki düşünürle hemfikirdir. Öyle ki Epiktetus’un takipçileri onun hiç gülmediğini iddia etmişlerdir. Bu görüşler, ardından gelen Orta Çağ Hristiyan düşüncesini hiç kuşkusuz temelden etkilemiştir. Eğitimden gündelik yaşama ve politikadan sanata baskın bir etki gösteren kilise doktrini güldürüyü büyük günahlardan saymasa da kaçınılması gereken bir kibir olarak ele alarak dolaylı yoldan onun yasaklanması gereken bir davranış olarak sunmuştur. Bu durumun belki de tek istisnası kralın ve soyluların himayesi altında olan soytarılardı. Eco’nun o nefis romanı Gülün Adı’nda aktardığı gibi, Rahip William eline aldığı elyazmasını okumaya başlar ve Aristoteles’in kayıp el yazması olduğu iddia edilen kitabın ilk satırlarında güldürü türünü ele alacağını söyleyerek başlar. Ancak gizeminin korunması gereken ve açığa çıkmaması uğruna cinayet işlenen eser Aristoteles’in güldürü türünü anlattığı bu eseridir. Kilise Reformasyonu döneminde de Hristiyanların ciddi erdemlere sahip olması gerektiği ve güldürü türünden duygulanımlar yasaklanmaya devam etmiştir.
Ortaçağ Hristiyan doktrinin başta felsefe olmak üzere diğer düşünsel uğraşlarda güldürüyü yasaklaması modern felsefenin doğuşuna kadar geçen sürede felsefi olarak olumsal bir incelemesinin bulunmamasıyla sonuçlanmıştır. Ancak bu zamandan sonra, özellikle Thomas Hobbes Leviathan eserinde ve Rene Descartes Duygular ya da Ruh Halleri eserinde, felsefi incelemelerin konusu olmuş ve sonraki dönemde bu konuda verilen yeni eserlerde önceden gelen tüm bu olumsuzluklardan sıyrılarak, gerçekten çözümleyici olan denemelerin önünü açılmıştır.
Hobbes, iradi hareketleri ve duyguları anlattığı bölümde ani sevinç-gülme maddesinde gülme denilen yüz hareketlerine yol alan duygu olarak tanımlayarak kişinin ya kendini mutlu eden anlık bir hareketi nedeniyle, ya da başka birine yanlış bir şey görmesi nedeniyle ortaya çıkan sevinç hali olarak betimler. Ancak başkasının yanlışlarına gülmeyi de pısırıklık işareti olarak yorumlar. Benzer bir bakış açısı Descartes Duygular ya da Ruh Halleri eserinde ilgili bölümlerde aktarılmıştır. Örneğin, sevinç hissinin fizyolojik açıklaması uzun uzadıya verilmiş, bu fizyolojik mekanizma neticesinde sözsüz ve çatlak sesle birlikte oluşan yüz ifadesine gülme denildiğini belirtmiştir. Devamındaysa gülmenin psikolojisi ve fizyolojisi konusunda oldukça kapsamlı (genellikle spekülatif de olsa) felsefi çözümlemelerde bulunmuştur.
Ne var ki çağdaş felsefeye kadar bu kadar kapsamlı incelemeleri birkaç istisna dışında (örneğin Frances Hutcheson ve James Beattie gibi alanı dışında çok bilinmeyen filozoflar gibi) pek göremeyiz. Genellikle güldürünün ele alındığı felsefi parçalar kısa paragraflar ya da eser içinde anekdotlar olarak ele alınmaktadır. Søren Kierkegaard’ın Meseller adlı eseri kısmen buna bir istisnadır. Bu dönemde Felsefenin görece ciddi tarihinde, mizahın bir uslamlama yöntemi olarak görülmesi pek yayın değildi. Filozoflar, felsefi veya gündelik argümanlarını sağlam kanıtlarla gerekçelendirmiş, yeri geldiğinde, diyaloglardan denemeye, salt biçimsellikten romana felsefe tarihinde pek çok eserde değişik yöntem kullanmışlardır. Bu bağlamda bir diğer istisna ise ünlü filozof Immanuel Kant tarafından yazıldığı iddia edilen (birkaç yıl önce Türkçe’ye de çevirilen) Öteki Dünyaya Yolculuğumun Sahici Hikâyesi adlı kısa kitaptır. Bu kitap güldürü türünü incelen bir eser olmasa da, Kant’ın başta sona kendi felsefesini öteki dünyaya yaptığı bir yolculukla anlattı ve karşılaştığı diğer filozofların kendi felsefesine yaptığı acımasız eleştirilerini anlattığı güldürü ve felsefe kitabıdır.
Önümüzdeki yazıda güldürü anlatılarının çağdaş felsefedeki incelemelerini ve mantıksal sınıflandırmalarını ele alacağız.
* John Morreall, “Philosophy of Humor”, The Stanford Encyclopedia of Philosophy https://plato.stanford.edu/archives/win2016/entries/humor/