Üç günden beri, Dünya Yazarlar Birliği PEN’in 82. Kongresi’ndeyim… İspanya’nın özerk bölgesi Galiçya’da. Ourense kentinde…
Kent
muhteşem. Romalılardan günümüze yüzyılların izini taşıyan sokaklar,
asırlık çınarlar, kenti çevreleyen nehir, bin yıllık taş köprüler…
Hava güzel, hayat güzel, güneşli sokaklarda güler yüzlü insanlar
güzel…
Gel gelelim kapalı dev kültür merkezinin, kapalı bir salonunda söylenenler, konuşulanlar yüreğimi kapadıkça kapatıyor…
Benim güzel vatanım
Her
şeyden önce Türkiye’den geldiğinizi duyanlar yüzünüze korku ve dehşetle
açılmış gözlerle bakıyorlar… Kimi, kendini tutamayıp “O cehennemden nasıl kaçabildin?” diye soruyor…
“Durun! Ne cehennemi, ne kaçması! Orası benim güzel vatanım!”
diye isyan ediyorum. Eyy siz cahiller diye başlıyorum anlatmaya: Hep
bildiğiniz şeyleri anlatıyorum: 15 Temmuz. Darbe girişimi! Köprüye
tanklar. Meclis’e bombalar. Paralel yapı. Halkın sahip çıktığı
demokrasi… OHAL…
Anlatıyorum, anlatıyorum… Soluk almak için
sustuğumda onlar başlıyor: Dünyadaki ifade özgürlüğündeki yerimiz. (180
ülke arasında 154.)… Sonra Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay diye
başlayıp sayıları 70-90 arasında değişen hapisteki yazarlar,
gazeteciler… Barışa destek veren akademisyenler… Yargısız,
iddianamesiz, delilsiz, binlerce gözaltı… Binlerce tutuklu… İhbar
mektuplarıyla, iftirayla işlerinden çıkarılan, açığa alınan yüz binlerce
öğretmen, hâkim, savcı, polis, memur…
En ‘kötüler’ arasındayız
Tanrım
dünya amma da küçüldü, herkes her şeyi biliyor! Yeniden anlatıyorum,
paralel yapı diyorum, terör diyorum, dış mihraklar diyorum… Diyorum da
diyorum…
Ama eğer teselli olacaksa söyleyeyim: Bu durumdaki tek ülke değiliz.
Tekrar
tekrar Türkiye’yle birlikte, ifade özgürlüğü konusunda en kötü sınav
veren ülkeler arasında Çin, Eritrea, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan,
Pakistan ve Bangladeş de var…
Listeye bakınca insanın içi acıyor,
içi kanıyor… Artık konuşmak istemiyorsunuz… Sizi köşenizde üzgün
gören biri, İsviçreli bir yazar, Alix Parodi yanınıza yaklaşıyor… “Biliyor musunuz” diyor, “benim dedem Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’da laiklik üzerine Atatürk’le birlikte çalışmıştı.” Ve başlıyor size kendi Türkiye’sini anlatmaya… “Atatürk’ün dedeme yazdığı o iki mektup en büyük hazinem” diye bitiriyor konuşmasını…
Bir başka güzel anı: Bu yıl Gazeteciler Cemiyeti’nin verdiği Basın
Özgürlük Ödülleri’nden biri de Uluslararası PEN’eydi. Kongreye katılan
PEN Türkiye Yönetim Kurulu’ndan Tülin Dursun, Halil İbrahim Özcan, Tarık Günersel ve ben Başkan Jennifer Clement’e ödülü getirip verdiğimizde salon alkıştan inliyordu.
Boş sandalyeler
PEN ,
biliyorsunuz edebiyatı yüceltmek kadar, ifade özgürlüğünü de savunmak
zorunda. Bu nedenle her yıl kongrede hapisteki yazarlar için gerek
kongre salonunda gerek kongrenin yapıldığı kentin ana meydanında boş
sandalyeler duruyor…
Bu yıl dört boş sandalye var: Biri Mısır’da hapis yatan şair Amet Naji… Biri Çin’de hapsedilen yayıncı Guy Minhal. Biri İsrail’de hapsedilen Filistinli yazar Dareen Tatour ve
biri de İstanbul Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan Aslı
Erdoğan… Aslı Erdoğan için konan boş sandalyede ben hep aynı koğuşu
paylaşan iki kişiyi görüyorum.
Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay’ı ama
onlarla birlikte hapiste olan adını bildiğimiz ya da bilmediğimiz nice
gazeteci ve yazarı…
Edebiyatla köprüler kurmak
Bu yılki PEN kongresinin teması “Edebiyatla köprüler kurmak”…
Yazar hakları, çeviri ve yayıncılık sorunları, edebiyatın
yaygınlaştırılması, dil hegemonyalarının kırılması; yeni yetişen
yazarlara yeni kapılar açmak… Ortak tasarılar… Nitelikli edebiyatı
yaygınlaştırmak… Bunların hepsi tartışma konuları…
Kongre devam ediyor ve bakalım daha ne sürprizler var…
Şimdilik gördüğüm kadarıyla dünyada köprüler edebiyatla değil; daha çok acılarla kuruluyor…