(41 kere Maşallah…)Tam 2 aydır evden dışarı adımı atmıyorum. Tam karantina içindeyim… Yalnız yaşayan bir 65 yaş üstü kişi olarak, ustaca alışveriş yaparak, yiyecek, içme suyu ve ilaç gereksinmelerimi oldukça ve elden geldiğince stokladım. Kimseyi, hamam böceklerini dahi içeri almıyorum… Bu süre içinde şunlar kafama dank etti. Sizlerle, arkadaşlarımla paylaşıyorum.
-
Kan bağım olan yakınlarıma kıyasla, gerçek dostların bana milyar kilometrelerce daha yakın olduğunu fark ettim.
-
Bir gönül dostu komşunun, bir hazine olduğun anladım. Yan komşum her gün sıcak yemek, ıhlamur çayı gibi desteklerini kapımın önüne kibarca bırakıyor. Yemeği benim başka bir kabıma aktarıyor ve komşunun kapını yıkayıp kapının önüne koyuyorum. Komşunun yemeğini dakikalarca kaynatıp yiyorum.
-
Evde uzun yıllardır köşe bucakta sakladığım ve orada unuttuğum eşyaların veya giysilerin, mendillerin, atkıların, hatta kar maskelerimin bile ne kadar işime yaradığını ve de zamanı gelince yarayacağını gördüm. Bu arada saat kayışım koptu, cep telefonundan saati öğrendim. Evdeki üç televizyon da bozuldu, sinyal yok lafından nefret ediyorum. Dizilerimi, laptoptan izledim, oldu bitti..
-
Hayatım boyunca müsrif olmamamın ve daima tasarruf yapmamın ne kadar hayati olduğunu bir kere daha anladım.
-
25 yıl önce şehirden kaçıp nispeten kışları bir köy havasında olan bir sahile taşınmanın anlamını daha iyi hissettim.
-
Evimin arka tarafı boydan boya güneye bakması ve önünün açık olması sebebi ile sabahtan akşama kadar güneşin evin içinde olmasının bir nimet olduğunu gördüm.
-
Beyni siyasi iktidara veya daha acısı muhalefete angaje olmuş kör saldırgan propaganda ve yayınların, artık bana hiçbir şey ifade etmediği net fark ettim.
-
Kişisel sağlığın, her türlü inanç, ideoloji, felsefe veya kültürden daha önde geldiğini, daha önemli olduğunu, bu yüzden işinde usta bir emekçi doktorun hep gevezelik yapan bir filozoftan veya sükseli bir yazardan daha hayati öneme sahip olduğunu gördüm.
-
Hep dışarıda yemek arayan ve yiyen bir bekar olarak, mutfak işleri ile uğraşmanın ne kadar heyecanlı, sürprizli, yaratıcı ve kışkırtıcı bir uğraş olduğunu anladım. İnsanın kendi yaptığı yemek ne kadar tatlı oluyormuş. Ev hanımlarına hayranlığım ve saygım sonsuza doğru uzandı.
-
Sigarasız ve içkisiz de yaşanabileceğini gördüm.
-
Komedi ve güldürü temelli dizilerin, bu günlerde her türlü aksiyon, dram ve aşk filmlerinden daha sürükleyici ve moral verici olduğunu keyifle fark ettim. (Örnek: Yalan Dünya, Seksenler, Çocuklar Duymasın dizileri, Ata Demirer veya Kemal Sunal filmleri..)
-
Futbolun ve maç yayınları olmadan da pek ala yaşanılabileceğini anladım. Galatasaray ve Fenerbahçe düşmanlığının hiçbir anlamı yokmuş. Beşiktaşım bana kızmasın.
-
Dostlarımın beni telefonla içtenlikle araması veya benim onları aramam, her türlü seremoniden, törenden, şenlikten, etkinlikten, kokteylden, konserden daha anlamlıymış bu yahu!
-
Temizlik ne kadar ulvi bir görevmiş. Hiç elimi yıkamazdım. Aklıma gelirse yıkardım. Şimdi saat başı yıkıyorum, sonra kolonya döküyorum. Temizlik bir imanmış. Her dakika ellerimi sabun, kolonya veya özel sıvılarla epey ovalayarak yıkıyorum.
-
Güneş ay, bulutlar, ağaçlar, deniz, çiçekler, tüm kozmos ne kadar şahane görüntülermiş. Yeni fark ettim.
-
Özel araba ve motosiklet çok çok önemliymiş. Hayatta hep yürüdüm çünkü. Halbuki dört ayaklı bir araç sahibi olmak hayatı kolaylaştırıyormuş. 1972’de İsmet İnönü Paşa yüzünden ehliyet alamamıştım, bir gün anlatırım.
