Sene bitiyor. Toplumsal olaylar, dış politika gelişmeleri; tatilcilerin ve evlenenlerin keyifli fotoğrafları; kayıplar ve aramıza yeni katılanlar, bir tarafımız karmakarışıkken bir tarafta Ankara havası oynayabilme potansiyelimiz bizi duygudan duyguya sürüklüyor. Hem her şeyden kaçma telaşımız hem de yeni yıl kapıdayken hiçbir şeyden kaçamamamıza rağmen yeni bir yıla başlayacak olmanın heyecanıyla geri sayım yapma hissi kafa kurcalıyor.
Büyümek zorlaştıkça zaman daha çabuk geçiyor, daha çabuk büyüyoruz sanki. Fark edince korkuyor insan. Oysa korku bu durumu değiştirmiyor. ‘Kitaplarınızı bağışlamayı düşünüyor musunuz? ’diyor Sema Aslan; pek çok kişi ‘bu ölümü akla getiriyor, düşünmek istemiyorum’ benzeri cevaplar veriyor. Bazı şeyleri düşünüyor ama cevapları dillendirmek istemiyoruz. Biraz karışık oldu, sırayla gidelim.
Pek çok telaşın içinde kendime ayırdığım bencilce birkaç saatte çok güzel bir kitap okumuştum. (Okumuştum diyorum çünkü okumaya zaman ayırmakla birlikte yazmaya ayıramadığımdan, iki ay gecikme ile aktarabiliyorum.) Çok hızla okunabilen, kitaplar ve kütüphaneler üzerine yapılan otuz röportajdan oluşan keyifli bir kitap, ‘Benim Kitaplarım’. Sema Aslan’ın Milliyet Sanat için yaptığı röportajlar ve kitaba dönüştürme fikriyle beraber onlara ekledikleri. İçlerinde Vedat Türkali, Orhan Pamuk, Nuri Çolakoğlu, Adalet Ağaoğlu, Komet, Mehmet Güreli gibi pek çok isim yer alıyor.
Kimi el yazmalarına meraklı, kimi ses kayıtlarından oluşan arşivlere sahip; kimi ‘okuduğumu çok da saklamam’ diyor, kimi ise her birini tek tek naylonlarla kaplayarak tozdan koruyor. Okurken hem kıskandığım hem de yepyeni evler gezdiğim bir kitap. Kitapların sanki pek çoğuna dokunmuşum izlenimi verirken; içerik ve bir meta olarak kitaba dair farklı bakış açılarını gördüğüm keyifli bir çalışma Benim Kitaplarım.
Cennette kütüphane var mı? (Cennet var mı peki?)
‘Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak tahayyül etmişimdir’ diyor Jorge Louis Borges. Tek başına bir kütüphane olmamakla birlikte, bir köşesinde vardır diye umuyorum ben de. Kendi başıma okuyabildiğim ilk kitabım olan Kurbağa Prens’ten bu yana, roman, biyografi, nehir söyleşiler, gazeteler, tarih kitapları vs. olabildiğince okudum- gücüm yettiğince de kütüphanemde yer verdim. Bugünlerde ise, yaşım henüz o kadar da ileri olmamasına rağmen basılı olmayan kaynaklardan okumanın zorluğunu yaşıyor; elimde tutup koklayamadığım kitabın tadına o kadar da varamıyorum. Yakın zamanda üretimi duran fotoğraf filmleri gibi bir gün basılı kitabın daha az bulunacağı fikri beni rahatsız ediyor.
Fark ediyorum da gazeteden kuponla aldığımız Meydan Larousse ansiklopediler bugün tarihi bir nitelik taşıyor. Şimdi annemin gençliğinden kalma Hayat Ansiklopedisi serisini sandıkta saklamasına anlam verebiliyorum.
Kitaba dönersek tekrar; içinde akademisyenler, yazarlar, gazeteciler, ressamlar ve oyuncular; kısacası farklı alanlardan ama ortak noktası kitap olan otuz isim yer alıyor. Sahafların kitapları değerinin üzerinin sattığından yakınan da var; pek çok üniversiteden daha geniş bir kütüphaneye sahip olmakla övünen de; geri gelmeyen bir kitabının üzüntüsünü anlatan da. Basılı kitaplara ve kütüphanesine özenen herkesin keyifle okuyabileceğini düşündüğüm bir kitap. Tavsiye ediyorum.
Eğitimin, okumanın, okulun çok daha fazla tartışma konusu olduğu bugünlerde okumanın önemi daha da artıyor. Daha çok okumak, bilmeye anlamaya çalışmak gerekiyor. Böyle çözülebiliyor sorunlar daha kolay; böyle empati yapabiliyor insan; böyle anlayabiliyor kendinden olmayanı.
Çok okuduğumuz, çok yazdığımız ve her şeyi daha çok tartıştığımız bir yıl olması dileğiyle.
Kutlu olsun.
*Sırası gelmişken her fırsatta yakındığım gibi: Recep Tayyip Erdoğan: Bir Dönüşüm Öyküsü kitabımı ödünç ettiğim arkadaşım, her kimsen ve bu yazıyı okuyorsan lütfen onu geri getirebilir misin?
Benim Kitaplarım: 30 İsim 30 kütüphane
Sema Aslan
Doğan Kitap
Ocak, 2009
257 s.