Suruç katliamını konuşuyoruz; «Devlet neredeydi?” diye…
Çarpıcı bir örnekle devletin nerede olduğunu anlatayım.
9 Temmuz Perşembe günü Genelkurmay Askeri Mahkemesi´nde önemli bir duruşma vardı. Cenazem olduğu için bu defa izleyemediğim duruşma, sözde Ergenekon terör örgütünün «mühimmatlarını” gizlediği iddiasıyla 5 yıl 2 ay Silivri´de yatırılan Yarbay Mustafa Dönmez´in 2 yıldır devam eden duruşmasıydı.
Ergenekon günlerinde Genelkurmay Askeri Mahkemesi´nce, «mühimmat sakladığı” suçlamasıyla 5 ayda mahkûm edilip, TSK´dan atılan Yarbay Dönmez yıllar sonra beraat ettirilse de işin peşini bırakmadı, Zir Vadisi, Gölbaşı ve Sapanca´dan fışkırtılan aynı mühimmatlar ile kumpasçıların peşine düştü, davacı oldu.
Aslında Dönmez, o arama görüntülerinin ham halini eline geçirmişti. Oğlunu kaybetme pahasına… Ama bunların ilgili merciilerden ve resmi kanallardan mahkemeye ulaştırılmasını, böylece kumpasçıların açığa çıkartılmasını istiyordu.
Dönmez´in talebi üzerine Askeri Mahkeme, hem Emniyet Genel Müdürlüğü´ne, hem Silivri Mahkemesi 13´üncü Ağır Cezaya, hem de onun yerine kurulan İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi´ne müzekkere yazarak, arama görüntülerini istedi. Ancak değil görüntülerin gönderilmesi, bu yazılara cevap bile verilmedi.
30 Nisan´daki duruşmada da Askeri Mahkeme, hem Emniyet Genel Müdürlüğü hem iki mahkemeye, ”Kanunen 10 gün içinde cevap verme zorunlulukları” olduğunu hatırlatarak, yeni müzekkere yazılmasını kararlaştırdı.
İşte 9 Temmuz´daki son celse de bu görüntülerin gelmesi bekleniyordu. Yine gelmedi. Mahkemeler yine olumlu-olumsuz herhangi bir cevap vermedi.
Lâkin bu defa önemli bir gelişme vardı;
Emniyet Genel Müdürlüğü, Askeri Mahkeme´nin 4 Mayıs 2015 tarihli yazısına cevaben,«Müzekkerenin gereği için Ankara Emniyet Müdürlüğü´ne gönderildiği” bilgisini vermişti.
Bunun üzerine Genelkurmay Askeri Mahkemesi 15 Haziran 2015´te Ankara Emniyet Müdürlüğü´ne, «Ne oldu?” diye sordu.
Ne mi oldu?
Birisi üzerinde Ankara Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü kaşeli bir zarfla Genelkurmay Başkanlığı Milli Evrak kısmından «Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi” yazılı sayı aldı. Mahkemeye bu zarf ulaştırıldı. Zarf, 26 Haziran´da Mahkemenin kıdemli hakiminin odasında açıldı. Ne bir resmi yazı, ne bir imzanın olduğu zarftan iç içe iki zarf, bunun içinden de bir CD çıktı.
Heyet, resmi yazışma kurallarına uymadığı gerekçesiyle, bir üst yazıyla 2 Temmuz´da Ankara Emniyet Müdürlüğü´ne iade etti.
Yazıda, CD´yle ilgili bazı sorular da soruldu.
Çünkü, Askeri Mahkeme bunu resmi belge saymasa da öğrendiğime göre, CD´ye bakılmış ve ilgisiz, hatta ne olduğu anlaşılmayan görüntülerin yer aldığı görülmüş.
Duruşmayı izleyemedim, ama bu tuhaflığın peşine düştüm. O CD´yi Emniyet Genel Müdürlüğü´nün tabir-i caizse Genelkurmay´ın kapısına bıraktığını sandığım için önce oraya sordum.
Emniyet Genel Müdürlüğü yetkilileri, bunun mümkün olmadığını, böyle bir şey yapılamayacağını belirttikten sonra, «Askeri Mahkemeye yazılan yazıda, ´Görüntülerin tümü ilgili mahkemeye gönderilmiştir. Oradan istenmesine´…” denildiği bilgisini verdi. Askeri Mahkeme tutanaklarına yansıyan yazışmaya göre ise konu Ankara Emniyet Müdürlüğü´ne havale edilmiş gözüküyor.
Askeri Mahkeme, Emniyet Genel Müdürlüğü veya Ankara Emniyet Müdürlüğü, hatta 13´üncü ve 4. Ağır Ceza Mahkemeleri; Mühimmat arama görüntüleri konusunda bir yerlerde bir kaçak, direnç ve gizleme çabasının olduğu ortada. Yarbay Mustafa Dönmez,«Emniyetin, halen illegal işlemler yapmaya devam ettiği” iddiasında.
İyi de neden ve nasıl? Kumpasçılar hâlâ işbaşında mı? Yoksa mesele, daha mı derinlerde?
Şuna geleceğim; Bu araştırma sırasında Emniyet yetkililerinin yaptığı şu acı itirafa:
«Genelkurmay polise, polis Genelkurmay´a güvenmiyor!..”
Devamını ben getireyim; MİT de hiçbirisine güvenmiyor.
Öyleyse, «Suruç niye oldu?” diye sormanın anlamı var mı?