Peki nedir bu kadına yönelik şiddet? Kadına yönelik şiddet, ister kamu hayatında ister özel hayatta meydana gelsin, baskı veya rastgele özgürlüğünü engelleme de dâhil kadınların fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zararı veya ızdırabı ile sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel olan tüm eylemler olarak tanımlanabilir. Tanımdan da anlaşılacağı gibi kadınlara yönelen şiddetin sadece halka açık alanlarda olanıyla ilgili değil konu; aynı zamanda, evde ve aile ortamında ve diğer özel alanlarda da ortaya çıkan şiddeti ciddiye almamız gerek. Öte yandan, şiddeti sadece fiziksel boyutuyla değil, baskı ve özgürlüğü kısıtlama, duygusal ve diğer boyutlarıyla da düşünmemiz gerekir. Bu nedenle, şiddet türleri ele alırken, fiziksel şiddet ve cinsel şiddet her ne kadar en çok akla gelenler olsa da, kadınlara yönelik olarak ekonomik şiddetten ve toplumumuzda aslında oldukça yaygın olan psikolojik/duygusal şiddetten de bahsetmek lazım.
Vücut bütünlüğüne zarar veren fiziksel şiddet ve cinsel ilişkiye zorlamak ve kişinin rızası olmaksızın cinsel nitelikli eylemlerde bulunmayı içeren cinsel şiddet, en belirgin ve en çok karşılaştığımız kadına yönelik şiddet türleridir. Ancak cinsel şiddetin içeriğinin cinsel eylem gerçekleştirmek amacıyla girişimde bulunmayı; ev ya da iş ortamında kişinin cinselliğine yönelik zorlayıcı yaptırımları ve istenmeyen cinsel içerikli konuşmaları da içerdiğini unutmamalıyız! Psikolojik ya da duygusal şiddet olarak tanımlanan davranışlar arasında bağırmak, korkutmak, küfür etmek, tehdit etmek, hakaret etmek, eve kapatmak, küçük düşürmek, lakap takmak, kadının nasıl giyineceği, nereye gideceği, kimlerle görüşeceği konusunda baskı yapmak, öfkesini çocuklardan çıkarmak, çocuklarını göstermemekle tehdit etmek, silah göstermek gibi davranışlar düşünülmelidir. Ekonomik şiddet ise kadının para harcamasının kısıtlanması, çalışmasına izin verilmemesi, zorla çalıştırılması, ekonomik konulardaki kararların erkek tarafından tek başına alınması, kadının parasının elinden alınması, iş yerinde olay yaratmak suretiyle kadının işten atılmasına neden olunması, kadının iş bulmasını kolaylaştırıcı becerilerinin geliştirilmesinin engellenmesi, ev ihtiyaçlarını karşılayacak maddi kaynaktan yoksun bırakılması gibi birini kontrol etmek ya da cezalandırmak amacıyla yapılan çeşitli davranışlardır.
Aslında çok fazla rakamlardan söz etmek istemiyorum; ancak çarpıcı birkaç tespiti burada sizlerle paylaşmadan da geçemeyeceğim. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, dünyada kadınların %35’i ya partnerinin fiziksel ve/veya cinsel şiddetine ya da partneri olmayan bir kişinin cinsel şiddetine maruz kalmaktadır. Ancak bazı ülke araştırmaları, kadınların %70’inin yaşamları boyunca partnerlerinden fiziksel veya cinsel şiddet gördüklerini ortaya koymaktadır. Türkiye’de ise resmi istatistiklere göre her 10 kadından 4’ü fiziksel veya fiziksel-cinsel şiddete birlikte maruz kalmaktadır. Türkiye genelinde kadınların yaşamlarının herhangi bir döneminde maruz kaldıkları psikolojik şiddet ise %44’tür. Yine Türkiye genelinde ekonomik şiddet kapsamına giren davranışlardan en az birine, yaşamının herhangi bir döneminde maruz kalan kadınların oranı ise %30’dur. Bunlar sadece resmi rakamlar! İstatistiklere, adli ve polis kayıtlarına yansımayan olaylarla birlikte düşünüldüğünde, ülkemizde kadına yönelik şiddettin, ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadın vatandaşlarımızın her gün karşı karşıya kaldığı hayati bir problem olduğunu anlamak hiç de güç değildir.
Öyleyse, ülkemizde süregelen ve gündemden düşmeyen böyle ciddi bir sorunun çözümü için neler yapmalıyız? Öncelikle kadına yönelik şiddeti, bir vatandaşlık ve insan hakları sorunu olarak ele alırsak, sorunun çözümünde devlet kurumlarının büyük bir sorumluluğu olduğu açıkça ortadadır. Ancak bu sorumluluk, sadece yasa yapmak ve rapor hazırlamaktan öte, uygulamadaki eksiklikleri gidermeyi gerektirmektedir. Sorunu sadece yasal boyutta çözmeye çalışmak da yeterli değildir. Kadına yönelik şiddetin bireysel ve ekonomik düzlemdeki nedenleri ve de toplumsal yansımaları da ele alınmalıdır. Bu amaçla, devlet, sivil toplum, eğitim kurumları ve aileler hep birlikte bireysel bir bilinçlendirme ve bilinç düzeyini arttırma çabası içine girmelidirler. Bu da ancak, erken yaşlardan itibaren ve hayat boyu devam edecek bir toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi ile mümkün olabilir. Öte yandan, sorunun toplumsal, ekonomik ve diğer kökenlerinin, konunun uzmanları tarafından araştırtılıp tespit edilmesi gerekmektedir. Bu tespitler neticesinde, eğitimler ve diğer stratejiler planlanmalıdır. Son olarak, daha önceki yazılarımda da bahsettiğim üzere, bireysel anlamda kadın ve kız çocuklarını güçlendirmek hedeflenmelidir. Nasıl yapacağız bunu peki? Öncelikle haklarımızı bilmek ve bu hakları nasıl kullanacağımızı öğrenmek ve öğretmek zorundayız. Bu güçlendirme süreci, ancak eğitim ve ekonomik bağımsızlıkla mümkün kılınacaktır. İyi ve eşit bir eğitim imkânı sağlanan ve ekonomik alanda işgücüne eşit şartlarla katılan kadınlarımız, hem kendi haklarını, hem de çocuklarının haklarını çok daha iyi savunacaklardır.
Unutmayalım ki, dünyanın ve ülkemizin nüfusunun yarısını kadınlar ve kız çocukları oluşturmaktadır. Kadınlarımız ve kız çocuklarımız, devletlerimizin eşit birer vatandaşıdır. Öyleyse, kadına yönelik şiddet bir vatandaşlık hakları ve insan hakları ihlalidir! Kadınlara yönelik şiddetle mücadelede, ülke ve dünya vatandaşları olarak elimizden geleni yapmalıyız elbette. Bu yazımda ve gelecek yazılarımda, konuyu farklı yönleriyle ve gerçek hayattan bazı örneklerle birlikte irdeleyerek küçük de olsa bir katkı yapmak istiyorum. Hikâyeyi bilenler bilir; bir denizyıldızı, kurtarılmış bir denizyıldızıdır. Ancak kurtarılmış ve güçlendirilmiş bir kadın, onlarca ve belki yüzlerce kadın demektir! Şiddetsiz bir ay geçirmenizi dilerim efendim.
Kaynaklar ve Dipnotlar:
1) http://cabakadinkolektifi.blogspot.com/2014/11/
2) http://www.izmirbarosu.org.tr/Yayinlar/1/dergiler.aspx
3) http://www.izmirbarosu.org.tr/Yayinlar/1/dergiler.aspx