Acaba senaryo gereği bombalanan şehirler arasında Ankara da var mıydı? Ve Ankara’da TSK’nın “kalpgâhı” bombalanarak, kim, neye ikna edilmek istendi. Aynıyla vaki yaşanmış bir olaydan söz edeceğim.
1980’lı
yılların sonunda ABD Harp Akademisi’nde bir senaryo
oynanır. Senaryoda
ülke adı verilmeden “green
land” dense
de oynanan “Irak’ın işgâli”
dir.Senaryonun tatbikatına sıra gelir. Dağıtılan
haritalarda Güneydoğu
Anadolu’nun üstünde “Kürdistan”
yazıldığı görülür. Oyunda görev verilen
okuldaki dört Türk askeri öğrenci haritaya itiraz eder.
Senaryo
sorumlusu,
“Şikâyetiniz varsa, gidin okul komutanına söyleyin”
der. Öğrenciler
komutana çıktıklarında, “Burası siyaset yeri değil, okul.
Ne gerekiyorsa
onu yapacaksınız” diye kovar. Öğrenciler konuyu
Askeri Ataşemize
aktarır, ama o da “Olur böyle şeyler” diye
geçiştirir.
Öğrenciler
sonraki yıllarda o senaryonun Irak’ta neredeyse bire
bir gerçekleştiğini
görür.
Bunu
anlatmamın sebebi; Artık hepimizin bildiği ve gördüğü üzere
ABD’nin “senaryolarını”
çok önceden yazdığını hatırlatmak… Daha önemlisi
ise Türkiye’nin
“aldanmaya” ne kadar istekli olduğuna dikkat çekmek.
ANKARA
PATLAMASI ÖNCESİ GÜNDEM
Türkiye
Suriye konusunda da fena halde “aldatıldı” ve “aldandı” ya
da birileri
özellikle böyle zannetmemizi istediği için ABD’yle
“çatışmayı” dahi
göze alıp, bağımsız politika izlediğimiz izlenimini vermek
üzere büyük bir
“senaryo”nun “taşeronluğunu” yapmaya devam ediyor.
Çok
açık; Suriye işini ABD kotardı, biz de can-ı gönülden
katıldık.
Görünürde
aramızdaki sorun ne; ABD’nin tampon bölge ve uçuşa yasak
bölge oluşturulmasına
yanaşmaması. Buna bir süredir, Ankara’nın 1 yıl öncesine kadar
muhatap aldığı, hatta yardımlarda bulunduğu PKK’nın Suriye
kolu PYD’yi
ABD’nin “terör örgütü” saymaması ve “Kürt koridoru”
oluşturmasını desteklemesi
de eklendi.
Ayrıca
Suriye’ye kara harekatı meselesi var. Yine görünürde bunu
isteyen Türkiye.
Son dönemde Türkiye’nin bu tezi Suudi Arabistan ve Katar tarafından
da desteklenir ve dillendirilir oldu. Ancak TSK’nın, “BM veya NATO
kararı olmadan kara harekatına sıcak bakmadığı”
biliniyor.
ABD
ise kara harekatına karşı çıkıyor havasında. İyi de Arap
Baharı’nı organize
eden dönemin ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi
Anne-Marie Slaughter’in
2012’de, Suriye’ye dair “olası çözümleri”
sıralayıp, Türkiye’den
beklentilerinden söz ederken, “Türkiye sınırında bir
tampon bölge
mi? Türkiye, Suriye’ye birlik göndermeyi istemiyor…”
demesini
nereye
koyacağız?
Bu
çerçevede Ankara’nın beyninin bombalanması öncesi konuşulanlara
bakalım.
Aslında
aylar önce Suriye’ye kara harekatı olasılığından ilk söz eden
seçim hükümetinin
Dışişleri Bakanı, şimdinin Dışişleri Müsteşarı
Feridun Sinirlioğlu
oldu. Konu, “yanlış anlama” diye geçiştirildi.
Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 13 Şubat’ta Münih’te katıldığı
Güvenlik Konferansı’nın
ardından, “Suriye ve DEAŞ’la mücadele konusunda Türkiye
ve Suudi
Arabistan’ın başından beri kara operasyonundan yana
olduğunu” belirtip,
“Böyle bir strateji olursa, Türkiye ve Suudi Arabistan
biz hepimiz
kara operasyonuna girebiliriz” dediklerini açıkladı.
Çavuşoğlu
16 Şubat’ta Reuters’a verdiği demeçte ise, Suriye’de
düzenlenecek olası
bir kara harekatı için bir karar alınmadığını, ABD
liderliğindeki koalisyon
ile bu konuda müzakere edilmediğini, yalnızca Suudi
Arabistan, Katar
ve Türkiye’nin bir kara harekatına girmesinin gerçekçi
olmadığını anlatıp,
bazı Avrupa ülkelerinin, Türkiye ve Suudi
Arabistan’ın düzenlenecek
bir kara operasyonunu desteklediğini, ancak yine bazı
Avrupa ülkelerinin
bu operasyona karşı çıktığını söyledi.
Hemen
ertesinde 17 Şubat’ta yani Ankara’nın bombalanmasından saatlerce
önce gazetelerde,“Ankara:
Suriye’ye kara operasyonu istiyoruz” başlıklı bir haber
yayınlandı. Haberde, İstanbul’da yabancı muhabirlere
adının açıklanmaması
şartıyla bilgi veren bir Türk yetkilinin şu sözlerine
yer veriliyordu:
“Uluslararası
müttefiklerimizle birlikte kara operasyonu
istiyoruz. Görüşmelerimizde
bu konuyu gündeme getirmeye çalışıyoruz. Kara operasyonu olmadan
Suriye’deki çatışmaları durdurmak imkansızdır. Biz
böyle düşünüyoruz
ve Suriye’ye en yakın ülke biz olduğumuz için
çatışmaların olumsuz
etkisini diğerlerine göre daha fazla hissediyoruz. Bu
konu
müttefiklerimizle
birçok kez dile getirildi, ancak henüz bir sonuca varılmadı.
Eğer bir konsensüs olursa Türkiye kara operasyonunda yer
alır…
Bu
konuyu müttefiklerimizle tartışıyor, Batılı ve Körfez
ülkelerinin desteğini
arıyoruz… Türkiye’den Suriye’ye tek taraflı bir
askeri operasyon
olmayacaktır. Ancak 10 gün içinde neler olacağını kestirmek
de güç.
Koşullar değişirse, bazı seçenekler gündeme gelebilir. Ancak şu
an böyle
bir planımız yok. Planımız uluslararası koalisyon ile uyum
içinde
hareket
etmek. Koalisyonun isteğinin aksi yönde bir şey yapmayacağız.”
O
gün öğlen saatlerinde, yani saldırıdan kısa bir süre önce
Erdoğan’ın Saray’da
Mülki İdare Amirleri toplantısında yaptığı konuşma da
dikkat çekiciydi.
Erdoğan, bir kez daha ABD’nin PYD politikasını eleştirdikten sonra
özetle şunları söyledi:
“Soruyorum;
Ey Amerika Sen ‘uçuşa yasak bölge’ye evet demedin. Orada
Rus uçakları
cirit atıyor ve binlerce on binlerce oradaki mazlum ve mağdur insan
ölüyor. Hani biz Koalisyon Güçleri idik? Hani Koalisyon
Güçleri olarak
beraber hareket edecektik? Hani ne oldu? Kalkıp Türkiye’ye
şu söyleniyor:
‘PYD’ye, YPG’ye top atışlarını durdurun’. Kusura
bakmayın, bizim
böyle bir düşüncemiz yok. Türkiye’ye bir kişi kalkar da bir
havan topu,
bir mermi atarsa, bu kat be kat fazlasıyla karşılığını
bulacaktır. Ve bu
uluslararası angajman kurallarının işletilmesi demektir. Bunu
yapıyoruz, yapacağız…
Bugün angajman kurallarımız, ülkemize yönelik
silahlı saldırılara
karşılık vermekten ibaret olabilir. Ama yarın gerekirse
aynı kurallar,
ülkemize yönelik her türlü tehdidi kapsayacak
şekilde genişleyebilir,
bundan kimsenin şüphesi olmasın… Artık denizin bittiği yere
gelinmiştir. Ya bu mesele kısa sürede çözüm yoluna girecek ya
da kartopu
gibi büyüyen ve yakın-uzak tanımadan tüm dünyayı etkisi
altına alacak
daha büyük sorunların kapısı açılacaktır.”
2012’DE
YAZILAN SENARYODA NE VARDI ?
28
cana mal olan Ankara katliamı sonrasında başlayan tartışma ve
yorumları izliyoruz;
Özellikle iktidarı destekleyen kesim, çeşitli
gerekçelerle Suriye’ye
kara harekatını savunup, destekliyor.
Olabilir,
lâkin 4 yıl önceki bir senaryoyu hatırlama zamanıdır.
Ağustos
2012’de Gaziantep’te düzenlenen bombalı saldırıdan
sonra Hürriyet’in
Washington Temsilcisi Tolga Tanış sayesinde haberdar
olduğumuz senaryo,
27 Haziran 2012’de Brookings Enstitüsü’nde
oynanmıştı.
Brookings’in
yanısıra ABD’nin diğer iki önemli düşünce kuruluşu
American Enterprise
ile Savaş Çalışmaları Enstitüleri tarafından ortaklaşa
yürütülen Suriye
kriziyle ilgili savaş oyununda, ABD, Türkiye ve Suudi
Arabistan’ı temsilen
üç takım vardı. Aralarında Pentagon, ABD Dışişleri Bakanlığı
ve CIA’de
çalışmış Ortadoğu uzmanlarının yer aldığı ekipler, senaryo
uyarınca temsil
ettikleri ülkeler adına kararlar alıp, ABD ve bölgedeki iki
yakın müttefiği
Türkiye ile Suudi Arabistan’ın 2013 Nisanı’nda hangi
durumda
olacaklarını
tahmin etmeye çalışmıştı.
Oyunun
en kilit ülkesi ise Türkiye’ydi. Çünkü hem ABD, hem Suudi
Arabistan ekipleri,
oyun boyunca atacakları adımlarda önce Türkiye’yi
gözlüyor, Türkiye’den
liderlik bekliyordu. Türkiye ise hiçbir aşamada tek başına hareket
etme ve olaylara tek başına müdahale etme yanlısı
olmuyor, özellikle
“ABD ve NATO’nun bir askeri müdahale durumunda yanında olması
ve uluslararası
meşruiyet şartı” arıyordu. Türkiye oyunun sonuna
kadar Suriye’ye
tek başına müdahale etmekten kaçınıyor, ABD ve Suudi
Arabistan ekipleri
ise Türkiye’yi buna zorluyordu.
Senaryo
gereği, önce Suriye’deki olaylarda ölenlerin sayısının
artması meselesi
gündeme geldi. Türkiye yine müdahaleden uzak durdu.
Sonra
Suriye’den kaçan mültecilerin sayısı arttı. Bu da
Türkiye’nin müdahalesini
sağlamaya yetmedi.
Senaryonun
sonraki bölümlerinde Türkiye’de bombalama olayları başladı.
İşte o
zaman tüm dengeler değişti ve sonunda Türkiye, Suriye’ye tek
başına girmek
zorunda kaldı. Böylece ABD ve Suudi Arabistan ekiplerinin
istediği oldu.
Senaryoda
Türkiye’de bombalanan yerlerin adları ve bombalamaları
kimin yaptığı
söylenmese de Gaziantep bombalamasının ardından senaryo
gereği bombalanan
yerlerin Gaziantep ve Kahramanmaraş olduğu yorumları
yapılmıştı.
Süreç,
o ABD senaryosundaki aşamalarla ne kadar paralellik gösteriyor
değil mi?
O
halde gel de sorma; Acaba senaryo gereği bombalanan şehirler
arasında Ankara
da var mıydı?
Ve
Ankara’da TSK’nın “kalpgâhı” bombalanarak, kim, neye
ikna edilmek istendi?