MUHSİN DURLU – GÜDÜL TÜRK KAYA YAZITLARI VE GİZEMLERİ

Türkiye’deki Türk Kaya Yazıtlarından ilk örneğe 1998 yılında Datça’nın Betçe adlı Güneybatı kısmında ufak bir tamgaya rastlamıştım. Ancak Türk Abece’siyle karşılaşmam yıllar önce yaşadığım Norveç’e uzanır. Bergen civarında bazı kalıntıları gezerken eski bir mezarlıkta eşimle birlikte, onlar tarafında “rün” adı verilen harflerle birkaç kelime yazılmış bir dikilitaşa 1989’da rastlamış ve çok heyecanlanmıştık. Ardından yolum; Türkiye’den Toskana’ya göçen Truvalıların ve Etrüsklerin, yerleştiği Göreme misali sertleşmiş yanardağ külleri arasına oydukları ve şimdi açık hava müzesi olan Pitigliano’dan geçti. Beni en çok sevindiren duvarda “ÖZ” tamgasını ve “run” yazısını görmekti. Göktürk Abece’si ile aynıydılar. Derken 2017 Ekiminde Güdül, Salihler Köyünde aynı tamgaya ve yine Göktürk Abece’sine rastladım. Ne yazık ki okuyamıyordum. Bu merakımı öğrenen ve Güdül’ ün yerlisi olan Muhsin Durlu bana aşağıdaki çalışmasını gönderdi. Merhum Servet Somuncuoğlu’nun fotoğraflarını çekerek, “Damgaların Göçü ve Kurgan” adlı eserinde yayınladığı yazıtlı Panodaki bir cümlenin ve kelimenin okuma önerisi ve açıklaması vardı. Ben de aynen size aktarıyorum:

Salihler Kaya Yazıtları Neyi Yakarıyor?

Öncelikle dil konusunda hiçbir eğitimim olmadığını; emekli kimya mühendisi olduğumu; konuya ilgimin bir buçuk yıl önce başladığımı söylemek istiyorum. Ancak yılmaksızın kaya yazıtlarını okuma çalışmalarıma başladım; hala korkusuzca ve ilgimi yitirmeden! Ve karşınızdayım zor olsa da sonunda! Birazdan kıyısından açıklamaya çalışacağım kaya yazıtlarına çok yakın bir köydenim (Yeşilöz; Cizvitler nedeni ile kusurlu yerleşmiş biçimi Keşanuz; ya da henüz bilinmeyen ama aslında güneşi az anlamındaki Kuneşaz! ) köken olarak. Güdül, Salihler Köyü otlağındaki Yazıtlı Panonun çok kısa bir bölümünü işleyelim ki sıkılmadan; engin denizlere – göklere açılmışçasına dingin duygularla sonuna kadar okunabilsin! Tekçe (sadece/yalnızca: Azeri Lehçesi) dik üçgen içindeki sekiz damga çözümlendi. Sağ üstteki yuvarlakımsı çevrili alandaki birleşik damga “üngeş” (güneş) anlamlıdır! Çalışma ikinci görseldeki Göktürk alfabesine göre yapılmıştır. (Güneş dil teorisi üzerine ders notları, Abdülkadir İnan,1936, İstanbul, Devlet Basımevi). Türkçenin dünya tarihindeki ilk dillerden biri olduğunu savunan kuramdır. Atatürk tarafından bizzat desteklenmiş ve geliştirilmiş olup Atamızın ölümünden sonra bu çalışmalar sonlandırılır.

Görsel 1 – Gök Türk Abecesi

Göktürk Abecesi Danimarkalı Wilhelm Thomsen tarafından; Kül Tigin yazılı kayasındaki yazıların, kayanın ikinci yüzündeki okunabilir durumda olan Çince metinle eşleştirilmesi sonunda 1893 yılında çözülmüştür!

Görsel 2a ve 2b – (Somuncuoğlu, Servet, 2012, Damgaların göçü-Kurgan ,İstanbul, Fabrika Basımevi, s.136, Yazıtlı Pano)

Bu yazıtlar Güdül Salihler köyü kırsalında; Deliklikaya – Gölgelidere mevkiinde olup; 2008 yılında bölgeden Cemil Söylemezoğlu’nun görmesinin ardından Servet Somuncuoğlu’nun çalışmaları ile gün yüzüne çıkarılıp kamuoyuna sunulmuştur. Yukarıda damgalar görselin sağına, dik üçgenin içinde oldukları konumlarında; olduğu gibi kağıda aktarılmıştır. Damgalar okuma yönü ve sırasına göre numaralandırılıp ses değerleri verilmiştir. İlk üç damga sağdan sola; sonraki beş damga ise bunların yönü ne ters ve soldan sağa gidilerek çözümlenmeye çalışılmıştır. Türk kaya yazıtlarında okuma yönü sağdan sola ve ardından yukarıdan aşağıyadır kural budur.

