Türkiye ekonomisinin geçmiş dönemlerini incelediğimizde, ekonominin dönemler içerisinde çok farklı iç ve dış koşullarla karşı karşıya kaldığını görmekteyiz. Karşı karşıya kaldığı değişik olaylar karşısında ülkenin ekonomik durumu göz önüne alınarak, çok farklı iktisadi politikalar izlediğini gözlemlemekteyiz. Ekonomik durumu incelediğimizde kimi iktisadi düşünürler Türkiye ekonomisini dört farklı dönem çerçevesinde incelemektedirler. Bu dönemler sırasıyla:
- 19. Yüzyıl çerçevesinde geliştirilen iktisadi politikalar,
- İmparatorluktan, ulus devlete geçiş sürecinde geliştirilen iktisadi politikalar,
- İkinci Dünya Savaşı sonrası kapitalizmin altın çağı döneminde geliştirilen iktisadi politikalar,
- 1980 sonrasında, Neo-liberal dönemde geliştirilen iktisadi politikalar ’dır.
Bu dört dönem ayrımı yapıldıktan sonra, bizim inceleyeceğimiz dönem, günümüzde de etkisini sürdürmeye devam eden 1980 sonrası Neo- liberal dönemdeki iktisadi politikalar çerçevesinde oluşan gelir eşitsizliğidir. Bu dönem çerçevesinde gelirin bölüşümünün basit göstergeler kullanarak, tarım kesimi ve tarım dışı kesime dair oluşan eşitsizlikler çerçevesinde değişimine değineceğiz.
Dünya konjonktüründe neo-liberal politikaların uygulanmaya başladığı ve daha sonrasında küreselleşme sürecinin hız kazandığı dönemde, Türkiye ekonomisi de buna paralel olarak bazı devinimler yaşadı. Bu dönemi, bir önceki dönem olan Bretton Woods döneminden ayıran en önemli özellik; Bretton Woods sisteminde var olan müdahalecilik politikaları ve ulusal ekonomilere kendilerini geliştirme yönünde olumlu bir ivme kazanması yolunda daha fazla imkan sağlayan kurumlar yerine daha çok piyasa sistemine önem veren bir iktisadi politika olmasıdır.
Türkiye ekonomisinde 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkmaya başlayan kentleşme ile birlikte her 10 yıllık süreçte toplam ekonomi ve iş gücü arzı içerisinde tarım kesiminin payı giderek artan bir biçimde düşüş göstermekteydi. Kentleşme süreciyle birlikte Türkiye ekonomisinde tarım kesiminin kendi içerisindeki eşitsizlikler giderek azalırken, tarım dışı kesimin içerisinde bulunan kentler yaşayan kişiler arasındaki eşitsizlikler giderek artış göstermeye başlamıştı. Bunun yanında 1980 öncesinde devlet tarafından tarım kesimine uygulanan teşvik politikalarının 1980 darbesi ile birlikte kaldırılmasıyla beraber artış gösteren eşitsizlikler, ilerleyen yıllarda siyasette daha önceden var olan yasakların ortadan kaldırılması ile bir miktar azalış göstermiştir. 1990’lı yıllara geldiğimizde ekonomide etkisini iyice artıran kentleşme ile birlikte, karşılaştırmalı fiyatların da tarım kesimi için pozitif yönlü hareket sağlaması, ortalama gelir baz alınarak inceleme yapıldığında tarım kesimi ve tarım dışı kesim arasındaki var olan eşitsizliğin azalmasına imkan sağlayan bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. 1980’li yıllarda ekonomide uygulanan iktisadi politikalar bölgeler arasında eşitsizliği artıran bir faktör olmuş, bunun yanında 1990’lı yılların ardından etkisini iyice artıran terör olayları da bölgeler arası gelir dağılımını iyice adaletsiz hale getiren durum olarak vuku bulmuştur. Neyse ki son yıllarda Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesinin Batı ile arasındaki fark 20. Yüzyılın son dönemine nazaran içerisinde bulunduğumu 21. Yüzyııın ilk döneminde azalış göstermeye başlamıştır.
