İlkbahar… Tüm ailenin bir arada olduğu pazar kahvaltıları gibi gelir bana. Masadaki gevrekler, boyozlar, peynirler biter ama herkes oturmaya devam eder. Gazeteler okunur, hafta boyunca olanlar konuşulur ve diğer günlerden hızlı geçen saatlerin kimse farkına varmaz. Uzun bir pazar kahvaltısıdır yaşanan ancak hissedilen sadece birkaç dakikadır. Tadı damağınızda kalır.
Ardından hemen yaz gelir. Eğlencelidir yaz ayları ve olabildiğince hafif. Bazen özel bir sofra kurmak bile istemeyebilirsiniz. Kahvaltı masasındaki malzemelerle sandviç yapmak ya da evden çıkarken yanınıza bir elma almak yeterli olabilir.
Eve döndüğünüzde sizi sonbahar karşılar. İlkbahardan kalan bardakları ve zeytin çekirdeklerini tek bir yere toplayarak üst üste dizdiğiniz tabakları masanın kenarına alıp, uzun zamandır neden içmediğinize şaşırdığınız çorba için yer açarsınız. Domates kokusu sizi büyülerken, gözünüz masadakilere takılır. Yemek yerken boş tabakları düşünmenin bir anlamı olmadığı konusunda kendinizi ikna etmeye çalışırsınız ama laf lafı açar. “Yazın evden çıkarken elma yerine muz alsaydım daha mı tok tutardı? İlkbaharda yine siyah zeytin yemiştik, benim yeşil sevdiğimi bilmiyor mu? Yarım bıraktığı ekmek parçasını tabağın altına gizlemiş. Oysa artık beyaz ekmek yemediğini söylemişti bana.”
Ve akşam olur. Çorbanın bittiğini kaşığın tabağa çarpınca çıkardığı sesten anlarsınız. Düşünürken hızla geçen zamana direnip tabağı kendinize doğru eğersiniz. “Dibinde kalmıştır, biraz daha vardır, henüz bu masadan kalkmak istemiyorum. Tüm bu dağınıklığı ben şimdi nasıl toparlayacağım?”
Bazen, böyle durumlarda destek ararız: “Bunu tek başıma yapabileceğimden emin değilim. Belki bir arkadaşımdan yardım isteyebilirim.”
Bazen, beklediğimiz desteği alamadığımız için destek ararız: “Arkadaşımı yardım etmesi için çağırdım ama hangi bardakları yıkamam gerektiğini anlatırken iki kahve içti. Şimdi masanın üzerinde bir de fincan var. Ne yapacağım?”
Bazen, kararlar alırız: “İlkbaharda sofrayı toplasaydım böyle olmazdı. Sakladığı ekmeği o zaman fark edebilirdim. Dağınıklık yüzünden kimseyi çağırmam da gerekmezdi. Artık ertelemeyeceğim.”
Bazen, aldığımız kararları uygulayacağımıza dair karar vermek için destek alırız: “Her sene aynı cümleleri kuruyorum ama neden başaramıyorum, bilmiyorum. Bu yıl her şey çok daha farklı olsun istiyorum. Bunu nasıl yapabilirim?”
Ve kış… İşte, bütün bir senenin muhasebesi… Psikolojik danışmanlık merkezlerinin en yoğun olduğu dönem. Masayı derleyip toparlama, eski tabakları yenileriyle değiştirme, salondaki vitrini süsleyen el değmemiş “özel gün” bardaklarını kullanmaya başlama, bunların tümü için terapistlerimizden destek alma zamanı. Hoşça kal eski yıl…
Çorba kaşığının boş tabağa çarpmasıyla başlayan sürecin aralık sonu bebeği:
“Yeni hedeflerin yeni yılı.”
İyi ki doğdun. Biz de seni bekliyorduk. Hoş geldin!