-
Kitap imza günlerim, yeni kitaplarımın tanıtımı, kitap fuarı ve konferanslarım iptal oldu. Aslında ne kadar önemsiz uğraşlarmış. Mutlaka yaşamalı ve kimsesizlere açlara, hastalara, fukaralara, biçarelere yardımda bulunmak bir insanın gerçek uğraşı oymalıymış. Bunu anladım.
-
Evde karantina günlerinde roman okumak, 50 yıldır her gün benim gibi 10 gazete alıp, önemli yazıları kesip biriktirmekten daha romantik, daha gerçekçi, daha keyifli bir uğraşmış. Şu anda can dostum Erhan Doğan’ın “Petra’nın Kollarında” romanını, sevgili Ünal Ersözlü’nün “Tanrının Yaşam Kılavuzu” kitabını, Peng Shepherd’in “The Book of M (Kıyamet Başlıyor” ve Mete Yarar ile Ceyhun Bozkurt’un “Tanrıyı Kıyamete Zorlamak Mesih” kitaplarını dönüşümlü okuyorum.
-
Bir ay içinde yıllardır yazmakta olduğum, “Balıklıova – Mordoğan – Karaburun Tarihi – Ütopyalar toplantıları” konulu kitabımı ve fotoğrafları hariç 1000 sayfalık “İzmir Basın Tarihi” kitaplarımı yazıp bitirdim. Sözünü ettiğim birinci kitabımı Dağarcık Türkiye Yayınları basar mı acaba?..
-
Tam 50 yıldır kapağını açmadığım, babamın Pul Koleksiyonu bavulunu açıp, adamcağızın bir ömür boyu biriktirdiği pulları gözü yaşlı inceliyorum. Başka zaman asla yapamazdım
-
Ne CD, ne Youtube’de müzik dinlemeye paydos. Meğer benim yüzlerce adet müthiş Long play, 45’lik ve Taş Plak koleksiyonum varmış. Bir dolapta unutmuşum. Hemen gramofonu kurdum. Ve teker teker dinlemeye başladım. Bambaşka bir aleme gittim. Başka zaman beş dakikalık bir zaman bile bulamazdım.
-
Bir süre önce satın alınıp öylece bir köşeye konmuş, 30 adet şık albümüm var. Çünkü binlerce aile fotoğrafım var. Bir türlü albümlere yerleştiremedim. Birkaç gün sonra kolları sıvıyorum.
-
Yakında küçük bahçeme inip, soğan ve sarımsak dikeceğim. Dündar diye motosikletli bir can kuşum var. Çeşme Belediyesi’nin kapısı ona emanet. Tohum veya fideleri getirecek.
-
Tek mandalin ve tek limon ağacım var. Çünkü bahçem küçük… Geçen sene dikmiştim. Yangın gibi çiçek açtılar. Mahsul almayı heyecanla bekliyorum. Asmam filiz vermeye başladı bile. Aklım fikrim bahçemde..
-
Karşı cinsten bir eş veya sevgili de önemli değilmiş. Olsa iyi olurmuş, ama yoksa hayatın sonu değilmiş. Gerçek dost bir karşı cins, hepsinden önemliymiş. Yanında olmasa da olur, uzaktan selam göndersin yeter.
-
Bir diktaya karşı olmanın, ona karşı direnmenin tek yolunun görsel medyada kaçak güreşerek cazgırlık yapmak değil, ülkenin tüm insanlarını kucaklayacak bir devrim projesi üzerinde çalışmak ve sevgili halkımıza zorla değil, kibarca buna inandırmak olduğunu anladım.
-
Emperyalizmin çirkin yüzünü bir kere daha tespit ettim. Avrupa Birliği gibi bir boş hayalin ne tür Avrupalı milliyetçilikleri içinde barındırdığını maske gaspı konusunda net gördük. Kimse artık bana AB palavraları sıkmasın. Atatürk’ün dediği gibi “Hedefimiz çağdaş uygarlık ama batılı haydutlara kölelik değil..”
-
Balkan ülkelerine yardıma giden kargo uçağımız beni ağlattı. Milletine, devletine, her değerimize sabahtan akşama küfreden sözde ve sahte aydınlardan olmadığıma bir kere daha şükrettim.
-
Bu acılı ve korkulu günlerde yine beş Mehmetçik’i katleden hain terör yuvalarının bertaraf olması için duacı oldum. Ölüm orucunda vefat eden Helin’e yüreğim yandı. Niye kurtaramadık kızcağızı?.. Virüs saldırısında seferber olup vatandaşlarımız kurtaramaya çalışırken, vücuduna virüs uğramamış bir ideoloji mahkumu kızı kurtarmak, ikna etmek çok mu zordu?.. Aklım almıyor.
