Gözden Kaçanlar

Adnan Oktar’ı AKP’li Eski Bakan Korumuş: Tantan’ın Bahsettiği İsim Çelik Çıktı

22/07/2018

Geçen hafta Adnan Oktar ve grubuna yapılan operasyonu değerlendiren Tantan, “1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçim arifesinde Tayyip Bey’in orada mankenler falan vardı, meşhur Gülay falan… Tayyip Bey’in yanında çalıştılar, çarşafa falan girdiler. O günkü arşivlere bakarsan onları görebilirsin. Fazilet Partisi derken gerçekten o günkü şartlarda TBMM’de aklına kim geliyorsa kuyruğa girmiş gibi herkes ‘Bunları affet’ diye geliyordu. Tabii biz çok şey yapmadık çoğunu” demişti.

Sözcü’den Veli Toprak’ın haberine göre Tantan’ın sözünü ettiği Fazilet Partili isim, AKP dönemlerinde toplam beş kez bakanlık yapan Faruk Çelik.

Haberde, Çelik’in operasyondan sonra Meclis’te Fazilet Partisi grubu adına 24 Aralık 1999 günü bir konuşma yaptığı belirtildi. Çelik, tutanaklara da giren Meclis’teki konuşmasında şunları söyledi: “Bilimsel çalışmalarıyla bilinen Bilim Araştırma Vakfı üyeleri tutuklanır tutuklanmaz, yargılanmadan ve hakim önüne çıkarılmadan, İçişleri Bakanımızın ‘Apo’dan daha tehlikelidir’şeklindeki beyanatı, birçok kesimi üzmüştür. Bu operasyonda iki bine yakın polisimiz görevlendirilerek birçok insanımız, daha sonra anlaşılmıştır ki, boş yere evinden barkından alınmış, rencide edilmiş, aile mahremiyeti ihlal edilmiştir.”

İsmail Kahraman İstiyor: Devlet Dairelerine Erdoğan’ın Resmi Asılmalı

21/07/2018 Diken.com.tr

Eski Meclis başkanı İsmail Kahraman, Türkiye’nin başında artık bir devlet başkanı olduğunu belirterek devlet dairelerine Tayyip Erdoğan’ın resimlerinin asılması gerektiğini söyledi.

Kahraman, Milli Türk Talebe Birliği tarafından, Samsun Büyükşehir Belediyesi Sanat Merkezi’nde düzenlenen ‘Vefa ve Kardeşlik Buluşması’ konulu konferansa konuşmacı olarak katıldı.

Eski Meclis başkanı 26’ncı yasama döneminin ‘bir güzel’ faaliyetinin anayasa değişikliği olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Dünya anayasanın değişmesini istemiyordu. O yüzden değişmesi gerekiyordu. Çok güzel oldu inşallah. Bunun yansımasını da göreceğiz. Şimdi Türkiye’nin başında bir devlet başkanı var. Herkesin saygı duyduğu ve duyması gerektiği. Artık yakında buralara da (salonu işaret ederek) bir resmi asılacak. Dairelerde bu olmalı. Recep Tayyip Erdoğan’ın resimleri asılmalı. O milletin seçtiği devlet başkanıdır. Güzel şeyler oldu ve güzel şeyler olacak inşallah.”

Alman Gazetesi: Türkiye Otoriter Bir Devlete İlerliyor

20/07/2018

Almanya’da yayınlanan Kölner Stadt-Anzeiger gazetesi, “Türkiye otoriter bir devlet olma yolunda ilerliyor” diye yazdı.

Bugünkü Alman basınında Türkiye’de olağanüstü hâlin (OHAL) sona ermesine ilişkin yorumlar yer aldı.

Kölner Stadt-Anzeiger şu ifadeleri kullandı: “(Cumhurbaşkanı Tayyip) Erdoğan’ın yeniden seçilmesiyle yürürlüğe giren yeni başkanlık anayasası, devlet başkanına OHAL dönemlerinde sahip olduğundan çok daha geniş yasal yetkiler veriyor. Kendi iktidar araçlarını tamamlamak için Erdoğan şimdi acil olarak terörle mücadele kanununda değişiklik yapacak. Olağanüstü hâlin sona ermesiyle Türkiye demokratik normalliğe dönüş yapmıyor. Tam aksine, otoriter bir devlet olma yolunda ilerliyor.” Tagesspiegel gazetesinde ise şu satırlara yer verildi: “Ankara’da Batı’ya karşı o kadar derin bir güvensizlik hakim ki Brüksel’den yöneltilen reform önerileri birer teşvik olarak değil, gereksiz müdahale olarak algılanıyor. Bu yüzden OHAL’in kaldırılması Türkiye-Avrupa ilişkilerinin acilen ihtiyacı olduğu hamle değil.”

Ohal’in Ardından: Valilere Geniş Yetki Veren Madde Komisyondan Geçti

19/07/2018

Darbe girişiminin ardından 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL, üç aylık aralıklarla yedi kez uzatılmış, bugün sona ermişti.

OHAL sonrası için bazı kanunlardaki değişikliğe ilişkin kanun teklifi de geçen günlerde Meclis başkanlığına sunulmuştu.

Teklifin Meclis Adalet Komisyonu’nda görüşülmesine bugün başlandı.

Cumhuriyet’in aktardığına göre valilere verilen ‘OHAL yetkileri’ komisyonda kabul edildi.

Teklife göre yeni düzenleme şöyle: Valiler, kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hallerde 15 günü geçmemek üzere ildeki belirli yerlere girişi ve çıkışı kamu düzeni ya da kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişiler için sınırlayabilecek; belli yerlerde veya saatlerde kişilerin dolaşmalarını, toplanmalarını, araçların seyirlerini düzenleyebilecek veya kısıtlayabilecek; ruhsatlı da olsa her çeşit silah ve merminin taşınması ve naklini yasaklayabilecek.

CHP’den Tren Faciası Raporu: 138 Km’lik Mıntıkada Sadece Bir Kişi Çalışıyor

18/07/2018

Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde 24 kişinin hayatını kaybettiği tren kazasına ilişkin CHP’nin raporunda, kaza bölgesinde 1200 kontrol memuru olması gerekirken sadece 39 memur olduğu, 138 kilometrelik mıntıkada sadece bir kişinin çalıştığı belirtildi.

Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre, CHP Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun partisinin tren kazasına ilişkin ihmalleri ortaya koyan raporunu açıkladı. Muratlı ile Çorlu ilçeleri arasındaki Sarılar köyü yakınlarında 8 Temmuz’da meydana gelen tren kazasında beş vagonun devrilmesi sonucu en az 24 kişi hayatını kaybetmiş, 338 kişi de yaralanmıştı. Trende toplam 362 yolcu, altı da personel vardı. Aygun şunları söyledi: “Türkiye’de şu anda 39 tane yol geçit kontrol memuru (yol bekçisi) bulunmaktadır. Ülkemizin 11 bin 394 km konvansiyonel demiryolu ağına sahip olduğu düşünüldüğünde 1200 civarında yol bekçisine ihtiyaç bulunmaktadır. Geçmişte yol bekçileri 10 ila 11 km’lik mıntıkalarda, hasar gören bölgeyi sırt çantasında taşıdığı ekipmanla tamir eder, daha büyük onarım isteyen işlerde ise üstlerine bilgi vererek, arızanın giderilmesini sağlardı.”

