Dünya Ekonomik Forumu’nun her yıl Davos’ta düzenlenen toplantılarından ellincisi geçtiğimiz günlerde yapıldı. Forum’dan önce sistem eleştirisine kapı aralayan bir raporun yayınlanması dikkat çekti. Edelman Trust Barometer 2020 yılı raporunda, kapitalizmin nasıl algılandığına ilişkin bir araştırma sunuldu. Edelman Trust Barometer dünya çapında insanların; hükümetlere, iş dünyasına, medyaya ve sivil toplum kuruluşlarına güvenini etkileyen eğilimler üzerine raporlar sunuyor. 2020 yılının başında yayınlanan bu yılki raporda ise, kapitalizm algısına da odaklanıldı.
Araştırmaya toplamda 28 ülke dahil edildi. Bu ülkelerden 22 tanesinde, insanların çoğunluğunun “kapitalizmin, mevcut haliyle, dünyaya yararından çok zararı olduğunu” düşündüğü rapora yansıdı. Kapitalizmin zararlı olduğunu düşünen insanların oranı Tayland’ta ve Hindistan’da %70’ten fazla iken Fransa’da, Malezya’da, Endonezya’da, Çin’de, İtalya’da ve İspanya’da %60’tan fazla. Bu oran Avusturalya’da %50, Japonya’da %35 iken; Kanada’da, ABD’de, Güney Kore ve Hong Kong’da bile % 45’in üstünde. Bu oranların çıplak bir gerçeği daha da görünür kıldığı ortada: Kapitalizm, insanları memnun edecek bir sistem olmaktan çok uzak. Bu oranlardan, kapitalizmin, dünyaya yarardan çok zararı dokunduğunun artık yalnızca sol kesimler tarafından iddia edilmediği sonucunu çıkarmak da olanaklı. Bu da bize, kapitalizmden nemalanan küçük zümrelerin, geniş halk kesimlerini manipüle etmek için kullandıkları tüm olanaklara rağmen, kapitalizmi makyajlamakta artık diledikleri kadar başarılı olamadıklarını da gösteriyor.
Öte yandan, araştırmayı yapanların ilgili soruyu soruş biçiminin, sistem eleştirisindense revizyonist bir yaklaşımın sinyallerini verdiği de dikkatlerden kaçmıyor. Soru, kapitalizmin “mevcut biçimiyle” dünyaya olan yararını ve zararını tartışmaya açan bir soru. Öyle ki, bu soru başka bir tür (yani dünyaya zararından çok yararı dokunacak bir kapitalizmin) olanaklı olduğunu ön varsayıyor. Bu varsayım, elbette tartışmaya hayli açık. Bu tartışma, akıllara Bill Gates’in “yaratıcı kapitalizm” çıkışını ve sonraki tartışmaları getirebilir. Bill Gates, 2008 yılında dünya, küresel bir kapitalizm kriziyle boğuşurken; finans devleri ardı ardına batmaya başlamışken “insancıl bir kapitalizmin” inşa edilebileceğini iddia etmişti. Gates’in ana fikri ise kapitalizmin yalnızca zenginlere değil, yoksullara da hizmet eder hale getirebileceği, böyle bir kapitalizmin daha insancıl olacağı yönündeydi. Bu çıkış o günlerde bomba etkisi yaratıp yoğun tartışılmıştı. Hatta krizin yükleri omuzlarına yüklenecek geniş halk kesimlerini ikna çabalarının bir parçası olarak, sermayeye rahat bir nefes bile aldırmıştı.
Gates’in revizyonist kapitalizm çıkışına rağmen, kapitalizmin zenginle yoksul arasındaki uçurumu derinleştiren, emekçiden nemalanan, sömürüyü kronikleştiren, adaletsiz yapısal özellikleri kendisini, yeni biçimlere de bürünerek var etmeye devam etti. “Başka bir kapitalizm mümkün mü?” sorusu ise başka bir bahara ertelenmişti. Edelman Trust Barometer raporunu düşününce, o bahar bu Ocak’taymış sanırım.
İlginç biçimde Dünya Ekonomik Formu’nun 2020 toplantısına iklim krizi damgasını vurdu. Greta Thunberg ile Donald Trump arasındaki tartışma bir yana, Küresel Riskler Raporu bunda etkili oldu. Dünya Ekonomik Forumu tarihinde ilk defa, gelecek on yılın en büyük küresel riskleri listesinin ilk beş sırasını iklim krizi kaynaklı riskler oluşturdu. Böylelikle dünyadaki ekonomik ve toplumsal faaliyetler konusundaki en önemli risklerin çevresel olduğu, sermaye tarafından da büyük ölçüde kabul edilmiş oldu. Kısacası, iklim krizi görmezden gelinebilecek sınırları hayli aştı. Dünya Ekonomik Forumu kapsamında, küresel eşitsizliğin derinleşmesinin de insanlığı tehdit ettiği belirtilse de, bu ve türevi sorunların çözümü için ön görülen yöntem bir “paydaşlar kapitalizminin” inşa edilmesi; toplumsal dayanışmanın göz önünde bulundurulduğu, sermayenin daha geniş tabana yayılacağı bir formül. (Erinç Yeldan, Cumhuriyet, 22 Ocak 2020). Yani yine revizyonist bir yaklaşımla karşı karşıyayız ki küresel sermayenin en kalantor temsilcilerinden oluşan bir forumda başka bir yönelim olması da beklenemezdi.
Görünen o ki, bir yandan küresel iklim krizi, bir yandan da kapitalizme içkin kangrenleşmiş sorunlar derinleştikçe, kapitalizmi yamalama ve krizlere dayanaklı hale getirme çabalarına daha çok tanık olacağız. Tartışmalar başlatılacak, sorunlar maskelenmeye çalışılacak, sistem eleştirisi yapılıyormuş gibi görünülecek ama dağ başlarında kapalı kapılar ardında yapılan toplantılarda, bir avuç insan milyarların kaderiyle oynamaya devam edecek. Oysa biliyoruz ki, kapitalizm zararlıdır.