Bıkmadık mı? Aynı yolları deneyip aynı hataları yapmaktan bıkmadık mı? Hataların ve yolların «aynı” olduğunu fark edenlerimiz bile bıkmadı mı aynı yolları faklı sözlerle savunanlara karşı «aynı” sözlerle ve «aynı” yollarla karşı durmaktan?
Anayasa referandumunda «Yetmez ama Evet”, AKP iktidara gelirken «gömlek değiştirdiler”, AKP’yi iktidarda tutarken «Askeri vesayeti kaldıralım”, AKP-Cemaat kavgasında «sivil toplumculuk” söylemlerinin hepsinin hemen hemen aynı kişilerce aynı kişilere karşı savunulduğunu hatırlatmak bile artık çok sıkıcı değil mi? 50 küsur televizyon kanalında toplasanız 100 kişi etmeyen as ve yedek oyuncularıyla aynı yalanların seslerini ifşa etmek çok sıkıcı değil mi? İfşa edilenlerin «o zaman koşullar farklıydı, kandırıldık” savunmalarına karşı samimiyet sorgulamasına girişmek çok sıkıcı, bıktırıcı değil mi?
Sosyoloji, siyaset bilimi, kültürel çalışmalar ve bazı sözde felsefe bölümlerinde dolanan Foucaultcu, Derridacı, Butlercı terimlerle marine edilmiş «egemenin dilini kullanmamak” adı altında «akıl yürütüp” en büyük egemenin verdiği adları kullananlara gerçekleri hatırlatmak çok sıkıcı değil mi? Kaç kere Uludere «Roboski” olacak? Kaç kere Ayn-El Arap «Kobane” olacak? Her seferinde ad tartışması mı yürüteceğiz?
Siyasal değerlendirmelerimiz «liderlerin” meydanlarda kullandıkları sözcükleri masaya yatırmaktan mı ibaret olacak? «Acaba Kılıçdaroğlu hiç laiklik dedi mi? Aaa, demedi demek ki CHP değişti, artık kimseyi ötekileştirmiyor” veya «HDP Türk Bayrağını meydanlara taşıdı, artık Türkiyelileşiyor ne güzel!” veya «Davudoğlu «başkanlık” demedi, demek ki AKP Tayyip’ten kopuyor” veya «Bahçeli HDP’ye saldırıları kınadı, MHP de «barışın dili”ni benimsedi”… Tüm bunlardan sıkılmadık mı? Bıkmadık mı ısrarla kandırmaktan kendimizi?
Yeni Demokrasi
Yapılması normalde çok olağan görülmesi gereken ve fakat bize hayli hayali gelen projelerin yarışması mı demokrasi? Farkında mısınız? Seçimler bambaşka bir hal aldı. Seçimler sermayedarlara sunulan bir siyaset fuarı gibi olmadı mı? «Projenizi en iyi biz gerçekleştiririz. Dünyayla bütünleşmeyi biz sağlarız. İşçileri iş yerlerine hızla götürürüz, olmadı işçilerin yerlerini değiştiririz, o da olmadı evden esnek çalışma koyarız. İç pazarı genişletiriz. Olmadı insanlara asgari geçim yardımı yaparız ve onların sisteme entegre ederiz. 4 yıllık yetki istiyoruz, borsadaki değerimizi yükselteceğiz”. Bir de aynı fuarı, bir at yarışı izler gibi seyre dalan seçmenler var. Onlara göre seçimler, temsilcilerini seçmek amacıyla yapılmıyor. Seçmenler de yarışıyor. Kazananı seçme yarışına giriyorlar. Böylece, kimse kaybedene oy vermeyecek. Herkes kazanacak, ama tek mesele herkes herkesi «ötekileştiriyor”, keşke öyle olmasa da …
Bilim terk edilince, saçmalık alıp başını gidiyor. Televizyon sunucuları sormuyor, «bu ötekileştirme dediğiniz nedir?” diye veya «bu güzel projeleri bugüne kadarki hükümetler niye yapmadı ve siz yapacağınızı nasıl garanti ediyorsunuz?” diye veya «Barış sürecini kim kim yürütüyordunuz?” diye. Tutulan akıl mı banka hesaplarındaki paralar mı bilinmez ama sanki birileri fena halde yiyor bizi.
Demokrasi, halkın celladını seçme rejimine dönüşmüş durumda. Barışın teminatı emperyalizmin taşeronu, savaş çığırtkanları; ahlakın teminatı kasetle gelip kasetin hesabını sormayanlar; vatanın teminatı vatan üzerinden pazarlıklar yapanlar; laikliğin teminatı Atatürk karşıtlarını Genel Başkan Yardımcılığı koltuklarına oturtanlar; halkların kardeşliğinin teminatı işçi sınıfının eylemlerini bile «Türkiye’den işçi eylemleri”, «Kürdistan’dan işçi eylemleri” diye halkı bölenler… Teminatlarımız «çok kuvvetli”. Böyle teminatlara uluslararası bankaların büyük krediler açacağından kuşku yok. Ancak bu büyük kredilerin nasıl ödeneceği meçhul. Kanla mı? Boğazlaşmayla mı?
Yukarıdan bakalım
Bu yalan ve zulüm çağlarına biraz da yukarıdan bakalım da yüreğimizi ferahlatalım. Bildiğimiz evrenin yaşı 13.7 milyar yılken bunun 9.2 milyar yılı boyunca güneş sistemimiz yoktu. Anatomik olarak bize benzeyen insanların ortaya çıkması daha şunun şurası 200.000 yıllık bir zaman dilimi. Afrika’dan dünyaya yayılmaya başlamamızın ardından 60.000 yıl geçmiş. Bildiğimiz anlamda kültürel ürünleri Neolitik Devrimin gerçekleştiği 10.000 yıl öncesinde ortaya çıkarmışız. Dolayısıyla, bu da gelir bu da geçer!
Ama biz yine bu saçmalıklar çağının geçmesi için bakteri istilasını, meteor çarpmasını, yeni buzul çağlarını ya da Güneşin kızıl dev (red giant) olup dünyadaki yaşamı sonlandırmasını beklemeyelim. Bir an evvel Atatürk’ün yarım bıraktıklarını tamamlayalım. İki yıl önce, Taksim’de, HES direnişlerinde, Yatağan’da, Silivri’de ve son olarak Renault’da söylediklerimizi unutmayalım: Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam!