Son yüzyıldaki ekonomik ve teknolojik gelişmelerin yolunu açan ucuz enerji çağının sonuçlarıyla yüzleşmeye başlayalı sadece birkaç yıl oluyor. Soluduğumuz hava, içtiğimiz su çoktan kirlendi ve bir vererek kirlettiğimizi on vererek temizlemeye çalışıyoruz. Hasarlardan en vahim olanını ise tâbi olduğumuz iklime verdik. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ne göre küresel hava sıcaklığı geri dönülmez biçimde arttı ve artmaya devam ediyor. Bilim adamları çözümler konusunda fikir birliğine varmaya çok yaklaşmış olsa da devletlerin birbirleri arasında ve birbirlerine karşı olan farklı ekonomik çıkarları sebebiyle ortak bir çevre politikasına ulaşmak hala imkânsız gözüküyor. Burada iş bizlere, dünya insanlarına düşüyor: Tüketim gücü bizim elimizde, kendi geleceğimizi şekillendirmek bizim elimizde. Dağarcık Türkiye’nin yeni “DT Ekoloji” bölümünün amacı ve manifestosu da bu çerçevede belirlenmiştir. Amacımız yaşanabilir bir gelecek için her bireyin üzerine düşen görevler hakkında okurlarla tartışarak ekolojik bilincin oluşmasını sağlamaktır.
Politika yapıcılar küresel ısınmayı yavaşlatma ve etkilerini geri çevirme konusunda aşama kaydetmeye çalışırken, özel sektör çoktan bu konuyu yeni bir satış fırsatı olarak görmeye başlamıştı. Enerji tasarruflu led ışıklar, zaten “organik” olması gerekirken, her nasılsa neredeyse yapay olarak üretilen tavuk, sebze ve meyveler yediğimizi öğrenmemiz ardından bize fahiş fiyatlara satılmaya başlanan “has organik gıdalar” dan sonra elektrikli otomobil üreticileri de tüketim dönüşümümüzün ilk kâr edenlerinden olmak için birbirleriyle savaşmaya başladılar. Elektrikli otomobillerin bizim için iyi olduğu iddiası ise içten yanmalı motorların egzoz gazı salınımlarına bağlamaktalar.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin 2014 yılındaki açıklamasına göre küresel sera gazı salınımının yalnızca %14’ü fosil yakıt kullanan ulaşım araçlarından kaynaklanmaktadır. Endüstriyel üretim, elektrik enerjisi üretimi ve ısıtma çözümlerinin salınımlardaki payı ise yüzde elliden daha fazladır. Üzerinde hiç çalışmıyor değiller, fakat neden daha büyük kirleticileri durdurmaya ya da kirliliklerini azaltmaya çalışmak yerine küresel ısınmadaki payı en düşük olan motorlu araçları yeşilleştirmeye çalışıyoruz? Cevabını vereyim: elektrikli araçlar yeni bir tüketim patlamasının kapısını açacağı için, hatta bunları tüketirken doğaya yardımcı olduğumuzu düşünerek kendimizi iyi hissettireceği için!
Yeni elektrikli araçları inceleyelim.
Hâlihazırda hem elektrik ile hem de fosil yakıtla çalışan hibrit otomobilleri bir kenara bırakırsak, geleceğin otomobilleri sadece elektrik enerjisi ile çalışıyor olacak. Günümüz otomobillerinde kullanılan içten yanmalı motorların vazgeçilemez avantajı ise enerjiyi depolayış şekilleridir. İçten yanmalı motorlara alternatif olan elektrikli araçların yaygınlaşması önündeki en büyük engel ise enerji depolama sistemleri olarak görülüyor. Bu araçlarda şu ana kadar kullanılan tek sistem olan lityum temelli batarya teknolojisi otomobiller için çok yetersiz kalmakta ve üretilen araçların menzillerini kısıtlamaktadır. Henüz enerji açlığımıza cevap veremeyen firmalar ise lityum-iyon piller üretmek için yatırımlarını arttırmaktalar, fakat bu yatırımlar ve başta lityum olmak üzere, kobalt, grafit, nikel gibi birçok nadir metalin talebinde patlama yaratmaktadır.
Son haberlere göre:
-
Piller için gerekli olan nadir metallerin rezervlerinin çok büyük bir kısmı siyasi gücü düşük, çalışma şartları çok kötü olan ülkelerde bulunuyor. (Grafit Çin’de; Lityum Arjantin, Şili ve Bolivya’da; Kobalt Kongo’da; Nikel ise Endonezya’da bulunuyor.)
-
Elektrikli otomobiller için gerekli olan elektrik enerjisinin hidroelektrik, kömür, doğalgaz ve nükleer gibi geleneksel enerji santrallarından sağlanacak olması ise mevcut çevre sorunlarını azaltmak yerine aksine bu sorunları arttırması bekleniyor.
-
Lityum temelli pillerin belirli bir ömürleri var ve sayılı bir doldurma-boşaltma döngüsünden sonra piller “ölmeye” başlıyor. Otomobilin ömrü sırasında tüm batarya paketinin birden fazla kere yenisiyle değiştirilmesi gerekiyor, bu da tahmin edebileceğiniz gibi sömürü döngüsünü büyütüyor.
Sadece birkaç madde ile özetlemeye çalıştığım bu yeni teknoloji, ilk bakışta sera gazı salınımlarımızı azaltıyor gibi gözükebilir fakat yüzeysel bir incelemeyle bile sorunun petrol yerine elektrik enerjisi kullanarak çözemeyeceğimizi, sorunun genel olarak kısıtlı kaynaklardan ürettiğimiz enerjiyi ne kadar çok kullandığımızla alakalı olduğunu vurgulayabiliyoruz. Küresel ısınmanın asıl kaynaklarından olan endüstriyel üretimi ve ormansızlaştırma problemlerine kalıcı çözümler bulmadan küresel ısınmaya karşı geliştirilen her çözüm, ameliyat bekleyen hastaya yara bandı yapıştırmaktan öteye gitmeyecektir. Öyle gözüküyor ki elektrikli araçlar yeryüzüne pompaladığımız petrolün vanalarını kısarken, başka madenlerin çıkışını hızlandırarak aslında ekolojik fayda sağlamayacaktır. Bahsetmekte fayda var, yer altı cevherlerinin yeryüzüne çıkarılıp işlenmesi sırasında harcanan enerjinin üretiminde yaratılan gaz salınımları küresel ısınmanın önemli faktörlerinden biri… Maalesef, bu sebeplerden ötürü elektrik otomobiller de çevreci olmaktan çok uzaktalar.
Çözümü, kâğıt üzerinde çok basit gözüken fakat uygulanması bir o kadar zor olan acı bir ilaç: hayatlarımızın gidişatı üzerinde büyük bir rolü olan tüketim ilişkilerimizi baştan yazmak. “Paramın alabildiği her şey benim” mantığı ile hareket etmek yerine ekoloji bilincine sahip tüketicilere dönüşmek, her eylemimizin küreyi etkileyen bir “karbon ayak izi” bıraktığının farkında olmak artık yirmi birinci yüzyılın bir gerekliliği haline gelmiştir. Bu büyük sorumluluğu paylaşmak hepimizin görevidir.
Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak. “Şef Seattle”