Tarih konusu Anglosakson doğa anlayışı zemininde felsefi bakıştan ele alındığında, entelektüel domen (domain)’in hümaniteler alanının diğeri genel felsefe olan iki kategorik bilgi kümesinden biri ile meşgul olunduğu bilinciyle hareket edilmesi gerekir. Çünkü bu tarz bir ele alış, tarih felsefesini aydınlanma felsefesine giden yolun başlatıcısı yapar. Bu durumda da, tarih felsefesi hümaniter bilgi alanları içinde ilksel bilişsel küme yaftasını hak ederek kilit ve kritik bir önem kazanır.
Yukarıda belirtilen kapsamla tarihin felsefi olarak ele alınış çalışmasını ilk yapanınsa İtalyan düşünür Giambattista Vico olduğu bilinmektedir. Vico’nun 1725 yılında yayımladığı tarih felsefesinin başlangıcını temsil eden yapıtı Scienza Nuova, yani ‘Yeni Bilim‘ bu yonüyle entelektüel tarih için kritik önemde bir çalışmadır. Bu nedenle de kitabın gerçekten seminal (bir şeyi ilk başlatmış olan) yapıt olma niteliği vardır.
Öte yandan, ‘Yeni Bilim’in, Fransız Aydınlanması’na da kaynaklık edecek olan tarih anlayışının yön ve kapsamını belirlemiş olduğunu gelinen bu noktada vurgulamadan geçmek olmaz. Tarihsel nitelikte olan bu gelişmenin ardından da Fransa’da 18. Yüzyıl’ın izleyen yarım asırı boyunca Ansiklopedistler tarafından aydınlanmanın içeriğinin felsefi olarak doldurulması faaliyeti sürdürülmüştür ki bu süreç Fransa’da Dünya Burjuva Devrimi’ni hazırlayan toplumsal bilinçlenmenin yolunu açmıştır.
Şimdiyse, ” 21. Yüzyıl için de benzer bir gelişmenin oluşması beklenmelidir” söylemi yerinde bir saptama olacaktır. Ancak, 21. Yüzyıl için bu kapsamda söz konusu olacak olan kavramlaştırmanın bu kez daha rasyonel-bilimsel yapıdaki zeminde yürümesi kaçınılmaz olacaktır. İşte söz konusu bu Yeni Aydınlanma‘ya yol açacak olansa tarihi nitelikteki kültür, sanat ve hümaniteler alanlarının ötesinde, bunlara ilaveten holistik-bilimsel bilgi esasına dayanan bir yaklaşımdır.
Ayrıca bu yaklaşım çerçevesinde ‘Yeni Aydınlanma’ya geçişin başlatılması sağlamak için özel entelektüel bir program doğrultusunda hareket etmek gerekmektedir. Daha açık bir ifade ile de her biri dar anlamda entelektüel domenin birer alt alanı olan kültür, sanat ve hümaniteler’e ilaveten holistik bilim alanının da bu yeni yaklaşım çerçevesi kapsamında aydınlanma sürecinin etmenleri içine sokulması gerektiğini belirterek bu denemenin ana fikri ve girişi olan bu bölümü tamamlamak istiyorum.
Bu bakıştan hareket edilerek konu irdelendiğinde, toplumlarda aydınlanma sağlayıcı bilgi kümelerinin oluşmasında ilksel karakterde olması yönüyle tarih felsefesinin ele alınışındaki yaklaşım tarzlarının hem irdeleyenlerde hem de okuyanlarda önemli bilinç yapısı düzeyleri kazandırma niteliğinin var olduğu görülür.
Bunu da Immanuel Kant’ın aydınlanmanın kişisel olan durumu için söylediği, ‘bireyin ergin olmama durumundan kendi kendine kurtulması’ şeklindeki ‘zorunlu koşul’unun genel ifadesi ile veciz olarak özetlemek olanaklıdır.
Diğer taraftan, genel bir değerlendirme için tarih felsefesine yönelik bilgi arandığında bu konuda geniş denebilecek bir literatür kaynağı arzının bulunmaması hemen göze çarpar. Buna karşılık özet değinme şeklinde kaynak arandığında Noel Cowen’in Küresel Tarih adlı yapıtının başlangıç ve giriş bölümündeki yaptığı kısa değerlendirmeleri konuyla ilgili çarpıcı bir referans olarak vermek yerinde olacaktır(*).
Yazar değerlendirmesinde, İlkçağ’dan beri ‘tarihi yapan’ budun hareketlerindeki etkin toplulukları başıboşlar, yerleşimciler, fetihçiler ve cihatçılar diye dört ana kategori altında toplayarak insan coğrafyasının tarihsel dinamiklerini hareketin amaçsal yönü kapsamında sistematikleştirme yolunu seçmiştir.
Cohen ayrıca kitabında tarihin büyük resmini ararken konunun ele alınışının uygarlık sistemleri, dünya sistemi ve küresel tarih şeklindeki üçlü yaklaşım tarzından birine dayandırılması gerektiğinden de söz eder. Tarih araştırmalarına yaklaşımdaki zeminler olarak da adlandırılabilecek bu ele alış tarzların kronolojik olarak yukarıda verilen sıra ile ortaya çıkmış olduğunu da belirtmekte yarar vardır. Öte yandan bunların tarih felsefesine yaklaşım için entelektüel gündeme gelişlerinin de oldukça yeni olduğu, özellikle de İkinci Dünya Savaşı sonrasında ön plana çıktığı bilinmektedir.
Ayrıca en son yaklaşım olan küresel tarih tarzının 1980’lerin sonlarından itibaren gelişmesinde önemli rol oynayan iki olayın belirtilmesi gerekmektedir: 1) İnsan evrimine yaklaşımda popülasyon genetiğinin devreye girmesi ve 2) Dünyayı şekillendiren küresel güçlerle ilgili olarak akademik nitelikli araştırmaların başlaması.
Tarih felsefesine yaklaşım tarzlarının daha da geçmişine bakıldığında O. Spengler’in 1918’de yayımladığı Batının Çöküşü adlı yapıtının konu için seminal olduğu görülür. Ama buna karşın tarih felsefesine yaklaşım tarzlarındaki bakışı gerçek anlamda değiştireninse 1929’da kurulan Fransız Annales Okulu olduğunu özellikle vurgulamakta yarar vardır. Okul’un tarzını oluşturan F. Braudel’in total tarih diye adlandırdığı yaklaşımdır. Diğer başlıca temsilcileri L. Febvre ve M. Bloch olan Annales Okulu tarih araştırmalarının odağını siyasi ve diplomatik merkezlilikten ekonomik ve toplumsal merkezliliğe çekerek tabandan gelen, bu nedenle de daha toplumsal olan bakışa yönelmiş bir yaklaşım sunmaktadır.
Küresel tarih anlayışı kapsamında en son olarak da E. Wallerstein’in Annales Okulu kapsamında 1970’lerde Dünya Sistemi Kuramı adıyla ortaya koyduğu yeni bir tarih yorumu doğmuştur ki bununla, kapitalizm, Yeniçağ’ın başlangıcı olarak kabul edilen 1450 yılından itibaren gelişmekte olan sosyo-ekonomik bir olgu olarak ele alınmıştır. Hatta daha sonraları konu başka pek çok yazarca da işlenerek «Dünya Sistemi”nin başlangıcı daha da öteye, İlkçağ’ın başlangıcına kadar götürülerek beş bin yıllık küresel tarih sisteminden söz edilir duruma gelinmiştir.
Küresel tarih yaklaşımının en göze çarpan özelliği klasizmin yarattığı ırksallık ile modernitenin oluşturduğu ulusallık kavramlarından bağımsız oluşudur. Bu nedenle de küresel tarih anlayışı konusu, günümüz açısından irdelendiğinde, 21. Yüzyıl’ın monden (dünyevi) ve (hümaniter) (insancıl) olması beklenen ‘Yeni Dünya Görüşü’ne en yakın karakterde olan toplumsal niteliği ile holistik entelektüel kullanım için etkili olabilecek olanaklar ortaya koymaktadır..
Maslow’un Gereksinmeler Hiyerarşisi esasında konu ele alınarak başvurulacak bir yorumla da tarihi değiştiren etmenler olan nefsi ve nesli idameyi sağlayacak olan temel iki ihtiyaç olaraktan güdülerimizi iki ana grupta toplamamız mümkündür: 1) Temel ve fizyolojik gereksinmelerden kaynak alan siyasal istikrar odaklı geçim etmenleri ve 2) Toplum kuruluşunu deriden etkileyen benlik ve kişilik etmenleri. Maddi ve entelektüel (benlik ve kişilik kaynaklı) diye de gruplanabilecek bu ikilinin ikincisi 21. Yüzyıl için demokrat anlayışın belirleyici olma özelliğine daha fazla sahiptir diyerek denemeyi tamamlamak yerinde olacaktır.
_________________
(*) N. Cowen, Küresel Tarih, Birinci Baskı, Tümzamanlar Yayıncılık, İstanbul, Eylül 2004