Dünyayı (Gerçekten) Kurtarmak

Dünyayı fazlasıyla ısıttık.

Karayı, suları ve havayı çevrenin kendini yenileme hızının çok üstünde bir hızla kirlettik.

Tüm konforumuzu sağlayan modern hayat düzenimizi kurmak için milyonlarca yılda depolanan enerjiyi sadece birkaç yüzyıl içinde kullandık ve tüm rezervi tüketmek üzereyiz. Dünya düz, kalabalık, sıcak ve dünya artık petrolsüz bir çağa girmek üzere.

Diğer tüm kaynakları ise artan bir hızda tüketmeye devam ediyoruz.

Şu ana kadar yapılanların aynısını yapmayı sürdüremeyeceğimiz ise kesin. İklim değişikliğinden ve çevre yıkımından en şiddetli şekilde etkilenecek nesil Y kuşağı ve sonrası, yani bu günün gençleri, bizleriz. Aynı zamanda bu yıkımı durdurabilecek belki de son nesiliz.

Neyse ki hala umut var.

Hatırlayın: “Sürdürülebilir gelişme”, çevreyi yok ederek kendi kuyusunu kazan kapitalist ekonomi sistemine karşı durmayı amaçlamaz. Aksine bu kavram, çevre yıkımının etkilerinin belirginleşmeye başladığı bu çağda, yıllardır neo-liberallerin kapitalizmin alternatifi olmadığı propagandasını küresel ısınma çağında da savunmaya devam edebilmeleri için yine kendileri tarafından yaratılmıştır. Dünyanın sonunun geleceğini düşünmek, dünyayı yok eden kapitalizmin sonunun getirilebileceğinden düşünmekten daha kolay bir hale gelmiştir! Kısıtlı kaynakları olan ve bu kaynakların limitsizse sömürülebildiği bir gezegende ancak sonsuz büyüme yoluyla varlığını sürdürebilen bir ekonomik düzen kurmak ne kadar “sürdürülebilirdir”?

Farkına varın: Şu an yaptıklarımızı yapmaya devam edemeyiz. Orta sınıfın 2030 yılında (bu yıllar için şu an hesapladığımız tahmini büyüme hızlarıyla) şu an yaşadığı gibi yaşamaya devam edebilmesi için bir değil tam üç adet dünyaya ihtiyacı vardır! Hayatımızda radikal değişiklikler yapmak ve birçok konforumuzdan kademeli olarak vazgeçmek ya da bu konforlara çevreci alternatifler yaratmak zorundayız.

Sorumluluk alın: “Karbon ayak izinizi” öğrenin ve çevreye zarar veren faaliyetlerinizi azaltmayı ve sonunda tamamen durdurmayı hedefleyin. Unutmayın, her ne kadar çevresel yıkımın büyük bir bölümünden büyük kuruluşlar sorumlu olsa da, dünyada olan her şey insan için ve insan tarafından yapılmaktadır. Yazının geri kalanında bahsedilecek adımları atabilecek, yeni yüzyılın “çevreci ve modern insan kültürünü” yaratmak ve yetiştirmek de yine her bireyin toplumsal ödevi olmalıdır.

Yol planı: Ancak bir toplumsal hareket olarak ortaya çıkabilecek olan bu savunmaya bilinçlenme ile başlamalı, ardından yasama organlarından çevreyi koruma yasaları (örneğin, Avrupa’da yasallaşmaya başlanan karbon ve verimlilik kanunlarının örnek alınması gibi) talep edilmelidir.

Ne yapabiliriz?

Toplumsak çevrecilik bilincine ulaşmak için yola kendimizi çevreci bir bireye dönüştürerek çıkmalıyız.

  • Ulaşımda mümkün olduğunca toplu taşıma araçlarını kullanın, arabanız biraz daha park halinde kalsın! Aracınız varsa ona iyi bakın, bakımlı bir araç çevreyi daha az kirletecektir. Bu sayede bireysel olarak yarattığımız en büyük sera gazı emisyonunu en düşük seviye indirebiliriz.
  • Enerji verimliliği olmazsa olmazımızdır: Kullandığımız enerjinin üretimi sırasında oluşan sera gazı emisyonunu en aza indirmek için enerjiyi çok verimli bir şekilde ve sadece gerektiği kadar kullandığımızdan emin olmalıyız. Sadece enerji verimliliği yüksek olan gereçler kullanmak, ısı yalıtımına yatırım yaparak hem enerjinin boşa harcanmasını engellemek hem de konforumuzu arttırmak bir angarya ve ya ekstra masraf değil, geleceğe yatırım olarak görülmelidir.
  • Çevre yıkımından ilk önce ve en şiddetli olarak etkilenecek konforumuz ise temiz suya ulaşım olacaktır. Suyu mümkün olduğunca az kullanmak zorundayız. Türkiye yaz aylarında su kıtlıklarından etkilenmeye başladı bile.
  • Kullan-at tüketim şeklinden kaçınmak, dayanıklı tüketim mallarını mümkün olduğunca uzun süre kullanmak ve kullanım ömrü sonunda geri dönüştürmek ya da faydalı, yeni bir amaca hizmet edecek yeni bir eşyaya dönüştürmek (upcycling) her tüketicinin yegâne görevi olmalıdır. Kullan-at kültürü maalesef bu sorumluluğu tüketiciden uzaklaştırmayı amaçlıyor.
  • Et tüketimimizi sınırlamamız gerekiyor. Türkiye’de yakın zamanda et ithal eden ülkeler kervanına katıldığına göre, büyük baş hayvan otlaklarının iklime ve Amazon ormanlarına ne kadar büyük zarar verdiğini (1) öğrenmeliyiz. Tüketici olarak yine bizler sorumluyuz. Sera gazı salınımlarının büyük bir kısmından doğrudan ve dolaylı olarak büyük baş hayvancılık sorumludur.
  • Karbon tutan ormanlar kurmamıza yardımcı olun. Bir fidanın bedeli 5 ila 10 TL arasında değişiyor. Bu bağışı geleceğinizden, çocuklarınızdan ve umutlarınızdan esirgemeyin. Kendiniz ağaç dikme faaliyetine katılmasanız da bunu yapan güvenli kuruluşlara bağış yapabilirsiniz.

Bunun dışında, iklim değişikliği şüphecilerine ve iklim değişikliği inkârcılarına karşı durmamız gerekiyor. Özellikle ABD gibi iklim değişikliğine karşı alınacak aksiyonlar konusunda başı çekebilecek ve dünyaya örnek olabilecek bir ülkede bile hala çok büyük bir “iklim değişikli retçileri” lobisi bulunuyor. Hoş, aynı ülkede dünyanın düz olduğuna inanan yüzbinlerce kişi var. İklim değişikliği bilimsel bir gerçektir ve bugün alınmayan önlemlerin geri döndürülemez sonuçları olacaktır. Fakat yeşilleşecek bir sanayi sistemi sebebiyle şu anki kâr mekanizmalarından mahrum kalacak olan holdinglerin, özellikle fosil yakıt satan holdingler, doğrudan ve dolaylı olarak bu lobileri desteklediği bilinmektedir. Bu lobiler o kadar güçlü ki, Florida’da ev sahibi olarak kendi kendinize yeter şekilde elektrik enerjisi üretmeniz yasaklanmıştır. (2)

Değişimi başlatmak her zaman zordur. İnsanlar, gelmesi an meselesi olan tehditler dışındaki tehditler ve tehlikeler için davranışlarını ve alışkanları değiştirmeye karşı fazlasıyla isteksizdirler. Hele ki bu değişiklikler bildiğimiz birçok modern günlük hayat konforumuzdan vazgeçmeyi içeriyorsa… İklim değişikliği bir süreçtir ve şimdiden doğa olaylarını ve hava hadiselerini değiştirmeye başladığı gözlemlenmiştir. (3) Maalesef tam aksi olsa da, çevresel yıkım hala “eli kulağında olan bir tehdit” olarak görülmemektedir. Ne yapılması gerektiği çok iyi bilinmekte fakat gereken adımlar “piyasayı durgunlaştıracağı, ekonomik büyümeyi yavaşlatacağı ve işsizlik yaratabileceği” gerekçeleriyle atılmamaktadır. Ne var ki ölü bir gezegende bunların hiçbir önemi kalmayacaktır.

Doğayla barış içinde yaşayabilecek bir sosyal düzen kurmamız gerekiyor ve bundan kaçınamayız, kaçınmamalıyız. İster bunu zor yoldan, ilk önce doğaya ve dünyaya geri dönülemez zararlar vererek yaparız; istersek de gerekli önlemleri şimdiden alıp geleceğe umutla ve güvenle bakarız.

Dipnotlar:

1- http://wwf.panda.org/what_we_do/where_we_work/amazon/amazon_threats/unsustainable_cattle_ranching/

2- http://www.iflscience.com/policy/illegal-power-home-solar-panels-florida/

3- https://www.npr.org/sections/goatsandsoda/2017/10/31/561041342/scientists-from-around-the-world-report-on-health-effects-from-climate-change

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın