Sistemde Çürümek

YSK(Yüksek Seçim Kurulu) seçime katılacak 10 partiyi, AK(Adalet ve Kalkınma Partisi) Parti, BTP(Bağımsız Türkiye Partisi), BBP(Büyük Birlik Partisi), CHP(Cumhuriyet Halk Partisi), DP(Demokrat Parti), HDP(Halkların Demokrat Partisi), İYİ Parti, MHP(Milliyetçi Hareket Partisi), Saadet Partisi ve Vatan Partisi olarak açıkladı. En son HÜDA-PAR’ın (Hür Dava Partisi) itirazının kabulü ile 11 parti, yapılacak olan seçime katılabilecek.

Agora Yunan klâsik döneminde; sitenin yönetim, politika ve ticaret işlerini konuşmak için halkın toplandığı alan olarak tanımlanabilir. Yani bir nevi demokrasinin saf hali de diyebiliriz. Nüfusun kalabalık olmamasından da kaynaklı olarak insanların bir araya gelerek fikirlerini, itirazlarını söyleyebildiği yapılar olan agoralar günümüzdeki parlamento binalarının ilk halleridir de diyebiliriz. Nüfusun artışı ile insanların temsil yetkisini bir üst mertebede bulunan insanlara teslim etmesi ile bugünkü hiyerarşik temsil sistemi oluşmuştur. Bu sistemde demokratik sistemin icra edildiği agoradan farklı olarak demokrasinin icra edildiği sanılmaktadır ve topluma da böyle yansıtılmaktadır.

Meclis, parti, milletvekili, cumhurbaşkanı, seçim demokrasinin araçlarıdır. Hele de bu son zamanlarda duyduğumuz. okuduğumuz ve önümüzdeki günlerde de her şekilde maruz kalacağımız kavramlar. Yukarda yer alan partiler ise bize umut pazarlayacak olan tacirler. Her birinin toplumun çoğunun desteğini alacak vaatler de bulunarak karşılığında kağıda bastığı mühür ile demokratik sistemde yönetildiğini zanneden vatandaşlardan oyuna talip olması süreci aslında bu iki aylık zaman ve sonrası.

Gazete okumayan insanların basın özgürlüğünün umurunda olmaması, sosyal medya kullanmayanların twitter ve facebook paylaşımları nedeniyle tutuklananları görmezden gelmesi, hayatı boyunca yasal bir süreç çerçevesi dışında mahkeme ve polisle yüz yüze gelmemiş insanların haksız suçlamalara maruz kalıp mahkeme ve hapishanelerin soğuk duvarları arasında yaşatılmaya mecbur bırakılan insanları fark etmemeleri ve susmaları, tam anlamıyla suya sabuna dokunmadan yaşama çabasından başka bir şey değil.

Peki ne zaman gözlerdeki perdeler iner, zihinlerdeki kelepçeler çözülür de farkına varırız yaşatılmak zorunda bırakıldığımız hayatın. Toplum olarak eğitim seviyesi geride olan bir ülkeyiz. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) “2016 Tek Bakışta Eğitim” adlı yıllık raporunda, Türkiye, 38 OECD üyesi ülke arasında 35. sırada yer aldı. OECD üyesi ülkelerin karşılaştırıldığı raporda, Türkiye’de ortalama eğitim görme süresi OECD ortalamasının da gerisinde kalarak 16.9 yıl olarak tespit edildi. Türkiye’de 25-64 yaş arası lise mezunlarının oranı ise, yüzde 36. Bu oran, yüzde 76’ya ulaşan OECD ortalamasının oldukça gerisinde ve en düşük sıralamalardan biri. (1) Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) verilerine göre Türkiye, kitap okuma oranında dünyada 86’ncı sırada, yoksul Afrika ülkeleriyle aynı kategoride. TÜİK’e göre ise Türkiye’de kitap, ihtiyaç listesinin 235’inci sırasında yer alıyor. Dünyada kitap için kişi başına harcanan para ortalama 1,3 dolarken, Türkiye’de çeyrek dolar. (2) Kitap okumak yerine akşamları süreleri 150 dakikayı bulan entrika dolu dizileri tercih ediyoruz.

Çoğu milletvekili ve yazar tarafından yapılacak olan seçimi nitelendiren birçok sıfat kullanıldı. Bir yenisini daha eklemeye gerek yok. İktidar partisinin ve ortağının niteliğine yakışır bir şekilde ve her zamanki gibi önce itiraz nidalarının yükseltildiği sonrasında ise o sözler söylenmemiş gibi seçim tarihinin öne alınması hiçte şaşırtıcı olmadı. Bununla ilgili derinlemesine analizler yapılabilir. Fakat mızrak çuvala sığmıyor dedirten birçok konu olmasına rağmen seçmen gözünde dikkat edilecek konu hiç değilse ekonomik istikrar olmalıdır. Olay dolar artarsa artsın boyutundan başka mecralara gelmiştir. Temeli tarım olan bir ülke saman ithal edip, şeker fabrikalarını satacak konuma gelmiştir.

Açlık sınırı; 4 kişiden oluşan bir ailenin temel gıda ihtiyacı için harcadığı minimum giderdir. Açlık sınırı Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen standartlara göre hesaplanmaktadır. Açlık sınırı değerleri; çalışan ve biri 0-6 diğeri 6-15 yaş arası olan 4 kişilik bir aileye göre hesaplanır. Bu aile üyelerinin alması gereken minimum kalorinin ne kadar olduğu Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenmiştir. Büyük çocuğu olan bir ailenin 2800 kalori ile hayatını sürdürmesi mümkün ancak konu 0-6 yaş arası bir küçük çocuk olduğu zaman bu değere ek olarak 2400 kalori daha ekleniyor, gelişim çağındaki bir bebeğin alabileceği en az kalori seviyesi 2400’dür.  Yoksulluk sınırı ise; toplumun en küçük birimi olarak ele alınan 4 kişilik bir aile topluluğunun zorunlu harcamalarının minimum ne kadar olması gerektiğini hesaplayan değerdir. Yoksulluk sınırı; kira, ulaşım, su, elektrik, eğitim, giyim, iletişim, kültürel etkinlik gibi en temel ihtiyaçların gerçekleştirilmesi için gerekli olan para miktarını ifade etmektedir. Bu oranlar ne kadar ülkemizde. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (Türk-İş), Mart ayında dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 1,663 liraya, yoksulluk sınırının ise 5,416 liraya yükseldiğini açıkladı. Bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti de 2,055 lira olarak gerçekleşti.(3) Asgari ücret ise aylık net 1.603,12 TL. Bekar bir kişinin bile bu ücretle geçinemediği bir ülke de dört kişilik bir ailede tek kişinin asgari ücretle çalıştığı korkunç bir sistemden bahsediyorum.

Demem o ki hak, hukuk, özgürlük, demokrasi umurumda eğil diyorsun da arkadaş kaşıkla verip kepçeyle alan bu sistemde çürümeye devam mı edeceksin…

DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU

Akrep gibisin kardeşim, 

korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. 

Serçe gibisin kardeşim, 

serçenin telaşı içindesin. 

Midye gibisin kardeşim, 

midye gibi kapalı, rahat. 

Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. 

Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef. 

Koyun gibisin kardeşim, 

gocuklu celep kaldırınca sopasını 

sürüye katılıverirsin hemen 

ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. 

Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, 

hani şu derya içre olup deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf. 

Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. 

Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer 

ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, — demeğe de dilim varmıyor ama — kabahatin çoğu senin, canım kardeşim! 

 

NAZIM HİKMET RAN 

Kaynaklar

(1) http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-37779042

(2) https://www.cnnturk.com/dunya/dw/unesco-turkiye-kitap-okuma-oraninda-86inci-sirada

(3) http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/aclik-siniri-1-663-liraya-yoksulluk-siniri-5-416-liraya-yukseldi-40785579

Bunları da sevebilirsiniz