Acımızı yaşayalım, terör örgütleri tetiğiyle teslim alınmak istenenin Ahmet, Mehmet değil, artık doğrudan Türkiye ve Türk Milleti olduğunu görelim ve kenetlenelim diye bekledim.
Ne çare!.. Proje sahiplerince
“sindirilmişliği, köşeye sıkıştırılmışlığı” iyice tahkim edilmiş, Stalin’in tavuğu misali düşmanın kucağına koşan bir yönetim… Felç olmuş, ortak aklını yitirmiş, adaletten sonra vatandaşına güvenlik hizmeti de vermediği ispatlanarak fiilen
“yok hükmüne” getirilmiş bir devlet… Her konuda parça parça edilmiş bir millet…
Yine HDP/PKK’ya kalmış meydanlar, yine Demirtaş’ı
“Selocan” yapmaya çıkarılan yollar!..
Temmuz’dan beri Türkiye’ye saldırıyorlar. Neden? Çünkü yine bir şeyler istiyorlar. Çok şey istiyorlar, koca bir liste. Seçimden çıkmış, hükümeti olmayan, Meclis’i kapalı bir ülke… Emperyalistler ve tetikçileri için bundan daha iyi bir ortam olabilir mi?
Kim yaptı? Ha IŞİD yaptı, ha PKK; Ne fark eder. Babaları bir değil mi? Barzani’nin
“rahminde” beslenip, büyümüyorlar mı?
Miting HDP’nin miydi?
Başka bir şeyler söylemek ya da sormak istiyorum.
“Barış” mitingini kim düzenlemişti; DİSK, TMMOB, KESK, TTB, değil mi?
Ama katliamdan sonra miting birden bire HDP’nin oldu. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bile taziye için Demirtaş’ı aradı.
HDP nereden çıktı? HDP,
“Ankara’da barış mitingi düzenliyorum” dese, bu kadar katılım olur muydu? Niye o sivil toplum örgütlerinin arkasına saklandılar?
Mitingin sahibi HDP idiyse; Kandil’deki bölücübaşı Mustafa Karasu açıkladı, 1 hafta önceden saldırının istihbaratını aldılar madem, niye bu mitingi düzenlediler?
Bir başka soru; DİSK, TMMOB, KESK, TTB yönetimlerinin görüşü HDP’ye yakın olabilir. Ama mitinge gelen binlerin HDP’li olduğunu kim, nasıl iddia edebilir?
İşte can yakıcı bir örnek; Saldırıda hayatını kaybedenlerden 43 yaşındaki Ahmet Karturlu’nun cenaze töreninde tabutunun üstüne PKK paçavrası serilmek istendiğinde, gencecik oğlu Harun,
“İstemiyorum sermesinler. Benim babam onlar yüzünden öldü” diye tepki göstermedi mi?
Burada bir ara verip, stratejik düşünen üst düzey bir güvenlik görevlisinin analizini yorumsuz paylaşmak istiyorum. Şunları söyledi:
“Birileri Türk solcularla Kürtçüleri biraraya getirmek istiyordu. Suruç’ta ilk kez Türk solcu gençler PKK için öldü. Ardından PKK Ceylanpınar’da iki polisi uykularında şehit ederek,
‘Sizin intikamınızı ancak biz alırız’ mesajı verdi. Ankara’daki katliamda da bu iki kesim ayrılmaz bir biçimde birleştirilmek istendi.”
Demirtaş’ın katliamın hemen ertesi günü Sıhhiye Meydanı’nda,
“Yüreğimiz yanıyor. Şu ana kadar maalesef 128 yoldaşımızı yitirdik” demesi, HDP’li Van Erciş Belediye Başkanı Diba Keskin’in,
“Dün yitirdiklerimiz için Türkiye ve Kürdistan şehirleri ayaktaydı bugün. İstanbul’dan Amed’e, Bursa’dan Wan’a ezilenler, yoksullar, halklar herşeye rağmen bir kez daha barışı haykırdı” şeklindeki sözleri bu tespiti doğrulamıyor mu?
Devam edelim:
Uzunca bir süredir birtakım güçler CHP -HDP ittifakını planlıyordu. Geçen 2 yıl içinde CHP içindeki “ulusalcı” güçler bu projeye şiddetle karşı çıktı. Seçimde bunların tamamına yakını listeye konmayarak tasfiye edildi. CHP, HDP’nin barajı aşması için çalıştı, yakınlarının bu partiye oy verdiğini itiraf eden yöneticiler çıktı.
Gördük ki, Ankara katliamından sonra CHP ile HDP kenetlenmiş. Tamam Kılıçdaroğlu Gar’a ayrı gitti, ama Sezgin Tanrıkulu ve birçok CHP’li isim olay yerinde HDP’lilerle kol kola durmadı mı? Ve Kılıçdaroğlu şimdi Demirtaş’la biraraya gelmiyor mu? Seçimlere bu kadar kısa zaman kalmasa neredeyse
“ittifak” kararı alacaklar ve kimse de şaşırmayacak adeta. Acaba Umut Oran neden bu görüşme öncesinde Kılıçdaroğlu’nu uyarma ihtiyacını duydu?
ABD VE AB İÇİN MESELE CAN DEĞİL GÖRÜŞ MÜ
Katliamın ardından önce 27 AB ülkesinin büyükelçisi, sonra ABD Büyükelçisi John Bass Ankara Garı’na gidip, hayatını kaybedenler için karanfil bıraktı,
“Türkiye’de barış çağrısına destek veriyoruz” dedi.
Onların
“barış”tan ne anladığını biliyoruz, ama yine de gittikleri için sağolsunlar!
Başından beri Irak’ın üçe bölünmesini savunan ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden da Washington Büyükelçiliğimize sürpriz bir ziyarette bulunup, taziye defterine şunları yazdı:
“ABD, Türkiye’nin teröre karşı mücadelesinde hep yanında durarak gerekli desteği vermeye hazırdır. Güçlü ve cesur Türk halkı bu trajediyi daha güçlenmiş bir şekilde aşacaktır.”
PKK-PYD’yi silahlandıran, IŞİD’i Irak ve Suriye’yi bölmek için kullanan yazıyor bunları… İnanalım mı?
Tamam, herşeye rağmen acımızı paylaşsınlar… Bugün itibarıyla 100 kaybımız var… Peki Temmuz’dan beri verdiğimiz şahit sayısı ne; 150’yi geçti. Sivillerle beraber 700-800… Hiç bu acılarımızı paylaştılar mı? Hürriyet’in kırılan camını görmeye giden ABD Büyükelçisi ve diğer büyükelçiler hiç bir şehit yakınına gittiler mi?
“100 YILI BÖYLE GEÇİRDİK”
Geçen hafta Brüksel’de turlayıp, Türkiye’yi PKK ile yeniden masaya oturtmanın yollarını arayan Leyla Zana Ankara katliamında hayatını kaybedenlerin yakınlarına taziye için gittiği İzmir’de,
“100 yılı böyle geçirdik, bir 100 yılı daha böyle geçirmeye kimsenin tahammülü yok” dedi.
Zana’nın
“100 yıl” sözünün ne anlama geldiğini bilmez ve kavrayamazsak, birilerinin hazırladığı projeler böyle tıkır tıkır yürümeye devam eder, biz de daha çoook ağlar ve onların açtığı bu kan kuyularında daha çoook debeleniriz!..