Bir devlet başkanı… Şarkı söylüyor, piyano çalıyor.
Bizde piyano çalanlara küfrediliyor, beğenilmiyor.
Churchill İngiltere Başbakanı’ydı, Nobel Edebiyat Ödülü’nü almıştı.
Piyano çalmanın insana neler kazandırdığını bilir misiniz? Ben, çalmamanın neler kaybettirdiğini biliyorum, çünkü çalamıyorum. Neler kazandırdığını ise tahmin bile edemiyorum.
Müzik konusunda çok yazılıp çizildi, bu işin ustaları bu konunun önemini vurgulayıp duruyorlar. Ama bir devlet adamının piyano veya herhangi bir müzik aleti çalması gerçekten insanı derinden etkiliyor. Bu yalnızca bir dinleyici olarak değil, icracı olarak da müziğin içinde olması demek insanın. Sonuçta ağır bir eğitimden geçerek geliyor bu insanlar bu makamlara. Arada mutlaka “sanat” ile ilgili bir dal ile uğraşıyorlar. Rusya’da en çok tercih edilen de müzik sanatı.
Müziğin, eğitimin her kademesinde var olması, devlet kademesinde hangi aşamaya gelirse gelsin bu insanların dünyayı kavrayışlarında, insanları yönetmesinde ve en önemlisi insan sevgisinde çok olumlu etkiler yaratıyor.
Hemen akla Hitler gelebilir tabii… Toplama kamplarında, insanlar “gaz odalarına” gönderilirken, en yüksek perdeden Wagner çalındığı bilinir.
Bu yüzden Yahudiler (ve nedense İngilizler) Wagner’i sevmezler… Hitler doğmadan ölmüş olsa bile.
Bir devlet adamı çıkıyor, Chopin’in Mazurkasından bir bölüm çalıyor…
Bir diğeri çıkıyor, “beraber yürüdük bu yollarda”yı söylüyor.
O da müzik, bu da müzik…
Öyle değil işte.
Rusya Başbakanı Vladimir Putin, kanser hastası çocukları yararına düzenlenen gecede çaldı piyanosunu. Öyle, birilerinin kulaktan dolma gitar tellerine basması gibi falan da değil. Kevin Costner, Kurt Russel, Gerard Deaprdieu gibi müzikten anlayanların ortasında çaldı.
Hatasız…
Üstüne bir de İngilizce şarkı söyledi.
Ceketini falan da beline dolamadan… Yaylana yaylana da değil. Edepli ve düzgün bir şekilde.
Müziği “kaderin” cilveleşmesiyle, “tepinmek” arasına sıkıştıran toplumların ne halde olduğunu görüyorsunuz.
Otobüste ayağınıza basanların gözünüzün içine, “ayağın orada ne arıyor” diye bakışını da anımsarsınız.
Neden yalnızca karısına ve direksiyonuna hâkim olmaktan öte hiçbir “iktidarı” bulunmayan magandaların kaldırımlara kadar çıkıp, ya da karşı yola geçip insanları ezdiğini de anlıyorsunuzdur mutlaka.
Ya da kendini cin gibi sananların, dörtlülerini yakıp da sol şeritten dalarak, kuyruğun en önüne geçip, pişkin pişkin sağ sinyalini verdiğini?
“Bir şey soracaktım,” diyerek cinlik yapıp sıranızı kapanları…
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun,” efelenmeleriyle açılmayan kapıları açanları…
Bilirsiniz bunları.
Bunlar işte bir toplumda kültürün, özellikle de müzik kültürünün gelişmemesinden kaynaklanıyor. Ben değil, bilenler söylüyor bunu.
İki piyano, beş keman, dört flüt, üç de gitar koyarak çok sesli müzik yaptığını sananların müzik yaptığı bir ülkede yaşıyoruz.
İki “hafif” parça çaldıktan sonra düğünlerde, daha insanlar limonatalarından ya da rakılarından ikinci yudumu bile almadan “On beşliler gidiyor kızların gözü yaşlı” ağıtıyla oyun havasına geçişimiz de bundan.
Son zamanların gelişmesidir bu… Daha önceleri yoktu.
İnsanların en azından “kafa” bulmaları beklenirdi… Şimdi, dördüncü şarkı “Kasap Havası”…
Eğlence denince anlaşılan bu. Böyle bir toplumun başka türlü eğlenmesi mümkün mü?
Neden Recep İvedik, Gora, Arog gibi filmlerin gişe yaptığını, “Emret Başbakanım” gibi dizilerin ise yayından kaldırıldığını anlıyor musunuz?
Polonyalılarla birlikte dünyada en çok “belden aşağı fıkra” üreten ülke olduğumuzu mesela?
Bu yüzden Putin gibi bir devlet başkanı görünce insan düşünüyor…
Arkada da güzel bir müzik eşlik ediyor onlara… Kim bilir, belki de devlet başkanları piyano çalıyor yine.