İki bin iki, iki Kasım tarihi ülkemiz için bir başlangıçtır. O gün Cumhuriyet ile hesabı olanlar Cumhuriyetin demokratik kuralını kullanarak, seçim yolu ile iktidarı ele geçirdiler. Özellikle Cumhuriyetin kendilerine sağladıkları olanaklardan yararlanarak eğitilmiş düşün ve fikir sahibi bir kesim ilerici ve gericiler, yanı başlarına sol dönekleri de alarak reform adı altında ülkeyi yaşadığımız bu günlere getirdiler. Bu birlikteliğin bir kesimi demokrasi ve özgürlükler adına yola çıkarken, iktidar sahipleri de gömlek değiştirerek, takiye yaparak devletin tüm kurum ve kuruluşlarını ele geçirdiler.
Yenileşme adı altında yapılanlar ülkenin Cumhuriyet ile kazanılmış ne kadar mal ve hizmetleri varsa yerli yabancı demeden ona -buna peşkeş çekilerek ülke bir tüketim toplumu haline getirildi. Bu süreç içerisinde yoksul halk kredi kartı ve çeşitli kredi yöntemleri ile borçlandırıldı. Bu bir çıkmaz sokaktı. Borçlandıkça batan, battıkça daha da fakirleşen toplum bulgur ve makarna paketlerine muhtaç konuma geldi. Yoksullukta eşitlenen böyle bir toplumun sırtını dayayacağı tek güç ve sığınak Allah’tı. AKP ve O’nun yalaka medya ve çığırtkanları İslam’ın faziletlerini halkın beynine şırınga ede dursun, yandaşlar İslam’ın temeli olan haram ve yalan yasağını hiçe sayarak milyar dolar zengini oluverdiler. Zira yoksulluk, yurttaşları kör ve sağır etmişti. İnsanlar güçlülerin zenginlik söylevlerinin büyüsüne kapılarak, kendi yoksul geleceklerini göremez oldular. Böylece yaratılan bataklıkta artık sivrisinek gibi yaşanmaya başlanmış, cumhuriyetle yok edilen çeşitli hastalıklar toplumu sarmalına yeniden almaya başladı. Yolsuzluk, hırsızlık zenginleşmenin tek yolu haline geldi. Rüşvet ve rant talanı ülkenin dört bir yanına veba salgını gibi yayıldı. Büyük önder olmak her önüne gelene devletin yasalarının gölgesinde hakaret etmekle eş değerleşti. Düşman yaratmak devlet yönetiminde bir meziyet olarak kullanılarak sınır komşularımızla tarihin karanlığında kalmış Osmanlı’lık hülyası giderek düşmanlığa dönüştü. İslam’ın en bağnaz ve en saçma, en vahşi anlayışı ile birlik olunarak ülke insanlarının inançları birbirlerine düşman edildi. Çatışma mitosu oluşturularak toplum tehlikeli boyutlarda gerildi.
Hayali sultan, ütopik halifelikle yüceltilen önderlik, toplumun yarısını bile kapsamazken uluslar arası bir niteliğe dönüştürüldü. Para ve inanç kültü propagandası bizi bugünlere getirdi.
Daha ilk günden Cumhuriyet Devrimlerine karşı olanlar, kendilerine karşı duracak bir gücün kalmadığını anladıklarında, açıkça «restorasyon” döneminden söz etmeye başladılar. Artık AKP sazının bam teli ses vermeye başladı… Bu ses kulağı tırmalayıcı kaba, kaba olduğu kadar da vahşi bir sestir. Ne olduğunu anlamak için besleyip büyüttüğü Orta-Doğu’daki IŞİD güçlerinin yaptıklarına bakmak yeter. Ülkemizde restorasyon tamamlandığında yaşayacaklarımız, Mısır, Libya, Irak ile Suriye’de yaşanılanlardan farklı olmayacaktır.
Zira, restorasyon toplumun algıladığı gibi düzeltme ve düzenleme değildir. Böyle bir anlayış revize etmekle ifade edilir. Bir şeyin bozulmuş, iyi işlemeyen tarafları yeni bir şekil verilerek onarılırsa, bu bir revizedir. Ama tarihi bir olguyu veya yıpranmış eseri eski haline, yani ilk şekline dönüştürmek onu restore etmektir. Siyaseten restorasyon ise bir siyasi rejimi kendisinden önceki hale dönüştürmektir. Yeni Başbakan, eski Dış İşleri Bakanı Sadık Ahmet Davutoğlu daha ayağının tozu ile; «devam eden restorasyon aksamadan sürecektir” diyerek, baklayı ağzından çıkarmıştır. 2002 de çıkardıkları kirli gömleklerini, Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı seçtikleri günün ardından yeniden giydiler.
Bu iktidar için yalan söylemek, kendilerine göre dinen mübahtır. Ne yapıyorlarsa sözde Allah adına yapıyorlar. Tam on iki yıldır bu yalanla ulusu aldatıp oyaladılar. Bir gün bu insanlardan birinden «Ahmet oğlu Tayyip İslam Cemahiriyesi ”diye bir ifade duyulursa sakın şaşırılmamalıdır. Çünkü «Düzce milletvekili bir AKP’li «Erdoğan’da Allah’ın tüm meziyetleri var” demişti. Bunlar daha düne kadar «niyet okuyorsunuz, bunu yapmayın” diyorlardı. Oysa takiye yaptıklarını cümle alem biliyordu. İnkar AKP siyasetin temelidir. Bu temel yıkılırsa, yani yalan söylemeyi bırakırlarsa « kendilerini inkar etmiş olurlar. Böyle bir durum kendilerini iktidara giden yoldan eder. İşte bu nedenle dün yaptıklarını bugün ve yarın yine yapmak zorundadırlar. Ancak çağdaş insan yalan söylemez. Bunlar bilime uzak durduklarından ahlaki ve vicdani olarak bencil kişiliklere sahiptirler.
Şayet geriye dönüşe razı olmayacaksak, sen-ben kavgasını bırakmak zorundayız. Ulusal kimliğimizi öne çıkararak restorasyona hep birlikte örgütlü olarak karşı durmalıyız. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kaçırılan fırsatı yeniden yakalamak için, zaman yitirmeden özgürlük ve demokrasi adına sekiz ay sonraki seçime yüklenmeliyiz. Ülke, IŞİD yoluna adım adım iktidar tarafından götürülürken, kimse kendi yolunda gitme hakkına sahip değildir.
Görmek için göz, duymak için kulak gerekse, nereye gittiğimizi anlamak için de biraz izan gerektir. Adam çıkmış «restorasyon devam edecek” diyor. Davutoğlu politikası siyaseten yıkım politikasıdır. Aklını Osmanlı yaşamı ile bozmuş, Orta-Doğu’da yeniden Osmanlı’yı kurma sevdasındadır. Sakın «olmaz” dememeli ! Devlet çözülmüş, yönetilemez konuma gelmiştir. Bu durumdan ya Cumhuriyeti yeniden inşa, ya da geri dönülmüş (restorasyon) bir yapı çıkar. Gidiş bataktır. «Dur” demek, cumhuriyet için kavga vereceklere düşmektedir.