-
Aynaya baktım. Yaşamalıyım ve halkıma kalan son birkaç yılımda daha fazla hizmet etmeliyim, dedim.
-
Neden mühendislik öğrenimi gördüm, neden gazeteci yazar oldum?… Mesleklerin şahı doktorlukmuş, sağlık çalışanı olmakmış, hemşire olmakmış. Bunu net fark ettim. Şeref ve alkış, şan ve madalya onların olsun.
-
Bir daha dünyaya gelirsem çocuk doktoru olmak isterim.
-
Hayat boyu hiçbir statükoya, dini veya laik tarikata, sol fraksiyona, sağ çıkar gruplarına, iktidar ve muhalefet kastlarına, sosyetik ritüelci örgütlere dahil olmadığım için, doğru yaptığımı bu günlerde çok net görüyorum. Çünkü hepsinin bir miligram antikor kadar kıymeti harbiyeleri yokmuş.
-
Hayatta kimseye kötülük yapmadım. İşveren veya müdür hiç olmadığım için kimseyi işinden atmadım, kimsenin ekmeğini elinden almadım, ırza namusa yan gözle bakmadım. Çalmadım, çırpmadım. Ama neden çok daha fazla iyiliksever olmadım? Şimdi bunu sorguluyorum. Çevreme veya bilinmez uzaklara daha fazla iyilik yapabilirdim.
-
Modern Planlama Teknikleri CPM ve PERT üzerine T.C. tarafından yayınlanan ilk kitapları yazan bir Yüksek Endüstri Mühendisi olduğum için, üniversitedeki bir hocamdan öğrendiğim simülasyon metotları ile “Covid – 319”, yani 300 kez arka arkaya mutasyona uğrayan ve “kurtarıcı aşısı” bir türlü bulunamamış korkunç korona virüsünün şimdiki yayılma rotaları doğrultusunda, bilinmeyen bir tarihte, gezegenimizi ne hale getireceğini hesapladım. Müthiş ve korkunç sonuçlara ulaştım, tabii ki bu simülasyonun sayfalar doğrultusunda ayrıntılarını, buraya aktarıp yazmayacağım. Covid – 319’un saldırısından ancak nükleer denizaltı gemilerinde, okyanuslarda hiç karaya yanaşmadan yol alan büyük teknelerde, kutuplarda, Alpler, Himalaya veya Tibet gibi yüksek rakımlı bölgelerdeki yer altı şehirlerinde yaşanlar, çöl ve ıssız ovalarda yerin altında inşa edilmiş aile evlerinde güçlükle nefes alabilenler ve çok ilkel adalarda bulunanlar kurtulmakta. Tüm uluslararası sağlık tesisleri ve yayın organları çökmüş durumda, sadece korsan radyo yayınları yapılmakta.. Birçok ülkede askerler yönetime el koymuş durumda. Tarihten tümüyle silinen ülkeler var. Gerisi bende kalsın..
-
Hawking, ölmeden bir hafta önce niçin ”Artık bu gezegeni terk edin” dedi ve öldü? Kapitalizm, vurgun ve talan, nükleer silahlanma, savaş seviciliği, çevre yağması ve her türlü faşizm bu güzel gezegeni adım adım kıyamete yaklaştırmış.. Birinci ve ikinci dünya savaşlarının, Hiroşima’ya atılan atom bombasının artık bir önemi kaldı mı?
-
Neyse kafanızı şişirdim. Virüs bunları bana öğretti.
-
Eğer yaşarsam, bundan sonra çok farklı bir insanım..
-
Hasta yatağında virüsle savaşan tüm insanlığa en kısa zamanda sağlık dilerim.
-
Bu arada Olimpos Yayınları’ndan 2 adet Süper Kare Bulmaca kitabını şakır şakır çözdüm. Her kitapta 144 bulmaca sayfası olduğundan 288 sayfa çözmüş bulunmaktayım. Ama üçüncü bir kitabım yok. Gazete almayı da tamamen bıraktım. Her köşe yazısını internetten okuyorum. Böylece 50 yıldır arşivini tuttuğum bir oda dolusu gazete köşe yazıları koleksiyonum da artık sona erdi. Karantina günlerinde iki icadım oldu. Tek kişilik okey icat ettim. Saatler sürüyor, müthiş zevkli. İkinci olarak bir İskambil Falı icat ettim. Hiç bir yerden kopya değil. Tarot ile iskambil arası bir şey. Her iki oyunun patentlerini alıp, internette oynatacağım ve zengin olacağım. İyi mi?..