Tarım kesimi içerisinde durum yukarıda belirtilen şekilde dinamik olarak ülke ekonomisine etkisini sürdürürken, tarım dışı kesim olan kentlerdeki durumu incelediğimizde ise; kent ekonomileri içerisindeki bölüşüm, kent ekonomisi içerisinde ödenen ücretlerin, kişi başına ortalama gelire oranı, 1970’li yılların sonlarında ve darbe dönemi yıllarında zirve yapmış, bu dönemin ardından fonksiyonel olarak azalan bir eğilim göstermiştir. Ardından 1990’lı yıllara gelindiğinde yeniden artış sürecine girmiş, fakat bu süreç çok uzun soluklu olmayıp yeniden fonksiyonel olarak azalarak azalan bir eğim içerisine girmiştir. Bu süreç grafiksel olarak Şevket Pamuk tarafından şu şekilde analiz edilmiştir ;
Grafik 1. : Tarım-Dışı Ücret/Tarım-Dışında Ortalama Gelir
(5 yıllık ortalamalar endeks olarak;1950-1980=1,0)
2000’li yılların başından itibaren, ortalama gelirlerde reel olarak %30’un üzerinde artışlar görülmüş, bunun yanı sıra daha önceki yıllarda Türkiye ekonomisi için büyük problem arz eden kamu kesimi borçları ve faiz ödemelerinin kısmen azalması sayesinde devletin harcamalarını daha çok sağlık ve sosyal harcamalara yönlendirmesiyle 1990’lı yıllarda oluşmuş olan yoksulluk 2000’li yıllarda kısmen azalış göstermiştir. Fakat Türkiye’nin yaşamış olduğu 2001 krizinin ardından satın alım gücü baz alınarak inceleme yapıldığında tarım dışı kesimin satın alma gücünün bu dönemde var olan kişi başına gelirlerden daha az artmış olması ekonomik büyümenin kent ekonomisine sağladığı gelirin, kent ekonomisi içerisinde eşit olmayan bir şekilde paylaşıldığını bize göstermektedir. 1980’li yıllar ile başlayan neo-liberal dönemde toplam gelirin yurt içerisindeki bölüşümüne genel olarak bakıldığında proletaryanın kent ekonomisi içerisindeki var olan payının yüksek miktarda azaldığı görülmektedir. Bu çerçevede toplam gelirin bölüşümünde hızlı bir biçimde artan eşitsizliklerin en önemli nedeni; kent ekonomisi içerisinde vuku bulan eşitsizliklerin artışı olmuştur. Yukarıdaki tabloda Türkiye’de gözlenen genel eğilimler büyük ölçüde dünyadaki pek çok ülke ile paralellik göstermektedir.
Ayrıca son dönemde Türkiye’deki gelir dağılımındaki eşitsizliği genel çerçevede anlamak için son olarak gini katsayısını inceleyebiliriz. Gini katsayısı; 0 ila 1 arasında değerler alan bir katsayı olup, değer 1’e yaklaştıkça gelir dağılımı eşitsizliğinin ülke içinde arttığını, 0’a yaklaştıkça ise azaldığını ifade eden bir katsayıdır. Gini katsayısı 0 iken, herkes geliri eşit paylaşılıyor demektir. Gini katsayısı, Lorenz Eğrisi’nin üstündeki alanın 45 derecelik eşitlik doğrusunun altında kalan tüm alana bölünmesiyle elde edilen katsayıdır. Dünya Bankası’nın verilerine göre 2006 yılından itibaren genel anlamda stabil bir çizgi izleyen Türkiye’nin gini katsayısına dair Dünya Bankası’nda elde edilen son veri 2012 yılına ait olup bu veri şu şekilde grafikleştirilmiştir :
Grafik 2. : Türkiye’nin 2006-2012 Yılları Arası Gini Katsayısı Grafiği
Son dönem verilerini incelediğimizde ise Türkiye Cumhuriyeti OECD’ye üye 34 ülke arasından 0,412 gini katsayısı oranı ile, gelir dağılımı adaletinin sağlanmasında sondan üçüncü üye ülke konumundadır. Veriler göstermektedir ki Türkiye için gelir dağılımı adaletinin sağlanması konusunda kat etmemiz gereken daha çok yol vardır. Gelir dağılımı adaletinin sağlanması problemi dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, Türkiye için de çözülmesi gereken en büyük problemlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Eşit, Adaletli, Özgür ve Bağımsız bir Türkiye dileklerimizle …