Bu kaya yazıtındaki damgaların “eg eking” şeklinde çözümlenmesi ve okuma yönünün genel yöntemden farklı olarak ekin ekilirken sondan geriye dönülmesi şeklinde olması, çözümlemenin doğru olduğunu gösteren ya da bunu destekleyen kanıttır kanımca!

(E) G ( E) KİNG (İ) S B (O)L O L U

(1) (2) (3) (4) (5) (6) (7) (8)

EG (ilen) EKİNG (ekinler) İS (teriz) BOL (çok, verimli) OLU(r) . Birinci damgada G > K dönüşümü düşünüldüğünde günümüz Türkçesindeki “ek” ya da ekilen anlamına ulaşıyoruz.

Yani: “Ekilen ekin bol olsun!”

Ekin ekmek ikili anlatımdır ve “olu” şeklindeki deyiş günümüzde de yörede hala kullanılmak tadır! Ve bunun nedeni bir bölüm dilcilerin “avam sesleri yutar, gelenekçidir!” görüşü değil; dilin geçmişi ile bağlarının henüz sona ermemiş; derinliğinin tümüyle yitirilmemiş olmasındandır belki de! Ayrıca iki elimizin ürettiklerinin bütünü olan kültür sözcüğünün eşanlamlısı olarak “ekin” i de kullanmaktayız. Biraz çözümlemeyi açımlamaya çalışalım amatörce! Damgaların ses değerleri Göktürk abecesine göre verildi. Ancak alfabede çoğu damganın aynısıyla karşılığını bulamıyoruz. Burada amatör araştırıcının kendisine özgü dil tanımı devreye girmekte!“ Dil kavranılan her neng’i izdüşüm derecesinde yansıtmalıdır! Ya da başka bir açıdan anlatmak istersek; “kavrayabildiğimiz her şeyi ve süreci sesler ve şekiller yolu ile eksiksiz ve süreci yansıtacak şekilde” açıklayabilmelidir sözcükler; yani dil! Yukarıdaki sözcüklerden neng, yani şey “gökte (N) hacmi (N) olan ve Güneş ışığı üzerine de(Y)’ince görülebilen; madde; özdek! “ olanı ifade eder. İzdüşüm ise fizikte bir ışık kaynağından çıkan ışınlarla bir ekran üzerinde görüntü oluşturma ve bu yolla oluşturulmuş olan görüntüdür.

Dilin kendisinin ne olduğu konusunda düşüncem ise şöyledir : “Dil, ilk dili olacak düzeyde evrimleşmiş atalarımızdan başlayarak; birey olarak kavrayabildiğimiz; olan-biten her şeyin; zaman, ortam (uzay, hacim), yön ve hareket ana değişkenleri kullanılarak; benzetme aşamasını geçecek şekilde şekiller ve sesler ile oluşturulan izdüşümüdür!”

Bu tanımlardan yola çıkıldığında eğer bir kaya yazıtı doğru çözümlendiyse geçmişimizin bilgilerini de yansıtır! Yansıyan izdüşüm nesneyi de; süreci de açıklar!

Bu şekilde yol alarak izleri anlamaya çalışalım; ne demek istemiş atalarımız?

1- “G”! Bu damga alfabedeki “K” değil; Angara > Ankara ilişkisindeki gibi; “G” gibi düşünüldü. Ayrıca çiftçi ekim makinesi yoksa ilkel biçimde gerçekleştirir bu eylemi; yani belindeki tohum torbasından ekin tohumunu alıp o şekildeki gibi yere (ger’ e, gaya’ ya!) doğru savurur; eker! Ayrıca damgayı kazıyan atamızın Göktürk abecesindekinden farklı kazıdığı; “K” damgasının ucundaki sivriliğin ve açının olmadığı görülebilir dikkat edilirse!

“G sesini gırtlağımızdan yani K’ den daha geriden veririz!” Çünkü kazıyanlar bizim atalarımız!

2-“EKİNG” Dört numarayla tanımlamaya çalıştığım damga yine “izdüşüm” mantığına göre “ekin” ya da onu tanımlayan “başak”! Ekilen tohum toprağın içinden çimlenerek sap üzerinde yükselerek ucunda sağa sola dizilmiş taneciklerden oluşan başağa dönüşmüyor mu?

Alfabedeki “NG” damgasının dik kısmı gök; an, han (N); yandan dar açıyla sola ve yukarı yönelen kısa çizgi de güneş ya da “G”(ün) dür! Sanırım bu benim görüşümdür tekce!

3 –“İS” günümüzdeki istemek sözcüğünün kök hecesi; ekler yok; tümcede özne de henüz!

4 -“B” Şimdi üst satıra tersten başlıyoruz; tarla sürülmesi ya da ekilmesinde olduğu gibi! Sona geldik ve sol baştan sağa, geri dönüyoruz. Bu damga “P” değil “B” olmalı; alfabedekinden farklı olarak dik olan açı bu P>B değişikliğini anlatır gibi! Ne dersiniz?

5 – 4 ve 5’inci damgalar arasındaki açıklıkta “O” var; zeki atamız “BOL” sözcüğündeki iki sessizi üst üste bindirerek tek sözcüğüm demiş sanki! Okuma yönüne göre alfabedeki “O,U” damgasının ucu karşıdaysa “U”; arka açıklığı karşıdaysa “O” şeklinde değerlendirildi.

Göktürk abecesindeki “O ve U”

Bu damga O ya da U olarak değerlendirilmektedir. Bu damganın kökeninin gözümüzle bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Alın çıkıntımız nedeni ile tepemizi göremeyiz ve “U” şekilli hacim olarak görürüz çevremizi. Uzağa baktığımızda yanları bulanık görürüz ayrıca harfin tabanındaki eğik bölümdeki gibi. Göz merceğimiz de dışbükey olup yandan bakınca yukarıdaki damgadakine benzetilebilir.

Beşinci damga Göktürk abecesindeki “L”.

6 – Altıncı damga Göktürk abecesindeki “O”

7 -Bu damga yine “L” ! Sol elin baş ve işaret parmağı açılıp Tanrıdan bol ekin dilemeyi anlatıyor olabilir mi? Ya da gökten-güneşten el’e gelir gibi!

8 -Bu damga Göktürk abecesindeki ”U”!

Şimdi azıcık çözümlemeyi düşünerek sonuçlarını irdelemeye çalışalım. Eğer bu çözümleme deki anlamlandırma doğruysa ne gibi sonuçları olabilir bunun? Ekinle ilgili güzel bir anlatım görmüştük kaya üzerinde ve “Çatalhöyükte de buğday tarımı vardı! (MÖ 7400)” 2

2 Gündüz, Ramazan, 2008, Neolitikten Kalkolitik döneme kadar bozkır ve çevresindeki yerleşmeler, Konya, Selçuk üniversitesi, s.30, 36

Türkülerimiz Ne Söylüyor?

Acaba çok basit gördüğümüz türkülerimizdeki anlatımlar binlerce yıl öncesinden çok önemli bilgileri gizliyor; barındırıyor olabilir mi? Örneğin Ekin ektim çöllere, yedirmedim ellere (Gonya) türküsü ve “Aman bulguru gaynadırlar, Kuzum bulguru gaynadırlar, Fidayda (Angara) türküsü! Çatalhöyükteki evlerin tasarımına çok benzeyen kerpiç yapılar hala kullanılmaktadır Çumra yöresinde! Kalın ev duvarları içine yerleşik ocak; evin ayrı bölümünde katında tahıl ambarları! Şimdi irdeleyip düşünmeye çalışalım. İnsanoğlu ekini eker; öğütür ve pişirirse ekin demek için 10 bin yıl bekler mi? Kavram oluştuğunda sözcükte hazır olmalı mıdır? Böyle olması gerektiği kanısındayım! Sözlü olarak durumun böyle olduğu düşünülmektedir zaten; ancak bu kez kaya üzerine sözcüğün kazınarak işlenmiş olduğu da görülmektedir. Bu okuma önerisi doğruysa bunun sonucu ne olabilir sizce? “Türkler Türkiye topraklarında binlerce yıldan beri; bu çalışmaya göre en az 10 bin yıldır yerleşiktir!” Bu yazıtları kayalara kazıyanların çocuklarıyız; onlar bizim öncüllerimiz olan atalarımızdır!!

Güdül Salihler “ÜNGEŞ”i

Birazda görsel 1’deki deki Güdül yazıtları fotoğrafının sağ üstündeki “ÜNGEŞ” i açıklamaya çalışalım. Buradaki üngeş anlamlı birleşik tamganın benzerini Rusya Özerk Tuva Cumhuriyetindeki Sülyek Karayüz yazıtının üst bölümünde “E39-1ve E39-2” diye bilinen dizgelerinin sağdan sola beşincisinde görüyoruz. Bu tamga da yine tekce “ÜNGEŞ” olarak anlamlandırılmıştır.

Yukarıdaki 2 no’lu görselin içindeki ikinci sarı yuvarlaktaki 1 ve 2 dizgelerinin (satır) yerli-yabancı bütün araştırmacılar tarafından “BENGÜ KAYA” ; sağdan sola beşinci damganın da “K” olarak çözümlendiğini görüyoruz ki Görsel 3 benzeri bir kaya yazıtındandır! Oysa bu tamganın “ÜNGEŞ” anlamını taşımakta olduğu kanısındayım!

Görsel 3 – TDK Belleten, Leonid R. Kızlasov-İgor L. Kızlasov,Sayan-Altay Türklerinin yeni Runik yazısı (85-136. sayfalar),1990, Ankara, s.87 Biri yurdumuzda; diğeri Tuva Cumhuriyetinde olan damgalar yanyana irdelendiğinde aynı kusursuz mantıkla kurgulandığını görüyoruz sanki. Atamızın “Güneş dili Türkçe” gerçeği için somut bir ek kanıt olduğu kanısındayım! Şöyleki belirtilen çalışmadaki “kaya” sözcüğündeki “K” görüldüğü gibi “ÜNGEŞ”; kanımca tabii ki! Bu iki damga dizgesini ilerde ayrı bir çalışmada işleyeceğimi umuyorum; ve oradaki iki farklı damga dizisinin “bengü kaya” olmadığını kanıtlayabileceğimi! Ayrıca iki farklı tamga dizisinin nasıl ve ne amaçla aynı anlamda kayalara kazınıp kazınamayacağı da sorgulanmaya değer!

Görsel 4a, 4b – Soldaki birleşik damga (ÜNGEŞ) ; TUVA özerk cumhuriyetindeki Sülyek köyü yakınlarındaki “Karayüz – (Karayüs)” yazıtındaki iki damga dizgesindeki sağdan sola 5. Damga; sağındaki ise Güdül yazıtlarındaki “ÜNGEŞ” !

“Tuva özerk cumhuriyetindeki Üngeş sözcüğünde gök anlamındaki ”N” dik ve düz çizgi; Güdüldeki ise çember parçası (üzerimizi örtecesine gökkubbe deyişine uygun!) kullanılarak kazınmış damgalar. Bu nedenle Tuvadaki yazıtların daha eski dönemlerden olduğu kanısındayım!”

“K” damgası için köken önerisi

NG K ÜNGEŞ

Görsel 5a, 5b, 5c Soldaki ilk damga Göktürk Abecesindeki “ NG”, Ortadaki damga Göktürk Abecesindeki “K”; sağdaki birleşik damga ise Kızlasov makalesinde “K” olarak ses değeri verilen; ancak kanımca Güdül yazıtındaki “ÜNGEŞ” ile aynı mantıkla ama farklı çizgilerle kurgulanmış görünüyor.

“Sağdaki çizimin 1-4 bölümü, soldaki “NG”(Göktürk abecesi);bunun üstüne 4-5 çizgisini aynı yönde paralel oturttuğunuzda “K” damga sına ulaşılıyor!) Atamızın Güneş dili Türkçe savı için yeni bir kanıt daha!

“K”damgası Kaya-Gaya ya da Kuneş-Üngeş olabilir! G > K ses değişiminin kökeni olmalı düşünme yönüne göre!

“K” damgasının kökeni için sanırım keçiden başlayan açıklamalar var (Necati Demir, Kaya üstü resmi (rock art) olarak dağ keçisi / elik ve tarihi, 2010,s.22, 23)“Köktürk alfabesindeki işaretlerin petroglif, ideogram, piktogram, damga,hece, yarı hece, yolculuğundan sonra harfe geldiğini dikkate alarak kendimizi biraz daha zorlar isek (k)’ nin dağ keçisi / elik benzetmesinden kaynaklandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu harfin diğer coğrafya ve yazıtlardaki şekillerine de gözattığımızda

önerideki cesaretimiz biraz daha artmaktadır. “ke, ek” i karşılayan harfin diğer coğrafya kitabelerindeki şekilleri:

Köktürk Abecesi Tablo Açıklamasına Göre (Bkz Görsel 2)

Köktürk Alfabesinde “k(e)”, ”(e)k” sesi: Tablodaki Talas Yazıtları sütunundaki damga kanımca “k” değil; Güdül kaya yazıtındaki düşünüşe göre Göktürk alfabesindeki ”NG” olmalıdır. Güdül yazıtındaki “ÜNGEŞ” sözcüğünün günümüze gelirken hecelerin sıralamasının değiştiği ve “GÜNEŞ” şekline ulaşarak dilimize yerleşmiş olduğu görülmektedir. Şimdi Güneş sözcüğünün kökenini irdelemeye çalışalım. Güneş sözcüğünün kökeninin de yeterince açık olmadığı görüşündeyim! İkinci hecenin; “EŞ” in niteliği belirsizmiş; bence “gün” sözcüğünde de belirsiz köken! İnternet verisi olarak aşağıdaki TDK kayıtları irdeleme için baz alınmıştır. Güneş Kelimesinin Kökeni

(ETÜ Küne -ışımak +AŞ ( ETÜ kün gün +A ) gün. Tarihte en eski kaynak Küneş “gün ışığı” Divanı-ı Lugat-it Türk’tür (1070). Bu kaynak kayıtlara geçmiş ve kelimenin kullanıldığı ilk yazılı kaynak olduğu için önemlidir. Kullanımı daha öncesinden sözlü olarak günlük hayatta yaygın olabilir. Eski Türkçe küne-“ışımak” fiilinden ve “aş”son ekiyle türetilmiştir. Buradaki köken önerim şöyledir: Dili geliştiren atalarımız; Güneş’in yaşam için önemini bizim kadar kavramış olmalılar. Atatürk’ün bize üzerinde çalışılması için bıraktığı “Güneş dili Türkçe” savındaki; Güneşin kavramların oluşmasındaki etkisinin ilk öğretmen niteliğinde olduğu tartışılmayacak kadar açıktır. Ateşi ve ışığı çarpma (Güneşte iki hidrojen atomunun çekirdeği çarpışıp birleşerek helyuma dönüşür; enerji ve ışık açığa çıkar); sürtünme, ısınma; ışıma; “Ş” sesi birlikte ve sanki Güneşi de aynı kavrayıp; N(gök) ve Gün(eş)’i çarpıştırıp eşleştirmişler; çizdikleri damgalarla da bunu göstermişler. Hem Güdül; hem Sülyek yazıtında “ÜNGEŞ” aynı mantıkla kazınmış. Günümüze gelirken ÜNGEŞ > GÜNEŞ değişimi olmuş; görüldüğü gibi tekce sıralama değişik! Çünkü Türk lehçelerinde Ç > Ş değişimi çok yaygındır.

Aşağıda soldan sağa sırasıyla Göktürk Abece’ sindeki L, Ç, Ş damgaları gösterilmektedir!

( e )L Ç Ş

Görsel 6 – İki el çarpılmış ve şak sesi çıkmış; en sağdaki damgadaki ortadaki paralel çizgi iki elin arasındaki çarpma yüzeyi olmalı! İşte size ”Ş” ve Ç ) Ş dönüşümünün nedeni ya da kökeni!

Böylece Güneş sözcüğünü oluşturan damgaları irdelemiş ve kökeni içinde bir öneride bulunmuş olduk!

Dillerini yitirmiş toplumların varlıklarını sürdürme olanakları yoktur. Atamızın “Güneş dili Türkçe” savı için; “Atatürk anlamsızlığını görerek sonradan caymıştır” söylemlerinin tersine; yaşamının son iki haftasına kadar bu konuda çabalarını sürdürmüştür. 5 Bu sözler Türk ve Türkçe karşıtlarının olabilir tekçe; başka kimsenin değil! Atamızın bu savını açıklığa kavuşturup kanıtlamak öncelikli görevimiz olmalıdır, Atamızın yaptığı gibi:

Görsel 7 – Bu belge Anıtkabirdeki Atatürk Müzesinin duvarında sergilenmektedir. Atamız burada “benzemek” sözcüğünün kökenini araştırmış; dil tanımında bu sözcük geçmektedir!

Türk Tarihi için çalışan herkese, özellikle aramızda olmayanlara şükran borçluyuz. “İnternet yaşamın kendisidir” diyen değerli bilim adamı; yakınım Doç. Dr. Mustafa Akgül’ü de özlem le anıyorum. ODTÜ, Arkeometri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Begümşen Ergenekon’a desteğinden dolayı teşekkür ederim.

Sağlıcakla kalın. Güneş ısıtsın; ışıtsın hepimizi!

muhsindurlu@gmail.com , Bursa, 28/ 03 / 2018

Not: Yukarıdaki yazının telif hakkı T.C. 5836 Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre yazarlarına aittir. Tümüyle iktibas edilemez ve kısmen atıfta bulunup, kaynakça belirtilmeden alıntı yapılamaz.

Bunları da sevebilirsiniz