Geçtiğimiz günlerde, eşimle Netflix’te, 8 bölümlük kısa dizi Trotsky’yi izledik. Rus devrimci Troçki’nin yaşamının bir kesitini anlatan dizi, zihinlerde Ekim Devrimi’ne, devrimi örgütlemiş ve devrim sonrasında iktidarı ele geçirmiş kişilere, Sovyetler Birliği’ne yönelik pek çok önemli soru işaretinin oluşmasına neden oluyor. Dizi, Ekim Devrimi’nin 100. yılı olması nedeniyle, 2017 yılında Rus Devlet Televizyonu Channel One’da yayınlanmış. Dizinin en önemli yapımcılarından birisi, Channel One’ın da genel yönetmeni olan Konstantin Ernst. Yalnızca buradan hareketle bile, dizinin bir “devlet projesi” olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Yönetmenliğini Aleksandr Kott ve Konstantin Statskii’nin yaptığı dizinin senaryosu Oleg Moloviçko tarafından yazılmış.
Rusya’da, yine Ekim Devrimi’nin 100. yıldönümü için hazırlanan ve Lenin’in iktidara geliş serüvenine odaklanan Demon of Revolution dizisinden daha fazla izlenme oranına sahip olduğu belirtilen Trotsky dizisinin (Sputnik, 2 Ocak 2019) pek çok eleştiriyle karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Eleştiriler daha çok; dizinin, tarihsel gerçekleri çarpıttığı ve öykü kurgusunun tarihsel gerçeklerle çelişecek şekilde yapıldığı iddialarına odaklanıyor. Troçki’nin, gerçeklere aykırı biçimde kötücül bir karakter olarak kurgulandığının, Ekim Devrimi’nin bir devrim değil de bir darbe olarak yansıtıldığının ve dizide Yahudi düşmanlığı pompaladığının belirtildiği eleştirilerde (Güntekin, 2019; Williams ve North, 2018), tüm bunların planlı bir siyasal amaca hizmet ettiği de iddia ediliyor. Bunlara ek olarak, dizinin bir “yumuşak güç” ögesi olarak Rusya dışına servis edildiği de iddia ediliyor (Johnson 2019).
Sıradan bir izleyici olarak, diziye ilişkin şunu belirtmek isterim: Kurgu, kast, oyunculuklar, olay örgüsü, görüntü kalitesi gibi ölçütler açısından dizi gayet doyurucu, sürükleyici, ilgi çekici ve merak uyandırıcı. Hatta tarihe ilgisi olan herkesin izlemesini öneririm.
Ancak yukarıda belirtilen eleştirilerin haklılık payının olmadığını iddia etmek de olanaksız. Burada, yapımcıların ideolojik saikleri kadar tarihsel karakterlerin bir popüler kültür ögesine dönüştürülmesinden kaynaklanan sorunların olduğunu da düşünebiliriz. Öte yandan, eleştirilerin tarihsel olay ve kişileri konu edinen her türlü film ve dizi için geçerli olabilecek eleştiriler olduğunun altını çizmek gerekiyor. Türkiye’de yayınlanan yüksek kalite olarak görebileceğimiz, Muhteşem Yüzyıl ve Vatanım Sensin gibi diziler için de benzer tartışmalar yapılmıştı hatırlarsanız. Çok tartışılmadı ama, geçtiğimiz aylarda vizyona giren ve benim de hayli beğenerek izlediğim Çiçero filmi için de benzer bir eleştirel süreç sürdürülemez mi?
İzlediğimiz herhangi bir tarihi dizi ya da filmin herhangi bir siyasal amacın ve ideolojik pencerenin dışında kalarak yapıldığını zannetmek en iyi ihtimalle saflık olur. Belgeseller için bile “nesnellik” ögesi çokça tartışılması gereken bir konu iken, kar amacı güden ve siyasal amaçlara hizmet eden diğer popüler kültür ögeleri için böyle bir “nesnellik” talep etmek ne derece gerçekçi olur? Can Dündar’ın yaptığı, Sarı Zeybek ve Mustafa belgesellerini hatırlayın. Bunlar da Türkiye gündeminde ne denli geniş yer tutmuş ve toplumu ne tartışmalara sürüklemişti…
Her türlü ideolojik çarpıtma ve yanlışlığa rağmen, ben bu tür yapımların olmasını memnuniyetle karşılamak gerektiğini düşünüyorum. Her şeyden önce, bu tür yapımlar sayesinde yaşandıktan onlarca ya da belki yüzlerce yıl sonra, tarihe, toplumsal gelişime damgasını vurmuş olay ve olguların tekrar gündeme getirilmesi için bir olanak doğuyor. Türkiye’de üniversite eğitimi almış, alan ya da beyaz yakalı olan pek çok kişinin bile Troçki ile tanışmasının Trotsky dizisiyle olduğundan eminim. Diziyi ve dizinin, tarihi çarpıtmasını eleştirenlerin de bu konuya odaklandığını düşünüyorum. Pek çok insanın ilk defa karşılaştığı bu tarihsel karakterlerin, kitlelere böyle “yanlış” biçimde aktarılması, Sezar’ın hakkının Sezar’a teslim edilememesine neden oluyor. Peki tarihin öğrenileceği yer diziler mi gerçekten? Kimi tarihsel karakterleri savunan insanların, bunları savundukları pencereden halka tanıtma sorumluluğu yok mu? Yani tarihin çarpıtılmasının, tek başına bu türden dizi ve filmleri yapanların hatası olduğunu kim iddia edebilir? Eğer belirli tarihsel olay ve karakterleri savunanlar ya da olayları görece nesnel olarak anlatmayı isteyenler bu türden yapımlar yapmaya soyunmazsa, yanlış anlatan kazınır zihinlere. Teknolojinin ucuzladığı, dijital platformların yaygınlaştığı bu devirde ise, “doğrucu”ların, bu türden yapımlara imza atmamasının bahanesi de olamaz. Tarihi çarpıtan yapımların, “doğru”yu anlatmayı hedefleyenleri, bu doğrultuda kamçılaması gerekmez mi? Kamçılarsa da, senaryolar yarışır, iyi olan kazanır.
Trotsky gibi yapımların yararlı olduğunu düşünmemin ikinci önemli nedeni ise, tarihin tartışılması için olanak yaratması. Doğruları, tarihsel bakış açısıyla tartışması gerekenler, tarihçiler ve çeşitli alanlardaki akademisyenler. Türkiye’de özellikle Muhteşem Yüzyıl üzerine tarihçiler arasında önemli tartışmalar yapılmıştı. Bunlar ilgiyle izlenmişti de. Toplumda tarihe yönelik bir merak uyanmıştı. En azından ilgili insanlar, konuya ilişkin farklı bakış açılarının olduğunu duyumsamıştı. Üzerinde duracağım üçüncü önemli konu ise izleyicide farkındalık uyandırma meselesi. Eğer tarihsel yapımlar daha sık ve yaygın olarak gündeme gelirse ve bu yapımlara tarihi tartışmalar eşlik ederse, izleyici her şeyden önce, izlediği malzemeye karşı eleştirel yaklaşması gerektiğini fark eder. Dizide, filmde gördüğü her şeyin doğru olmayabileceğini bilerek izler dizileri, filmleri. İzleyici farkındalığı gelişir. Bu farkındalık geliştikten sonra, tarihi, dizilerden değil; kitaplardan öğrenmesi gerektiğinin bilincine varır. Bu uzun vadede eleştirel düşüncenin de önünü açacak bir süreçtir hiç kuşkusuz.
Ekim Devrimi’nin 100. yılı demişken, Türk Devrimi’nin 100. yılına da çok az kaldığının farkındayız. Türkiye’de dizi sektörü bu denli gelişmişken, Trotsky’den çok daha kaliteli yapımların yapılmaması için hiçbir gerekçe olamayacağını düşünüyorum. Hem tarihe daha sadık, hem Türk Devrimi’nin büyüklüğünü vurgulayacak ve tüm dünyaya bir defa daha anlatacak güzel filmler ve diziler izlemenin, Türkiye’nin aydınlık zihinleri için kamçılayıcı, umut verici ve mücadele isteğini körükleyici olacağından kuşkum yok.
Trotsky hakkındaki eleştiri ve değerlendirmeler için bkz:
• Netflix’teki ‘Troçki’ dizisini izlemek için 4 neden, Sputnik, 2 Ocak 2019, https://tr.sputniknews.com/kultur/201901021036895820-netflix-trocki-dizini-izlemek-icin-dort-neden/.
• Luke Johnson, You might be binge-watching Russian propaganda on Netflix, The Washington Post, 20 Şubat 2019, https://www.washingtonpost.com/opinions/you-might-be-binge-watching-russian-propaganda-on-netflix/2019/02/20/fb08f5d4-346c-11e9-854a-7a14d7fec96a_story.html?noredirect=on&utm_term=.e6199729e382.
• Emre Güntekin, Trotsky Dizisi ve Rusya’da Ekim Devrimine Bakış Üzerine, Sosyalist Gündem, 16 Ocak 2019, http://sosyalistgundem.com/trotsky-dizisi-ve-rusyada-ekim-devrimine-bakis-uzerine-emre-guntekin/.
• Fred Williams and David North, Rus televizyonunun Troçki dizisi: Aşağılık bir tarihsel çarpıtma ve Musevi karşıtlığı gösterisi, World Socialist Web Site, 7 Nisan 2018, https://www.wsws.org/tr/articles/2018/04/07/tele-a07.html