Çorlu’daki kazanın olduğu bölgede 138 kilometrelik mıntıkada beş yerine sadece bir yol bekçisinin görev yaptığını kaydeden CHP’li vekil, “Yani bu mıntıkada dört yol bekçisi eksiği bulunmaktadır. Tek yol bekçisinin görev yaptığı bölgede, kaza olan hafta cumartesi-pazar kimse görev yapamamıştır. Kazanın olduğu 8 Temmuz günü, aşırı yağış olunca menfezdeki sıkıntı tespit edilememiş ve bu elim tren kazası yaşanmıştır” diye konuştu.

Aygun, TCDD, Sirkeci-Uzunköprü hattında belirli kilometrelerde köprü ve menfezlerde çeşitli imalatlar yapmak üzere 2013 yılında ihaleye çıkıldığını, İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne’yi kapsayan bu hattın kazanın yaşandığı bölgenin bu onarımın dışında tutulmasının nasıl açıklandığını sordu.

Ziraatçi Rektörün Otopark Projesi: Ege Üniversitesi’ndeki Zeytinlik Alana Asfalt

18/07/2018

Ege Politik’in haberine göre, eğitim fakültesinin yan tarafında bulunan zeytinlik alana otopark yapılacak.

Ege Üniversitesi sınırları içinde Eğitim Fakültesi’ nin yan tarafında bulunan zeytinlik alana asfalt dökülmesi görenlerin tepkisini çekiyor. Özellikle rektörlüğünü Ziraat Fakültesi’nden gelen bir öğretim üyesinin yaptığı Ege Üniversitesi’nde böyle bir manzarayla karşılaşanlar hayretler içinde kalıyor.

Söz konusu manzaranın içleri acıtan bir diğer yanı da bu zeytinlik alanın otopark yapılmak için asfata gömülmüş olması. Öğrencilerin eğitimi için ayrılmış zeytinlik bir alanın ziraatçi bir rektör tarafından otopark yapılmak için apar topar asfaltlanması tepkilere yol açarken yapılması planlanan bu otoparkın sağlayacağı faydanın, öğrencilerinin eğitimi için de kullanılan zeytinlerin varlığından ve sağladığı faydadan daha mı fazla olacağı soruları akıllara geliyor.

Adil Seçim Platformu: Seçim Öncesi Uygulamada Deneme Yapmadık

18/07/2018 Diken.com.tr

24 Haziran’daki seçimlerde sonuçların aktarılmasında yaşanan sorunlarla ilgili eleştirilen Adil Seçim Platformu’nun (ASP), seçime ilişkin yayınladığı kapsamlı raporunda “ASP uygulamasında seçim öncesinde deneme ve simülasyon çalışması gerçekleştirilmediğinden, olası aksaklıklar önceden telafi edilememiştir” dendi.

CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, HDP ve bazı sivil toplum kuruluşlarının desteklediği Adil Seçim Platformu, 24 Haziran’daki seçimlere 415 bin sandık kurulu üyesi ve 295 bin müşahit görevlendirmesi yaptığını belirtmişti.

“24 Haziran Adil Bir Seçim Oldu mu?” başlıklı bir rapor yayımlayan ASP, son olarak 24 Haziran’la ilgili seçmenlerin beklentisini karşılayamadıkları için özür açıklaması yapmıştı.

Seçim günü saat 17.55 itibariyle tutanak göndermeye başlandığını ve toplam 79 bin 914 tutanağın sisteme yüklendiği belirtilen raporda, tutanak göndermede sıkıntılar yaşandığı da aktarıldı.

Altyapıda entegrasyon problemi

Rapora göre, oy verme işlemi tamamlandıktan sonra platform üyesi siyasi partilerin, veri akışının başlamasının ardından yaşanan Adil Seçim uygulaması altyapısıyla entegrasyon problemleri de görüldü. Bu sebeple sandık başlarından gelen seçim sonuçlarını karşılaştırarak yayınlama sisteminin çalışmasında, saat 21.00’e kadar ciddi sorunlar yaşandı. Bu süre içinde seçim sonuçlarının paylaşılamadığı belirtildi.

Saat 21.00’den sonra veri akışının normale döndüğü, anlık sıkıntılar yaşansa da‘adilsecim.net’ üzerinden sonuçların paylaşıldığı açıklandı.

Platformun verileri

Raporda yurt içi 180 bin 524 sandığın yüzde 99.6’sında, seçmen sayısı itibariyle 56 milyon 342 bin 263 seçmenin yüzde 99.9’unun oyunun güvenliğini sağlamak üzere yaklaşık 415 bin sandık kurulu üyesi ve 295 bin müşahit görevlendirmesi yapıldığı bildirildi.

Oy kullanılan 180 bin 477 sandığın 176 bin 945’inde ASP görevlisi bulunduğu ifade edildi.

Buna göre, seçim günü tutanaklar ile teyit edilebilen sandık sonuç bilgileri şu şekilde:

Toplam yurt içi sandık sayısı: 180 bin 524

Oy kullanılan yurt içi sandık sayısı: 180 bin 477

Milletvekilliği seçimi oranları

Teyit edilen tutanak sayısı: 176 bin 945

Teyid edilen tutanak oranı: yüzde 98

Teyit edilen geçerli oy sayısı: 48 milyon 68 bin 540

Teyit edilen geçerli oy oranı: yüzde 98.8

Teyit edilemeyen tutanak sayısı: 3 bin 532

Teyit edilemeyen geçerli oy toplamı: 562 bin 826

Teyit edilemeyen tutanaklar için açıklanan YSK sonuçları: AKP 350 bin 454, CHP 37 bin 90, HDP 23 bin 385, İYİ Parti 30 bin 103, MHP 102 bin 939, SP 5 bin 153, Diğer 13 bin 202

Cumhurbaşkanlığı seçimi Oranları

Teyit edilen tutanak sayısı: 176 bin 680

Teyit edilen tutanak oranı: Yüzde 97.9

Teyit edilen geçerli oy sayısı: 47 milyon 943 bin 307

Teyit edilen geçerli oy oranı: Yüzde 98.8

Teyit edilemeyen tutanak sayısı: 3 bin 797

Teyit edilemeyen geçerli oy toplamı: 618 bin 777

Teyit edilemeyen tutanaklar için açıklanan YSK sonuçları: Doğu Perinçek 828, Meral Akşener 31 bin 954, Muharrem İnce 64 bin 880, Recep Tayyip Erdoğan 499 bin 211, Selahattin Demirtaş 17 bin 560, Temel Karamollaoğlu 4 bin 344

‘Beklentiyi karşılayamadık’

ASP uygulamasında seçim öncesinde deneme ve simülasyon çalışması yapılmadığı için olası aksaklıkların önceden telafi edilemediği belirtildi. Raporda platformun bu sebeple seçim sonuçlarını açıklamak konusunda toplumda yarattığı beklentiyi karşılayamadığı ifade edildi.

ASP’nin raporunda şöyle dendi: “Platform bileşenleri sebep olduğu güven kaybının giderilmesi için gerekli önlemleri almak ve 24 Haziran seçimlerinden öğrendikleri doğrultusunda daha etkin ve etkili bir biçimde gelecek dönemde çalışma iradesini ortaya koymaktadır.”

Beş Yılda 15 Yaş Altı Çocuklar 2 Bin 215 Bebek Doğurdu

17/07/2018 Diken.com.tr

CHP genel başkan yardımcısı ve İstanbul milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, 2012-2017 yıllarında 2 bin 215 çocuğun annesinin 15 yaş altı çocuk olduğunu söyledi.

Yazılı açıklama yayınlayan İlgezdi, son altı yılda 18 yaşından küçük çocukların 199 bin 46 bebek doğurduğunu ifade etti.

