Son zamanlarda ülke gündemine baktığımızda karmaşa ve karanlık içinde olduğumuzu ve bu karmaşa ve karışıklığında artarak devam ettiğini görmekteyiz. Albert Camus, ünlü bir sözünde: ”Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.” demektedir. Dönüp ülkemizdeki ölümlere baktığımızda ise ülkenin şuan ki halini ve gelecekteki halini rahatlıkla görebiliriz.
Uludere katliamı, Reyhanlı katliamı, Soma ve Ermenek’teki maden ocaklarında yaşanan katliamlar, Torun Center’de meydana gelen asansör faciası… Bunlar yaşanan kitlesel katliamlardan bazıları. Bir de bunlara her gün yaşanan işçi ve kadın katliamlarını eklersek ölüm listesi uzayıp gider. Özellikle son zamanlarda yaşananlara baktığımızda ise insanların artık hiçbir şeye tahammüllerinin kalmadığını ve gözünü kırpmadan bir insanın bedenine ve canına rahatlıkla kast edebildiğini görmekteyiz.
Öldürmek eylemi o kadar kolaylaştı ki katillerin rahatlıkla bunu fiiliyata dönüştürebildiklerini tanık olmaktayız. Kişi, herhangi bir sinir anında gözünü kırpmadan karşısındaki ailesinden biri olsa bile, çekip vurabilmekte ve vahşice karşısındakinin hayatına son verebilmektedir.
Bir toplumda bir şeyin genel geçer kabul edilebilmesi için o şeyin olağanlaşması gerekir. Olağan şey toplum yararına olabileceği gibi tam tersi bir durum da söz konusu olabilir. Ülkede yaşanan vahşete baktığımızda ise toplum olarak ruh halinin gerçekten kötü bir hal aldığını ve bu ruh hali sonucunda işlenen cinayetlerin olağanlaşmaya başladığını görmekteyiz. Toplumu temsil ettiklerini iddia ettikleri milletvekilleri bile milyonların gözü önünde kafa göz yararcasına birbirine giriyorsa memleketimizdeki insan manzaralarının çokta görülmeye değer olmadığını anlamaktayız.
Nasıl ki dünyaya gelmeye kendimiz karar veremiyorsak, cinsiyetimizi belirlemeye de kendimiz karar veremiyoruz. Ve doğuştan bize verilen vücut özellikleri ile bize biçilen ömür kadar yaşamak zorundayız. Maalesef dünyada ve ülkemizde yaşananlara bakıldığında ise kadın olmanın bedelinin ağır bir şekilde ödettirildiği görülmektedir.
Kadın olduğun için, dünyaya geldiğin andan ölümüne kadar seni kısıtlayan görünmez kelepçe ve prangaların vardır. Giyiminden davranışına her şeyine iki katı dikkat etmek zorundasındır. Gecenin belli saatlerinde dışarı çıkamazsın çıksan bile başına bir şey gelmediyse şanslısındır, ıssız sokakta yürürken arkandan gelen insan seni takip emiyorsa bile sen takip ettiğini sanırsın, minibüste tek kalmamak için ineceğin yere gelmediysen bile son inenle birlikte sende inersin çünkü Özgecan’ın yaşadığını yaşama ihtimalin aklının hep bir köşesindedir. İşte bunlar kadın olmanın getirdiği zorluklardan bazıları. Dünyadaki birçok ülkede kadınlar bu tür şeyleri ve daha fazlasını hissetmektedir. Hindistan’da yaşanan toplu tecavüz olayları (1), Ortadoğu bataklığında kadınların maruz kaldığı işkence ve tecavüzler (2) dünyanın her yerinde kadın olmanın zorluklarının kantlarıdır.
Özgecan’ın vahşice katledilmesi, Nuh Köklü’nün bir esnaf tarafından bıçaklanarak öldürülmesi, Ege üniversitesinde karşıt görüşlü öğrencilerin çatışması sonucu gencecik bir insanın hayatına son verilmesi… Aslında bütün bunlar kendini gelişmiş ve demokratik olarak gören bir ülke için hiçte olağan olmayan gelişmelerdir. Dünyanın neresinde olursa olsun, bir insanın canına bu kadar kolay kast edilmemeli ve o kutsal yaşam hakkı böyle kolay elinden alınmamalıdır. Özgecan’ın minübüse binmesi, Nuh Köklü’nün kartopu oynaması, Fırat Çakıroğlu’nun kendi inandığı değerleri savunması suç muydu? Ölüm bu kadar kolay olmamalı. Bu değerlendirme neye göre yapılıyor, bilmiyorum ama birileri başka birilerinin yaşayacağı günleri bu kadar kolay elinden almamalıdır.
Toplum olarak koca bir karanlığa doğru yuvarlanmaktayız. Toplumun bir an önce bu ruh halinden kurtulması ve insani değerleri hatırlaması gerekiyor yoksa yuvarlandığımız bu karanlıkta yok olup gideceğiz. Bu karanlığı aydınlatacak ışıklara ihtiyacımız var ve bu ışık hepimizin içinde; bu ışığı bir an önce çıkarmalı ve topluma yol göstermeliyiz. Daha aydınlık günler için…
(1) http://www.cnnturk.com/haber/dunya/hindistanda-yine-tecavuz-soku