Lumier Kardeşler’in 28 Aralık 1895 yılında yaptıkları ilk film gösterisinden kısa bir süre sonra sinema Osmanlı topraklarına da girmiştir. Osmanlının sinemadan haberdar olmasını sağlayan kişi, Mösyö Jamin’dir gönderdiği yazı sayesinde olmuştur. Mösyö Jamin’in, Osmanlı Hariciye Nezareti’ne yazdığı yazıda, sinematografın gümrükten geçirilmesi isteniyordu. II. Abdülhamit’in elektrikli aletlere karşı olan hassasiyetini bilen Sadrazam Halil Rıfat Paşa, Hariciye Nezaretinin kendisine ulaştırdığı bu yazının araştırılması için gerekli çalışmaları başlatmıştır. Yapılan araştırmanın sonucu 20 Eylül 1896 yılında sadrazama bildirildi. Verilen raporda “sinematograf adı verilen aletin ilmi yönden insanlığın yararına” olduğu belirtilmekteydi. Gönderilen rapor ile birlikte ülkemizdeki sinema serüveni de başlamış bulunmaktadır.(1)
Osmanlı her ne kadar bu aleti insanlığa faydalı olarak değerlendirmişse de II. Abdülhamit’in evhamlı halleri, kimseye güvenmemesi, elektrikli aletlere karşı olan önyargısı, sinematografın gelişiminde belirgin bir rol oynamıştır. Bütün bunlara rağmen II. Abdülhamit sinematografı kendisine sunan Fransız vatandaşı Victor Constinsouz’a Güzel Sanatlar Madalyası ve iki yüz liralık bir hediye ile ödüllendirmiş ve sinemanın saraya girmesine müsaade etmiştir.(2)
II. Abdülhamit’in sinemaya karşı aşırı hassas olmasının önemli nedenlerinden bir tanesi de sinemanın Osmanlı Devleti’nin aleyhine propaganda aracı olarak kullanılmasıdır. Bunun en güzel örneği Bulgar Prensliğinin 1903’de kendi içinde yarattığı Makedonya Sorunu karşısında Avrupa’yı yanına almak için hazırladığı “Osmanlı Mezalimi” adlı propaganda filmidir. Bu ve bunun gibi etkenler sinemanın Osmanlı topraklarına yerleşmesini zorlaştırmıştır. Özellikle yabancıların sinema faaliyetlerinde daha az rol almalarını sağlamak için devlet tarafından kontrol altına alınmışlardır. 29 Mart 1903’de 25 maddeden oluşan bir sinema nizamnamesi hazırlanmıştır. Şartları oldukça ağır olan nizamnamede sinema faaliyetlerinde, film gösterimi bulunma hakkına kimlerin sahip olabileceği ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır.(3)
1908 yılına geldiğinde Osmanlı siyasi hayatında yaşanan hareketlilik sinemayı olumlu yönde etkilemiştir. Öncelikle II. Meşrutiyetin ilanı ve daha sonra 31 Mart Vak’ası sinemanın nefes almasını sağlamıştır. II. Abdülhamit’in 31 Mart Vak’ası sonucu tahttan indirilmesi sinemanın gelişimi önündeki en büyük engeli kaldırmıştır.(4)
II. Abdülhamit döneminde sinemacıların en çok karşılaştıkları zorlukların başında gümrük engeli gelmekteydi. Osmanlıya getirilen filmler saltanat memurları tarafından sıkı bir kontrolden geçiriliyordu. Sinematografların gümrükten geçirilmesi ise daha çok Avrupalı elçilerin araya girmesiyle sağlanıyordu. Ayrıca yayımlanan nizamnameye göre sinema salonu açmanın şartları oldukça ağırdı. Bu ve buna benzer zorlukların ortadan kalkması, sinemanın taşrada yaygınlaşmasına zemin hazırladı. Böylelikle Osmanlıda sinemanın İzmir ve İstanbul dışına da yolculuğu başlamış oldu.(5)
Sinema önündeki engellerin kalkmasıyla birlikte, Osmanlı’da sinema salonlarının sayısı her geçen gün artmıştır. Oluşan bu olumlu hava sonucu özellikle Avrupa kökenli film şirketleri Osmanlıya yatırım yapmaya başlamışlardır. İlk olarak Pathe Film (Pathe Freres) tarafından Tepebaşı’ndaki Şehir Tiyatorusu’nun bir bölümü tamir edilerek modern bir sinema salonunu çevrildi. Pathe Film Şirketi’nden sonra merkezi Brüksel’de bulunan Şark Sinemaları Anonim Şirketi, 1910 yılında Beyoğlu İstklal Caddesi’nde kendi şirket adını taşıyan sinema salonunu açtı. Bu şirketleri Gaumont takip etti. Gaumont daha sonra İzmir’de de bir şube açtı.(6)
1908-1914 yılları arasında yabancı yatırıcılar tarafından yapılan bu yatırımlar ülkedeki gayrimüslimlerinde sinemaya ilgi duymasını sağlamıştır. Bütün bunlar sonucunda Osmanlı topraklarında sinema salonları ciddi bir artış göstermiştir.(7)
1914 yılına gelindiğinde Osmanlı topraklarındaki çoğu sinema salonunun yabancı ve gayrımüslim kimseler tarafından açıldığı görülmektedir. 9 Mart 1914 tarihinde yerli ilk sinema salonu olan “Milli Sinema” Cevat (Boyer) ve Murat Bey tarafından Tepebaşı’nda açıldı. Yerli ikinci sinema salonu ise 6 Temmuz 1914 tarihinde Şakir ile Kemal Seden Kardeşler ve Fuat Uzkınay tarafından Sirkeci’de açıldı. Bu sinema salonunun adı “Ali Efendi Sineması”, ikinci sinema salonların adı ise “Kemal Bey Sineması” olarak açtılar.(8)
Sinemadaki bu hızlı gelişim rekabet ortamını da arttırdı. Şirketler gişe gelirlerini arttırmak için tanıtımlar yapmaya başladılar. El ve duvar ilanıyla yapılan tanıtım faaliyetleri zamanla gazete ve dergilerde de yer almaya başladı.(9)
Kaynaklar
1-Ali Özuyar, Sinemanın Osmanlıca Serüveni, Deki Yayınları, Ankara 2008, s. 11.
2-Ali Özuyar, Sinemanın Osmanlıca Serüveni, Deki Yayınları, Ankara 2008, s. 11.
3-Ali Özuyar, Sinemanın Osmanlıca Serüveni, Deki Yayınları, Ankara 2008, s. 12.
4-Ali Özuyar, Sinemanın Osmanlıca Serüveni, Deki Yayınları, Ankara 2008, s. 12.
5-Ali Özuyar, Sinemanın Osmanlıca Serüveni, Deki Yayınları, Ankara 2008, s. 12.
6-Ali Özuyar, Sinemanın Osmanlıca Serüveni, Deki Yayınları, Ankara 2008, s. 13.
7-Ali Özuyar, Sinemanın Osmanlıca Serüveni, Deki Yayınları, Ankara 2008, s. 13.
8-Ali Özuyar, Sinemanın Osmanlıca Serüveni, Deki Yayınları, Ankara 2008, s. 13.
9-Ali Özuyar, Sinemanın Osmanlıca Serüveni, Deki Yayınları, Ankara 2008, s. 13.