İlgezdi, TÜİK’in 16-17 yaş grubuna dair veri tuttuğunu belirterek 2012-2017 yıllarında 15-17 yaş grubu çocukların 116 bin 831 çocuk doğurduğunu dile getirdi.

CHP’li vekil, 15 yaş altında ise çocukların 2 bin 215 bebek doğurduğunu kaydetti.

16-17 yaş grubunda bir gün yaşamadan ölen bebek sayısı ise 18 bin 471. Buna da erken hamilelik neden oluyor.

İlgezdi’nin verilerine göre her 100 anneden ikisi 15 yaşın altında.

Yine aynı yıllarda 16-17 yaş grubunda evlendirilen 204 bin 740 çocuğun yüzde 95’i kadın. Çocuk evliliklerinde İstanbul, Gaziantep, Şanlıurfa ve Hatay ilk sıralarda.

İki Kızına Cinsel İstismardan Yargılanan Babaya ‘İyi Hal’ İndirimi

16/07/2018 Diken.com.tr

Gaziosmanpaşa’da geçen yıl biri dokuz, diğeri 11 yaşındaki iki kızına cinsel istismarda bulunduğu suçlamasıyla yargılanan 37 yaşındaki babaya önce 18 yıl dokuzar ay hapis cezası veren mahkeme heyeti, ‘iyi hal indirimi’yle cezayı 15 yıl yedi ay 15’er gün hapis cezasına indirdi. Baba E.S., toplam 31 yıl üç ay gün hapis cezasına çarptırıldı.

Gaziosmanpaşa’da yaşayan dokuz yaşındaki E.S. ve 11 yaşındaki E.S. isimli iki kız kardeş, 25 Eylül 2017 tarihinde polis merkezine başvurdu. Kız kardeşler, babalarının kendilerine cinsel istismarda bulunduğunu, bu durumu anlatırlarsa babalarının annelerini öldürmekle tehdit ettiğini söyleyerek yardım istedi.

İhbar üzerine polis anneye ulaştı. Anne M.S. de durumu karakolda öğrendiğini belirterek eşi E.S.’den şikayetçi oldu. Baba E.S. ise çocuklarının yönlendirildiğini, annesinden boşanmak istemesi üzerine kendisine iftira atıldığını savunarak suçlamaları reddetti.

Soruşturma sırasında kız çocuklarından birinin pijamasındaki baba E.S.’ye ait meni lekesi tespit edildi. Savcılık soruşturma sonunda baba E.S. hakkında ‘cinsel istismar’ suçundan dava açtı.

İstanbul 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada ifade veren anne M.S., “Babaları bana şiddet uyguladığı için çocuklarımın böyle bir ifade verdiğini düşünüyorum” dedi ve şikayetçi olmadı.

Mağdur kızların avukatı ise sanığın ailesi tarafından tehdit edilmiş olabileceğini belirterek annenin beyanına itiraz etti. Avukat, ayrıca kriminal inceleme raporunun bulunduğunu ve çocukların yaşı gereği böyle bir hayal gücünü kullanma durumlarının olamayacağını belirtti.

Duruşma savcısı da mütalaasında, sanıkla eşi arasındaki boşanma davasının, çocukların karakola başvurmasından üç ay sonra açıldığını belirterek sanığın kızlarına yönelik cinsel istismar suçunu işlediği gerekçesiyle cezalandırılmasını talep etti.

Duruşmadaki tutumdan iyi hal

İstanbul 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasına konuşan sanık baba E.S. “Suçlamayı kabul etmiyorum. Suçsuzum, beraatimi ve tahliyemi talep ediyorum” dedi.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı avukatı ise “Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da mağdurların namuslarını ortaya koymaları, iftira atmaları hayatın olağan akışına aykırıdır. Sanığın cezalandırılmasını talep ederiz” diye konuştu.

Mahkeme heyeti, sanığın her iki kızına karşı işlediği suçun sabit olduğuna hükmetti. İndirim geldi

Heyet, ‘çocuğun basit cinsel istismarı’ suçundan iki çocuğuna birden fazla değişik zamanda cinsel istismarda bulunmasından dolayı sanık babaya önce 18 yıl dokuzar ay hapis cezası verdi. Sanığın duruşmalardaki tutum ve davranışlarını dikkate alarak iyi hal indirimi uygulayarak cezayı 15 yıl yedi ay 15’er gün hapis cezasına indirdi.

Babayı toplamda 31 yıl üç ay gün hapis cezasına çarptıran mahkeme heyeti, sanığın tutukluluk halinin devamına hükmetti.

Ziraat Mühendisleri Odası: Türkiye’de Beşi Dışında Tüm Tarım Ürünleri İthal

16/07/2018

Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Özden Güngör, Türkiye’nin beşi dışında tüm tarım ürünlerini ithal ettiğini söyledi.

Birgün’den Meltem Yılmaz’ın haberine göre Güngör, “Fıstık, fındık, üzüm, kayısı ile narenciye dışında her şeyi ithal ediyoruz. Son 16 yılda, tarımda 185 milyar dolar ithalat parası ödedik. Bugün dolar ne kadar olduysa çarpın işte onunla” dedi.

Her yıl 4 ila 5 milyon ton buğday ithal edildiğini belirten Güngör şu bilgileri verdi: “Her yıl Rusya’dan, Ukrayna’dan buğday alıyoruz. Peki neden dışarıdan buğday alıyoruz? Çünkü tarım alanları daralmış. Türkiye’de tarım alanları, son 16 yıl içerisinde, 26.5 milyon hektardan 23 milyon hektar alana düştü. Bir başka deyişle, 3.5 milyon hektar tarım alanı gitti, betonlaştı. TOKİ evleri yapıldı, tarım alanları amacı dışına çıkarıldı. Bununla ilgili Ziraat Mühendisleri Odası olarak, son beş yılda 150 dava açtık.”

Güngör, tohumun da ithal edilmesini şöyle eleştirdi: “Topraklarımızı korumak için kurul kuruldu, ama bu kurul korumama kurulu gibi çalıştırılıyor. Bugün tohumumuz gelişiyor diyoruz ama kullandığımız tohumun yüzde 80’i ithal tohumlar, dışarıdan geliyor. Patates tohumumun da, pamuk tohumunun da yüzde 80’i ithal. Bir tek iyi dediğimiz buğday tohumu. Tarım teşkilatlarının yaptığı çalışmalarla ithal oranı çok çok düşük tohumda. Yani buğday konusunda gelişme var. Pirinç, çeltik konusunda bir gelişme var. Onun dışındaki tohumların tamamının büyük bir bölümü dışarıdan ithal geliyor.”

Türkiye İstatistik Kurumu’nun son verilerine göre, bir yılda 336 bin hektarlık tarım arazisinin yok olurken, 2017’de buğday ithalatının yüzde 234 artışla 821 bin tona, mısır ithalatının 8.5 kat artışla 404 bin tona yükseldi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü: Türkiye, Suriyeli sığınmacıları kayda almayı durdurdu

16/07/2018 İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Türkiyeli yetkililerin yeni gelen Suriyeli sığınmacıları kayda almayı durdurduğunu öne sürdü. Örgüte göre bu durum, hukuksuz sınırdışı etme, Suriye’ye zorla geri döndürme ve sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlandırmama gibi sonuçlar doğuruyor.

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Müdürlüğü ve Mülteciler Derneği’nin verilerine göre 21 Haziran itibariyle Türkiye’de kayıtlı 3 milyon 353 bin 462 Suriye uyruklu mülteci var. HRW’nin resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, Ankara’nın, yeni gelen Suriyeli sığınmacıları birkaç istisna dışında kayda almayı durdurduğu belirtildi.

Bu duraklamanın, ‘hukuksuz sınır dışı etme’, ‘Suriye’ye zorla geri döndürme’ ve ‘sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlandırmama’ gibi sonuçlar doğurduğu öne sürüldü.

Kısa süre önce Avrupa Komisyonu’nun, Türkiye’deki sığınmacı sisteminden övgüyle bahsederek 2016 Mart’ında imzalanmış anlaşmaya istinaden 3 milyar avroluk yardım dilimine onay verdiğini hatırlatan HRW, Avrupa’nın, Ankara’nın tutumuna sessiz kaldığını belirterek şöyle dedi: “Avrupa kurumlarının ve hükümetlerinin hem söz konusu kayıtları durdurma hem de Türkiye’nin mültecilere yönelik diğer kötü muamele uygulamaları ile ilgili olarak kamuoyu önünde sessiz kalmaları, asıl kaygılarının sığınmacıların ve göçmenlerin Türkiye’den AB’ye gelmelerinin engellenmesi olduğu izlenimini doğurdu.”

Gözaltı ve sınırdışı korkusu

İnsan Hakları İzleme Örgütü Mülteci Hakları Programı Direktör Yardımcısı Gerry Simpson şunları söyledi: “AB, Türkiye’nin sığınmacıları Avrupa’ya ulaşmaktan caydırmasına destek verirken, Suriye’den kaçan insanları engellemek ve onları bundan vazgeçirmek için Türkiye’nin attığı son adımları görmezden geliyor. Oysa sınır muhafızlarını atlatarak Türkiye’ye girmeyi bir şekilde başarmış Suriyelileri hukuki bir arafta yaşamak zorunda bırakmak, onları yeraltına, oradan da AB’ye doğru yola devam etmeye sürükleme riskini doğurmaktan başka bir işe yaramaz.”

HRW’ye konuşan Suriyeli sığınmacılar, geçici koruma kimlik belgeleri olmadığı için Türkiye polisinin kendilerini 20 kişilik gruplar halinde sınırdışı ettiğini ve hastanelerin ve okulların da kimlik belgesi olmadan kabul etmediklerini anlattı. Bazıları kendileri veya yakınları acil tıbbi yardıma ihityaç duyduğu için Suriye’ye dönmüş. Bazıları da aile üyelerinden sadece bir kısmı kaydolabildiği için. Hepsinin ortak noktası ise sürekli olarak gözaltı ve sınırdışı korkusu.

Bu Defa Bağcılar: 51’i 15 Yaş Altı, 392 Hamile Çocuğun Kaydı Bildirilmemiş

15/07/2018

İstanbul Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 392 çocuk gebeliği vakasının adli makamlara bildirilmediği öne sürüldü.

ODA TV’den Barış Terkoğlu’nun haberine göre durum 7 Mayıs’taki şikayetle ortaya çıktı. 2017 yılı boyunca 348’inin gebeliği kesinleşmiş 392 çocuk gebeliği vakası adli makamlara kanuna uygun şekilde bildirilmedi.

Bakırköy başsavcılığı soruşturma başlatırken, İstanbul valiliği, Başhekim Profesör Ahmet Yaser Müslümanoğlu’nun da aralarında bulunduğu 59 doktor hakkında soruşturma izni verdi. Valiliğin kararında ‘2017 yılında 18 yaş altı gebeliğini teşhis ve tespit ettikleri çocuk gebeleri, bildirim yükümlülüğüne rağmen bildirmeyerek ‘sağlık meslek mensuplarının suçu bildirmemesi fiilini “işledikleri” iddiasıyla soruşturma açılmasına izin verildiği kaydedildi.

49’u Suriyeli 348 çocuktan birinin 13 yaşında, 14’ünün 14 yaşında, 36’sının 15 yaşında, 95’inin 16 yaşında ve 203’ünün 17 yaşında olduğu belirtilen ilgili kararda, çocukların gebe olmasına rağmen kadın hastalıkları ve doğum bölümü yerine dahiliye ya da çocuk hastalıkları bölümlerinde hasta kaydı açıldığı anlatıldı.

Kararda çocukların çoğunluğunun Suriyeli olduğu belirtilirken “16 yaş altı 50 gebe çocuktan sadece 21’i için bildirimde bulunulduğuna ilişkin tarih kaydı bulunduğu, bu çocuklardan 49’unun Suriyeli birinin Türk vatandaşı olduğu görüldü” dendi.

ODA TV’ye konuşan Başhekim Müslümanoğlu durumu teyit ederken, müfettiş incelemesi yapıldığını, ancak sonuca dair evrakların henüz kendilerine ulaşmadığını söyledi.

Önceki skandalda ilk duruşma

Geçtiğimiz aylarda da Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki hamile çocuklar skandalı, sosyal hizmetler uzmanı İclal Nergiz’in ihbarıyla öğrenilmiş, 18 yaşın altında 39’u Suriyeli 115 çocuğun hamile olduğu ve bu çocuklarla ilgili emniyetin ya da savcılığın bilgilendirilmediği ortaya konmuştu.

Hamile çocuklar skandalının ilk duruşmasında başhekim yardımcısı A.A. ve sosyal hizmetler uzmanı N.D., suçlamaları kabul etmeyerek ‘FETÖ’yü ve ihbarı yapan İclal Nergiz’i suçlamıştı.

Sessiz Sedasız: Zonguldak’ta Sit Alanındaki Arazi Tügva’ya Verildi

12/07/2018

Erdoğan’ın yüksek istişare kurulu üyesi olduğu TÜGVA, araziye talip olmuş, Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) yapılan başvurunun karara bağlanması, seçimlerden önce kamuoyunun tepkisini çekmemek için 24 Haziran sonrasına ertelenmişti. Vakıf, araziye sosyal tesisler yapmak istiyor.

Cumhuriyet’ten Aykut Küçükkaya’nın haberine göre arazi vakfa aylık yaklaşık 3 bin 500 liralık bedelle verildi.

Kendisi de Fener Mahallesi’nde oturan CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, arazinin ihale yapılmadan verildiğini ve karara itiraz edeceklerini söyledi.

Yavuzyılmaz şöyle devam etti: “Geçen hafta TTK müdürümüzle telefonla görüşmüş ve kendisinden rica etmiştim. ‘TÜGVA gibi bir siyasi partinin arka bahçesi olmuş bir derneğe, Zonguldak’la yakından uzaktan bir ilgisi olmayan bir derneğe, lütfen ortak yaşam alanlarımızı tahsis etmeyin’ demiştim. TTK yönetimi, benim beşikte dahi buraya getirilip ailecek gezdiğimiz, Zonguldaklının hatıralarına, çocukluğumuza ait olan, bu alanı, birkaç gün önce alelacele TÜGVA’ya tahsis ettiğini açıkladı. Bu para TTK’nin şu ana kadar beyan ettiği zararını ortadan mı kaldırıyor? Hayır. TTK yönetimine sesleniyorum, siz önce TTK’nin maden ocaklarının kapatılmasına engel olun.”

Nobelli İktisatçıya Göre Türkiye Asya Tipi Krizin Eşiğinde: Kesinlikle Çok Kırılgan

11/07/2018 Diken.com.tr

Twitter’da Türkiye ekonomisini değerlendiren Krugman, takipçilerine “Türkiye 1997-98 dönemi Asya tipi finansal kriz riski taşıyor mu” diye sorup “Rakamlara göre evet” diye yanıtladı.

Dünya Bankası rakamlarına göre Türkiye’nin dış borç stokunun, ülkenin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’sının (GSYH) yüzde 48’ine ve toplam ihracatının yaklaşık iki katına denk düştüğünü vurgulayan ödüllü iktisatçı, bu borç yükünün büyük ölçüde özel sektörün üzerinde olduğunu ve bu durumun 1996’da Endonezya’da yaşananlarla benzeştiğini belirtti.

O dönem Endonezya’daki güven kaybının “kurda kendi kendini besleyen bir çöküş”e yol açtığını hatırlatan Krugman, “Kurdaki bu çöküş döviz cinsinden dış borçla da birleşince borç/GSYH oranında, 1996’daki yüzde 58’den 1998’deki yüzde 168’e dev bir sıçramaya neden oldu. Bütün bunların muhakkak olacağını söylemiyorum ama Türkiye böyle bir şey karşısında kesinlikle çok kırılgan” dedi.

500 Bürokrat Böyle Atanacak: Genel Müdür Olmak İsteyen Saraya CV Göndersin

07/07/2018

Kamuda 657 sayılı kanuna bağlı olmadan görev yapacak 500 üst düzey bürokrat kadrosuna atanmak isteyenlerin, cumhurbaşkanlığına CV (meslek yaşamının özeti/özgeçmiş) göndermesi gerekiyor.

Cumhurbaşkanlığı sistemiyle yürürlüğe girecek yeni devlet personel düzenlemesi uyarınca genel müdür gibi üst düzey kamu personel atamaları tamamen cumhurbaşkanının inisiyatifinde. 500’e yakın personeli içeren bu üst düzey kadrolar beş yıllığına görev yapacak ve cumhurbaşkanının görev süresinin bitmesiyle işlerine son verilecek. Bu kadrodakiler 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun kapsamının dışında olacak.

Deutsche Welle’den Aslı Işık’ın haberine göre 500 üst düzey bürokrat kadrosu için kamuda sözleşmeli görev yapmak isteyenler CV’lerini Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi’ne gönderecek. Cumhurbaşkanı burada toplanan CV havuzundan uygun gördüklerini kamu görevinde istediği makama atayacak.

Ancak ekonomi bürokrasisi uygulamaya tepkili. DW Türkçe’nin konuştuğu ekonomi bürokratları yeni düzende, kamunun çeşitli kademelerinde deneyim kazanmış, teknik becerisi yüksek kişiler yerine, kişisel ve siyasi tercihlerin öncelikli olacağını savunuyor.

Ekonominin başına Erdoğan’ın damadı

Haberde ekonomiyle ilgili bakanlar ve bakanlıkların politika oluşturma işlevini Ekonomi Politikaları Kurulu’nun (EPK) üstleneceği bilgisi de yer aldı. Yeni dönemde ekonominin en etkin kurulu olması beklenen EPK’nın başı için ise cumhurbaşkanının damadı Berat Albayrak’ın ismi geçiyor. Bu kurulda biri özel sektör ve biri bakanlıktan olmak üzere üç kişinin görev yapacağı belirtiliyor. EPK, bakanlıklar üstü makro ekonomi politikalarını belirleyecek. Bakanlar ise eski sistemde müsteşarların yürüttüğü görevi yürütecek. Bakan yardımcıları da genel müdürlük görevini üstlenecek.

Yardımcılık makamı kalkıyor

Bürokraside bundan sonra bakan yardımcısı hariç, bütün yardımcılık pozisyonları kaldırılacağı belirtiliyor. Müsteşar yardımcılığı ve genel müdür yardımcılığı makamları lağvediliyor. Sayıları 16’ya çekilen bakanlıklarda ve diğer tüm kurumlarında, daire başkanlığının üzerindeki makamların Erdoğan tarafından atanacağı belirtiliyor. Genel müdürler için aranan kamuda 12 yıl görev yapma şartının da kalkacağı kaydediliyor.

İş Cinayetlerinde Yedi Ayın Bilançosu: 33’ü Çocuk 907 İşçi Hayatını Kaybetti

05/07/2018 Diken.com.tr

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) geçen ay 149, ilk yedi ayda ise 907 işçinin hayatını kaybettiğini bildirdi.

İSİG’in yazılı açıklamasına göre geçen ay en az 149 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

İkisi 14 yaşın altında olmak üzere ölenlerin altısı çocuk, altısı da sığınmacı. İş cinayetlerinde can verenlerin dokuzu kadın 140’ı da erkek. İşçilerden 119’u işçi ve memur, 30’u da çiftçi ve esnaf.

Çocuk işçi cinayetleri tarım ve ticaret işkollarında gerçekleşti. Genel olarak da ölümler en çok tarım, inşaat, taşımacılık, ticaret, belediye, metal ve enerji işkollarında görüldü.

Verilere göre bu yılın ocak ayında en az 144, şubatta az 128, martta en az 129, nisanda en az 188, mayısta da en az 169 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Bu da yılın ilk yedi ayında hayatını kaybeden işçi sayısının en az 907 olduğunu ortaya koydu.

Diyanet’ten coğrafya dersi: Dünyayı melekler döndürüyor

24.07.2018 ERK ACARER

erkacarer@birgun.net @eacarer

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından süreli olarak yayınlanan Aile dergisinin, temmuz sayısındaki yazı, çocuk eğitiminde gelinen yeri ve dincileşmeyi anlatıyor. Diyanet’in sitesinde de “Çocuklara Melekleri Nasıl Anlatalım?” başlığı ile yayımlanan yazıda, “Dünyayı melekler taşıyor ve döndürüyor” deniyor.

Diyanet İşleri Uzmanı Fatma Yüksel Çamur’un kaleme aldığı yazıda, okul çağındaki 7-8 yaşındaki çocuklara soyut dinsel kavramların nasıl öğretileceği konusunda şöyle bilgi veriliyor: “Bir çocuğa melek, cin, şeytan, cennet, cehennem vb. soyut varlıklardan bahsedebilmemiz için, çocuğun soyut kavramları algılayabilecek zihinsel olgunluğa erişmesi gerekmektedir. 4-6 yaş döneminde çocuk somut düşünme aşamasında olduğundan, bu konuları anlatmak kafa karıştırıcı olabilir. Okul çağı dediğimiz 7-8 yaş dönemi çocuğunun zihinsel yeterliliği, soyut düşünmeye adım atacak seviyeye ulaşmıştır. Dinîinancın hikâyelerle şekillendiği bu dönemde çocuğun hayal dünyasında Allah, peygamber, ahiret, melek vb. tasavvurlar, dini hikayeler aracılığıyla oluşur. Melekler ile ilgili bilgiyi gerektiği kadar ve hikâye içerisine yerleştirerek anlatmak, çocuğun konuyu kavramasını kolaylaştıracaktır.”

Melekler elektriğe benziyormuş!

Yazıda, “Çocuğa verilen örnekler meleklerin yaratılış amacını ve vazifelerini anlatmalı; onların görüntüsü, şekli ile ilgili tasvirler içermemelidir” deniyor. Bu vazifeler ise bir baba-çocuk öyküsü üzerinden anlatılıyor. Baba, çocuğuna önce, kar taneleri birbirlerine hiç değmeden yere inmelerini, “her birini meleklerin taşıması” olarak açıklıyor: “Melekler, elektrik değil ama görünmedikleri ve çok güçlü oldukları için onları elektriğe benzetebiliriz. Melekleri Allah’ın koyduğu kanunları evrende uygulayan ‘görünmez ordu’ olarak düşünmek daha doğru” diye anlatıyor.

Yörünge ve melekler meselesi

Aynı yazıda, evren ve dünyanın güneş etrafında dönüşü de de şu ifadelerle anlatılıyor. Baba önce “evreninin yasaları”ndan söz ediyor: “Dünya’mızın Güneş etrafındaki dönüşü Rabb’imizin evrende uyguladığı yasaya bağlı. Biz buna “doğa yasaları” diyoruz. Acaba Dünya’mız akıllı bir varlık olmadığına göre, bu yasaya uygun hareket etmesini kim sağlıyor?” diye soruyor. Ardından da ‘bilgi veriyor: “Doğru, Dünya’mızı taşıyan görünmez melek ordusu var. Nasıl kar tanelerini taşıyıp toprağa bereket getiren melekler varsa, Dünya’mızı yörüngesi etrafında taşıyıp bizim dört mevsim mutlu ve sağlıklı yaşamamızı sağlayan melekler de vardır elbette.”

OHAL’de medya bilançosu: 209 gazeteci tutuklandı, 3 bin gazeteci işsiz kaldı

23.07.2018 Birgün.com.tr

CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer, 24 Temmuz Basında Sansürün Kaldırılışı’nın 110. yıldönümüne ilişkin yazılı basın açıklaması yaptı. AKP’nin kurduğu yeni rejimde sansürün değil; özgür basının topyekûn olrarak ortadan kaldırılmak istendiğini belirten CHP’li Yüceer, 24 Temmuz’un ‘Gerçek Gazeteciliği Savunma Günü’ olması gerektiğini ifade etti.

“209 gazeteci tutuklandı, 3 bin gazeteci işsiz kaldı”

CHP’li Candan Yüceer’in açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

“AKP iktidarında uzun bir süredir basına ve basın emekçilerine yönelik saldırılar yapılmaktaydı. Terörle mücadele adı altında çıkarılan yasalar ve Türk Ceza Kanununda basın aleyhine yapılan değişikliklerle onlarca gazeteci kumpas mağduru olarak yargılanmaya başlamıştı. İlerleyen süreçte basın kuruluşları ve emekçileri, sistematik olarak iktidarın hedefi haline getirilmiş ve iktidarı ‘rahatsız eden’ haber sahipleri cezaevleri ve işsizlikle tehdit edilmiş, hatta cezalandırılmıştır. En son AKP’nin OHALTürkiyesi’nde gazetecilere yönelik saldırılar daha da artmış ve bu süreçte 158 medya kuruluşu kapatılmış, yaklaşık 209 gazeteci tutuklanmış ve 3 binden fazla gazeteci de işsiz kalmıştır.”

“Özgür Medya İçin Verilen Mücadele, Aynı Zamanda Demokrasi Mücadelesidir”

“Bugün itibariyle Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın açıklamasına göre 143 gazeteci ve medya çalışanı cezaevindedir. Yüzlerce gazetecinin hukuksuz ve gerekçesiz cezaevlerine atıldığı bir ülkede, 24 Temmuz basında sansürün kaldırılışı veya basın bayramı olarak değil, bir utanç günü olarak hatırlanmalıdır. Tüm bu utanç tablosu karşısında, tarih, halkın haber alma hakkına ve gerçek gazeteciliğe sahip çıkarak işini yapan cesur kalemlerin mücadelesini yazacaktır. ‘Terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım ve yataklık’ suçlamasıyla özgürlüklerinden alıkonulmalarına rağmen, inatla ve ısrarla gerçekleri dile getiren, dışarıda ise cezaevi ve işsizlik tehditlerine rağmen halkın doğruları öğrenmesi adına gazetecilikte ısrar ederek, kalemini satmadan mücadele eden gazeteciler bugün basın etiğine sahip çıkan gerçek gazetecilerimiz olarak hatırlanacaktır. Bu nedenle 24 Temmuz tarihimizde ‘Basın Bayramı değil’; ‘Gerçek Gazeteciliği Savunma Günü’ olarak hatırlanacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle 24 Temmuz basında sansürün kaldırılışının 110. yılında halkı doğru bilgilendirme şiarıyla korkusuzca işini yapan tüm basın emekçilerini kutluyorum. Özgür medya için verilen mücadele, aynı zamanda özgür bir ülke ve demokrasi mücadelesidir.”

‘Türkiye’de İnsan Hak İhlalleri Haziran 2018’ raporu açıklandı

20.07.2018 Birgün.com.tr

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu, “Türkiye’de İnsan Hak İhlalleri Haziran 2018 raporu”nu açıkladı. Yaşam hakkı ihlalleri kapsamında 257 ölü 34 yaralı, işkence olayları kapsamında 86 hak ihlali vakası gerçekleşti.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu, “Türkiye’de İnsan Hak İhlalleri Haziran 2018 raporu”nu açıkladı.

“Düşünceyi ifade özgürlüğü kapsamında 1884 hak ihlali, örgütlenme özgürlüğü kapsamında 4 hak ihlali ve toplantı – gösteri özgürlüğü kapsamında 280 hak ihlali gerçekleşmiştir” açıklamasında bulunan Tanrıkulu, “Türkiye’de İnsan Hak İhlalleri Haziran 2018 Raporu’na göre, yaşam hakkı ihlalleri kapsamında 257 ölü 34 yaralı (1’içocuk), işkence olayları kapsamında ise 86 hak ihlali, düşünceyi ifade özgürlüğü kapsamında 1884 hak ihlali, örgütlenme özgürlüğü kapsamında 4 hak ihlali ve toplantı – gösteri özgürlüğü kapsamında 280 hak ihlali gerçekleşti” verisini paylaştı.

Damadın Arkadaşı Rektör Atandı

18.07.2018 Burcu Cansu Birgün.com.tr

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ne geçişin ardından önce “rektör olmak için profesör olma şartı aranmayacak” denildi, bir hafta sonra da bundan vazgeçilerek “üç yıllık profesörlük şartı” getirildi. Daha sonra geri adım atılan bu düzenlemeden önce bir yıllık Prof. Dr. Nuri Aydın İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Rektörlüğü’ne atandı. Atama koşulları değişti ancak Berat Albayrak’ın arkadaşı Aydın, rektörlük koltuğuna oturdu.

Sonra atama yapıldı

15 Temmuz’da YÖK üyeliğine ve 6 rektörün atanmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, Resmi Gazete’de yayımlandı. Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü’ne Prof. Dr. Fatma Seniha Nükhet Hotar, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Rektörlüğü’ne Prof. Dr. Akın Levent, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Rektörlüğü’ne Prof. Dr. Nuri Aydın, Marmara Üniversitesi Rektörlüğü’ne Prof. Dr. Erol Özvar, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Rektörlüğü’ne Prof. Dr. Hüseyin Çiçek, Sakarya Üniversitesi Rektörlüğü’ne Prof. Dr. Fatih Savaşan atandı.

16 Temmuz’da ise 9 Temmuz’da yayımlanan 703 sayılı KHK ile kaldırılan “rektörlerin profesör unvanına sahip olma şartı” yeniden getirildi. Rektörlerin en az üç yıl profesörlük yapanlar arasından Cumhurbaşkanı tarafından atanması hükmü geldi. Ancak bu arada 2017 yılında profesör olan Nuri Aydın, bir yıllık profesörlük ile İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Rektörlüğü koltuğunun sahibi oldu. Hükümetin “Git-gel” lerinden yararlanan Aydın’ın bu yöntemle atanmasında Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın yakın arkadaşı oluşunun etkisi bulunduğu iddia edildi.

