Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), yedi emirliğin (Abu Dhabi, Dubai, Sharjah, Ras Al Khaimah, Fujairah, Umm Al Qaiwain ve Ajman) birleşmesinden oluşan bir federasyon. BAE’nin yönetim sistemi 1971’de yapılan anayasaya dayanıyor. Emirlikler içerisinde en çok bilinen Dubai. Dubai’nin adını ilk kez 1996 tarihinde İstanbul’da yapılan Habitat toplantısında duydum. Kongre kapsamında hazırlanmış sergide, Dubai adına dağıtılan poster ve kitaplarda, Mimar Tom Wright tarafından tasarlanan yedi yıldızlı Burj Al Arab otelinin resmi de yer alıyordu. http://www.mimardernegi.com/tom-wright-kimdir/
Sonraki yıllarda Dubai’nin adını daha fazla duymaya başladım. Vergi cenneti olması nedeniyle, birçok küresel şirketin üs olarak mekan tutuğu yer, enteresan projelerle dünya ve ülkemiz medyasında sürekli yer bulmaya başladı. Dünyanın en yüksek binası olan Burj Halifa, hava sıcaklığı dışarıda 50 derece iken kayak yapabileceğiniz tesisler, Palmiye Adsı, Dünya Adası Avrupa ve uzak doğu arasındaki uçuşların en önemi aktarma ve durak yeri Dubai Uluslararası Havaalanı National Geographic dahil bir çok saygın yayın organında belgesel haline getirildi.
El Maktum ailesi tarafından yönetilen Dubai’yi “En’lerin Cenneti” diye tanımlayan bir yayın organına göre; “…dünyanın yaklaşık 200 değişik ülkesinden gelen insanları huzur-güven içinde yaşatmayı başaran yönetimiyle Dubai; İslam kültürüyle, demokrasiyi ahenk içinde senkronize etmeyi başarmış önemli bir model. ” http://www.turcomoney.com/enlerin-cenneti-dubai.html , https://www.linkedin.com/pulse/dubai-dream-city-sonia-olive
Dubai, söz konusu yazıda ifade edildiği gibi, ahenkli bir demokrasi, “en’lerin cenneti” mi?
Eğer Dubai için “cennet” tanımı yapılacaksa ilk başta bir vergi cenneti olduğunu belirtmeliyiz. Bu açıdan bakıldığında uluslararası sermaye ve şirketler açısından bir cennet olduğunu kabul etmeliyiz. Yaklaşık olarak 2,5 milyon nüfusu olan Dubai’de, Dubai vatandaşı olanların sayısı yalnızca bu nüfusun yüzde 10’u. Geriye kalanlar bu ülkede çalışan yabancılar. Bunların çoğunluğunu, Pakistanlılar, Hintliler ve uzak doğu ülkelerinden gelen insanlar oluşturuyor.
Hürriyet gazetesinde yer alan Eren Güler imzalı habere göre, Dubai yurttaşı olan yüzde 10’un çalışmalarına gerek yok. Zaten birçoğu da çalışmıyormuş. Ya kendilerini istihdam etmek zorunda olan şirketlerden aylık maaşlarını alıyorlar ya da devletten ayda 2 bin doların üzerinde para. Yazara göre, evlendiklerinde aldıkları 20 bin dolarlık ikramiye ve durumu iyi olmayanlara verilen bedava arsa da bu ülke vatandaşı olmanın “bonusu”. Bu açıdan bakıldığında, Dubai’nin kendi vatandaşları açısından da bir cennet olduğunu söylemek mümkün. http://www.hurriyet.com.tr/dunyanin-en-sansli-vatandaslari-14889233
Gelelim bu ülkede çalışan diğer ülke vatandaşlarının, özellikle de Dubai’nin kendi vatandaşları ve küresel sermaye için cennet olmasını sağlamak üzere nispeten niteliksiz sayılabilecek işlerde çalışan yabancı ülke vatandaşlarının durumuna.
Gizem Weber imzalı yazı bu konuda oldukça ayrıntılı bilgi veriyor. Söz konusu makalede yazdığına göre, bu ülkede çalışan insanlar “kafala” denen bir statüde çalışıyorlar. Şirketlere çalışanların tüm yaşamını denetleme hakkı veren Kafala sitemi, bir çok açıdan eskide kaldığı düşünülen “kölelik” düzenine benziyor. Kafala sistemi Dubai’nin de parçası olduğu BAE dışında Katar ve Suudi Arabistan’da da uygulanıyor. Söz konusu siteme göre, bu ülkeler vatandaşı olmayan çalışanlar, kendilerini ülkeye getiren şirkete bağlı olarak çalışmak zorundalar. Çalışanların işten ayrılma, başka bir firmada iş bulma ve en önemlisi firmanın izni olmaksızın ülkeyi terk etme hakları, sözleşmeleri bittiğinde yıllarca çalışıp yaşadıkları ülkede kalma hakları bulunmuyor. En kötüsü ise her zaman olduğu gibi kadınların durumu. İnsan hakları İzleme Örgütü’nün (Human Rights Watch)bu konuda yayınladığı ve linkini aşağıda verdiğimiz raporun, üst başlığı “Ben Seni çoktan Satın Aldım” olan rapora göre, BAE de çoğunluğu ev işçiliği ve çocuk bakımı konusunda çalışan ve büyük çoğunluğu Filipinler, Endonezya ve Sri Lanka vatandaşı olan yüz bini aşkın ev işçisi bulunuyor. Çoğu kendi çocuklarını arkalarında bırakarak, üç beş kuruş kazanmak ve geride kalan ailelerine para gönderebilmek için bu ülkeye gelmişler. Örgüt, söz konusu raporu hazırlarken 99 ev işçisiyle görüşmüş. Görüşmeye katılanların dörtte birinden fazlası işverenleri tarafından dövüldüğünü, üzerlerine tükürüldüğünü belirtmiş. Birçoğu tecavüze uğradığını söylemiş. Rapora göre, bazen günde 20 saatten fazla çalışmak zorunda bırakılmak, hafta sonları dahil izin kullanamamak, aylarca maaş alamamak ise hepsinin ortak sorunu. Söz konusu yazı ve raporda yazanlar dikkate alındığında, Dubai’nin, bu ülkede çalışan, çalışmak zorunda kalanlar açısından cennetten çok cehennemi andırdığını, kendi ülkelerindeki yoksulluk nedeniyle, insan haklarına aykırı koşullarda çalışmak zorunda kalan bu insanların en temel insan haklarının dahi ellerinden alındığını söylemek mümkün. https://bianet.org/biamag/dunya/159373-arap-emirlikleri-nde-isci-haklari-seni-coktan-satin-aldim ,
Sonuç olarak, uluslar arası sermaye ve kendi vatandaşları açısından cennet olan Dubai’nin, bu ülkede çalışmak zorunda olan yoksul yabancılar açısından tam bir cehennem olduğunu söylemek mümkün. Demokrasi konusunu konuşmaya dahi gerek yok.
En çarpıcı olan ise, her konuda dünyaya demokrasi ve insan hakları dersi vermeye hazır batılı hükümetler ve vergisiz bir şekilde ticari faaliyetlerini sürdüren küresel şirketlerin, bu vahşeti görmüyor, görmezden geliyor olmaları. Hiçte şaşırtıcı olmayan iki yüzlülükleri.