Kamu yararına dedikleri sistem: Halkın cebinden tarikatlara…

18.07.2018 Can Uğur

canugur@birgun.net @canugur1987

Adnan Oktar ve ekibine yönelik operasyonun ardından bir kez daha kamuoyunun gündemine gelen tarikat ve cemaatlerin durumu tartışılmaya devam ediyor. FETÖ ile başlayan Furkan Vakfı ile devam süreçte Oktar ekibine yönelik operasyonun son olmayacağı dile getiriliyor. Burada kriterin ne olduğu bilinmiyor. Özellikle 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında tarikat ve cemaatlerin AKP’yle kurduğu ilişki daha dikkat çekici bir hal aldı. FETÖ’den boşalan alanlara iktidara yakın tarikatların yerleştirildiği sıklıkla dile getiriliyor.

Tarikatların bir kısmına ‘operasyonlar’ gerçekleştirilirken iktidara yakın duran onunla hareket eden cemaat ve tarikatlar ise adeta ihya ediliyor. Özellikle son yıllarda kamu kaynakları ve kamu kadroları adeta cemaatlerin emrine sunuldu. İktidar çevrelerinin dillendirmeye başladığı ‘yerli ve milli tarikatlara operasyon olmayacak ama diğerleri masada’ biçiminde yansıttıkları tablonun arkasında ciddi bir iktisadi yatırımı yer alıyor.

Yerli ve milli meselesi

Yerli ve milli denilen tarikatları 15 Temmuz sonrasında kamu kadrolarına yerleştirilenler oluşturuyor. Ancak mesele bu kadar basit değil. Tarikat ve cemaatler özellikle 2010 yılı sonrasında kamu kaynaklarını ciddi biçimde kullandı ve kullanmaya devam ediyor.

Türkiye’de iktidarla ilişki halindeki tarikatların hemen hepsinin vakıf ve dernekleri bulunuyor. Neredeyse her tarikatın farklı isimlerle hizmet veren 2 ila 3 tane derneği ya da vakfı bulunuyor. Bu dernek/vakıflar tarikatlar için örgütlenme alanı anlamına geliyor.

Bunun yanında ise tarikatlar için adeta ekonomik bir gelişim alanı. Peki bu nasıl oluyor? Denklem şöyle işliyor: Dernekler ve vakıflar kanunu çerçevesinde tarikatların derneklerine ve vakıflarına belirli muafiyetler getiriliyor. Tarikatların dernekleri bu şekilde ‘kamu yararına dernek statüsüne’ alınıyor. Vakıflar için de buna benzer bir işleyiş söz konusu. Tarikatlara ve cemaatlere ait vakıflar ‘vergi muafiyeti kapsamına alınan vakıflar’ biçiminde tanımlanarak devlete ödemeleri gereken vergilerden muaf tutuluyor. Aynı statüde olmayan dernek ve vakıfların ödediği vergilerin neredeyse birçoğunu bu tarikatlar ödemiyor. Herhangi bir izne tabi olmadan ‘yardım toplama’ hakkına sahip olabiliyor. Yine kamu kuruluşlarının belirledikleri miktarlarda söz konusu tarikatların derneklerine ve vakıflarına ‘yardım’ adı altına para aktarılabiliyor.

Bununla da sınırlı değil

Taşınmazlara ilişkin de önemli düzenlemeler yer alıyor. Tarikatların kamu yararı statüsüne alınan dernekleri, kamu arazilerini gerçek fiyatından çok daha ucuza ya da bedelsiz biçimde kullanabiliyor.

‘Yerli ve milli’ diye sunulan aralarında ismi çocuk tecavüzü ile gündeme gelenden ‘laik cumhuriyeti yıkıp şeriat devleti’ kurmayı amaçlayana kadar birçok tarikatın vakfı ile derneği kamu kaynaklarından bedelsiz biçimde yararlanabiliyor, vergiden muaf tutuluyor. Resmi veriler incelendiğinde İsmailağa Tarikatı, Süleymancılar, Menzilciler ve irili ufaklı tarikatlara ait birçok vakfın vergi muafiyetine tabi tutulduğu görülebiliyor.

***

Tarikatların listesi

Vergiden muaf olan dernek ve tarikatların Listesi ise şöyle:

»Beşir Derneği (Menzilciler)

»Bayrampaşa Yeşil Cami Vakfı (İsmailağa Cemaati)

»İsmailağa Vakfı (İsmailağa Cemaati)

»İsmailağa Cami ve İlim Vakfı (İsmailağa Cemaati)

»İhlas Vakfı (Işıkçılar grubunun)

»İnsan Vakfı (Süleymancılar)

»Hulusi Efendi Vakfı (Nakşibendi Şeyhi Osman Hulusi Efendi tarikatı)

Tarihsel olarak İslami kesimlerin simge kabul ettiği ABD desteği ile bilinen gruplar ise şöyle:

»Birlik Vakfı (İsmail Kahraman, Recep Tayyip Erdoğan gibi isimlerin kurucusu olduğu vakıf)

»Ensar Vakfı (AKP’li kimliği ile bilinen çocuk tecavüzü iddialarıyla gündeme gelen İslamcı vakıf)

»İlim Yayma Cemiyeti (Türkiye’de ABD desteği ile solculara saldırması ile simgeleşen İslami dernek)

»İHH (İslamcı grupların içerisinde yopun biçimde yer aldığı uluslararası cihatçı gruplarla bağı olan vakıf

Şeriatı savunduğunu açık biçimde dile getiren tarikat ve cemaat ilişkileri bulunan diğer gruplar ise şöyle:

»Hoşgör Fatih İlim Araştırma Vakfı

»İhsan Arslan Vakfı

»Hoşgör Fatih İlim Araştırma Vakfı

»İstanbul İlim ve Kültür Vakfı

»Nun Eğitim ve Kültür Vakfı

»Suffa Vakfı

»Ankara Hamiyet ve İrfan Vakfı

»Şefkat Vakfı

»Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı

Freedom House Direktörü: Türkiye Yıllardır İfade Özgürlüğü Suçlusu

Pınar Tarcanİstanbul – BİA Haber Merkezi17 Temmuz 2018

Freedom House’un 2017 yılını içeren ve 2018’in Ocak ayında yayınlanan raporunda Türkiye’yi “kısmen özgür” ülkeler kategorisinden “özgür olmayan ülkeler” kategorisine gerilemişti.

Freedom House’un Dönüşen Ülkeler Proje Direktörü ve Avrasya Uzmanı Nate Schenkkan, raporlarının üzerinden altı ay geçtikten sonra, erken seçim, yeni sistem ve ifade özgürlüğü açısından yeni gözlemlerini bianet’e aktardı.

Schenkkan, “Türkiye uzun süredir ifade özgürlüğüyle ilişkili suçlu durumda. Bunun nedeni -bu tabii ki bu darbe teşebbüsüyle başlamadı- çok sayıda gazetecinin tutuklu bulunması” diyor.

Freedom House 2018 başında yayınlanan bir yıllık Türkiye raporunda Türkiye’nin statüsünü ‘özgür olmayan ülkeler’e düşürdü. Öncelikle bu raporu hazırlarken en temel endişeler nelerdi?

1 Ocak-31 Aralık 2017 arasındaki dönemi inceleyen 2018 raporumuzda Türkiye’ye dair birçok kaygıyı aktardık.

2017, OHAL ilanı önemli yayın organları ve derneklerin kapatılması, yeterli süreç izlenmeden devlet memurlarının tasfiye edilmesi, toplantı ve örgütlenme özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar ve on binlerce kişinin adil yargılanma hakkı gözetilmeden tutuklanması nedeniyle oldukça önemliydi.

Bütün bunlar bu dönem aralığında Türkiye’deki politik haklar ve sivil özgürlükler üzerinde büyük etki yaptı.

Bu dönem içinde insan hakları savunucuları Taner Kılıç ve Osman Kavala’nın, çok sayıda medya çalışanının ve düşüncelerini ifade eden sosyal medya kullanıcılarının tutuklandığını gördük.

Buna ek olarak, anayasa referandumu süreci hem kampanya süreci hem de oyların sayılması aşamasında son dakika mühürsüz oyların da geçerli sayılması bakımından önemli bir başlıktı.

“Evet” cephesi devlet kurumlarının daimi desteğini alırken, “Hayır” cephesinin özgür kampanya yürütme olanağı bulamadı.

Bütününe bakarsak, 2017’de yaşananlar Türkiye’de yıllardır inşa edilen eğilimlerin devamı ve yoğunlaşmış haliydi.

Freedom House 2018 haritası. Yeşil: Özgür, Sarı: Kısmen Özgür, Mor: Özgür değil.

“Bu 6 ay geçen yılki gidişatın artarak devamı”

Peki bu yıla dönecek olursak, bu altı aylık periyod için gözlemleriniz neler oldu?

Bu yılın ilk altı ayı da geçen yıl gözlemlediğimiz eğilim ve gidişatın artarak devamı oldu.

Afrin operasyonu hakkında görüşlerini yazan çok sayıda sosyal medya kullanıcılarına karşı sert yaptırımlarda bulunuldu.

Şu son günlerde bozulan kararlar olsa da önemli bir sayıdaki gazeteci davası mahkumiyet ve tutukluluk halinin devamı ile sonuçlandı.

Devlet memurlarının ihraç oranı arttı, işten çıkarmalarla ilgili itirazları incelemek amacıyla kurulan özel komisyonun bunu yapamadığı anlaşıldı.

Bunların yanı sıra seçim süreciyle ilgili aşağıda daha ayrıntılı olarak anlatacağım pek çok endişe yaşandı.

“Türkiye, devleti eleştirenleri yargılamayı bırakmalı”

Bianet raporuna göre şu an hala 127 gazeteci hapiste. Türkiye’ye bununla ilgili bir mesajınız var mı?

Türkiye uzun süredir ifade özgürlüğüyle ilişkili suçlu durumda. Bunun nedeni -bu tabii ki bu darbe teşebbüsüyle başlamadı-. çok sayıda gazetecinin tutuklu bulunması.

Türkiye’nin anti terör yasaları ve anayasanın değiştirilmesiyle ilgili yasaların yorumlanışı aşırı derecede geniş ve keyfi ilerliyor.

Bu da sadece hükümetin belli gruplara yönelik bakışı nedeniyle herhangi bir şiddete başvurmadıkları halde sadece ifadelerinden dolayı mahkum edilmelerine olanak tanıyor.

Yetkililer “saldırgan” buldukları her söylemi cezalandırmaya odaklanıyor ve bu konuda Avrupa genelinde Türkiye’yi de kapsayan kararlar olmasına karşın politikacılar gibi tanınmış kişilerle ilgili ifadelere hiç taviz vermiyor.

Türkiye, devleti ya da hükümet üyelerini eleştirdiği ya da devlet onları belli bir kalıba soktuğu için insanları yargılamayı bırakmalı.

“Devlet ifadeden değil, ifade devletten korunmalı”

Geçen hafta dört öğrenci ODTÜ mezuniyet töreninde üzerinde “Tayyipler Alemi” karikatürü olan pankartı taşıyan öğrenciler “cumhurbaşkanına hakaretten” tutuklandı. Türkiye’de ifade özgürlüğüyle ilgili ne söylemek istersiniz?

Ne yazık ki bu vakalar çok normalleşti. Yetkililer cezai soruşturma temelli bir yaklaşıma sahipler.

İfadeyi devlet müdahalesinden korunması gereken bir şey olarak görmekten çok, Türk yetkililer devleti ifadeden korunması gereken bir şey olarak görüyor.

“Seçim süreci AKP ve cumhurbaşkanı etrafında döndü”

Ve seçimlere gelirsek. Tüm seçim sürecini başından değerlendirirsek kampanya aşaması ve sonuçlar hakkında ne düşüyorsunuz?

En açık konular seçim atmosferiyle bağlantılı olanlar. Cumhubaşkanı adaylarından biri tutukluydu ve kampanya yürütemeyecek durumdaydı; HDP’nin diğer üyeleri de belli aralıklarla alı konuldu, bunlar bütün muhalefet partilerinin kampanya yürütmesinin önündeki belirleyici engellerdi ve devlet kaynaklarının iktidar partisi lehine kullanılması da.

Bütün bunların ötesinde etkili başka bir şey daha var. Uzun zamandan bu yana Türkiye’deki pekçok insan çok açık bir sebeple –hapse girmek ya da işlerinden atılmak- açık alanda kendilerini ifade etmek ya da zor bir konuyu tartışmak açısından özgür hissetmiyor.

Seçim sürecinin bütün oyun alanı bu sebeplerle ağırlıklı oranda iktidar partisi ve cumhurbaşkanı etrafında döndü.

“OHAL bitse de etkileriyle uzun süre yaşanacak”

OHAL yarın sona eriyor ama Türkiye iki yıl olağanüstü hal koşulları altında yaşadı. Nedir gözlemleriniz?

OHAL’in sona ermesi güzel bir gelişme. Ancak etkileriyle uzun süre yaşanacak. Tasfiye edilen insanlar işten atılmalarıyla ilgili gereken aklanma sürecine sahip olmalı, OHAL sürecinde tutuklanan insanlar

Türkiye’de hukukun üstünlüğü darbe teşebbüsü ve olağanüstü hal ilanı öncesinden bile önce istikrarla artarak zayıflatıldı. Bunu yeniden onarmak ciddi ve tutarlı bir çaba gerektirecek.

“Benzeri olmayan şekilde merkezi bir sistem”

Yeni sistemle ilgili düşünceleriniz neler?

Sistem tüm gücü tek bir adreste toplama üzerine dizayn edilmiş, kontrol ve denge mekanizmasını minimize ediyor. Benzeri olmayan şekilde merkezi bir sistem.

Sadece ilk birkaç haftadan bile başkanın şimdi ne kadar güçlenebileceğini gördük. Yeni kararnameler sadece kendi ofisi etrafında tamamıyla yeni bir devlet yapısı oluşturuyor ve bu süreci kontrol edebilecek politik ya da hukuki bir mekanizma yok. Teoride yasama organı ülkenin yasalarını yapan kurumu olmalı ve yasaları kararnamelerden üstün olmalı.

Ancak parlamentonun cumhurbaşkanının partisi kontrolüne geçmesiyle, cumhurbaşkanının kararnameyi yürürlüğe koyma gücüne meydan okuyacak herhangi birinin bulunması ihtimali oldukça zayıf.

Bir önceki soruyla bağlayacak olursam olağanüstü hal kalksa bile, cumhurbaşkanın kararnamelerini geçirme gücünün bu derece benzer olması, pek bir şey değiştirmeyecek gibi duruyor.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın