Güneydoğu coğrafyası uzun yıllardan sonra belki de ilk defa bahar esintisinin, insanın tenindeki yumuşak dokunuşunu ve içine çektiğinde bıraktığı o gıdıklayıcı etkiyi, yeni yeni hissetmeye başladı. Bu sürecin; adı ne olursa olsun ister barış süreci, isterse başbakanın deyimiyle çözüm süreci olsun, bu dokunuş ve etkinin sağlanmasındaki rolü yadsınamaz bir gerçek.
Bu süreçle birlikte o coğrafyadaki birçok insanın yüreklerine ekilen umutlar gelen baharla birlikte filiz veren buğday taneleri gibi yeşerdi. Baharın o yumuşak dokunuşlara neden olan esintisi gibi barış rüzgarları esmeye başladı. Fakat bu rüzgar beraberinde birçok sorunu da beraberinde getirdi. İmralı tutanaklarının ifşası, Abdullah Öcalan’ın Avrupa’ya ve Kandil’e gönderdiği mektuplar, PKK’nın çekilme takvimi ve çekilme şekli, akil insanların çalışma süreci gibi konular gündemin ana maddelerini oluşturmaktadır.
Abdullah Öcalan’ın talimatı ile şimdilik silahlar sustu. Bu sessizliğin en büyük avantajı hiç şüphesiz dökülen kanların durması, acıların bir nebze de olsa dinmiş olması ve yeni acıların yaşanmamasıdır. Gönülden geçen bu susmanın daimi olmasıdır. Bunun içinde başlatılan sürecin devamının gelmesi gerekiyor. Ama öyle görünüyor ki bu o kadar kolay olmayacak. Çekilme şekli ile ilgili sorular hala cevaplanmış sayılmamakta ve bununla ilgili henüz bir yasal düzenleme olmaması da kafaları daha çok karıştırmaktadır. Fakat gerçek şu ki bunca yıl çatışılmış, birçok cana mal olmuş bir süreçte istekler yeterince tatmin edilmeden bu süreç tamamlanamayacaktır. Bunun içinde atılacak adımlar tam da anayasa çalışmaları devam ederken hızlanacaktır. Çünkü Kürt milleti verilen hakların sözle değil, anayasa ile güvence altına alınmasını isteyecektir. BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) milletvekili Sebahat Tuncel de «Eğer gerçekten Türkiye´de demokratik özgürlükçü bir anayasa geliştirilmezse tekrardan başa dönülebilir ve daha kötü şeyler yaşanabilir” (1) diyerek niyetlerini açık ve net şekilde ortaya koymaktadır. Bu da çözüm sürecinin epey uzayacağını göstermektedir. Çünkü toplumun birçok kesimini aynı potada buluşturmak zaman alacaktır.
Akil adamlar çalışma planı, 300 aydın bildirisi, MHP (Milliyetçi Hareket Partisi)’nin düzenlediği bayrak mitingi derken başta sanatçı ve akademisyenler olmak üzere toplumun birçok kesimi karşı karşıya geldi. Bu çerçevede «Nasıl bir devletin bölge liderliği diğer bölge devletlerinin rızasıyla olursa, üst kimlik de alt kimliklerin rızasına tabidir: Bu rıza var ise birleştirici, yok ise parçalayıcı olur” (2) diyerek üst kimlik olarak Türkiyeli kimliği oluşturulması gerektiğini savunan Baskın Oran ve Türkiyeli kimliğini bidon kavram olarak nitelendiren İlber Ortaylı’nın açıklamaları ile iki profesörün karşı karşıya gelmesi bile çözümün ne kadar kafa karıştırıcı ve ayrıştırıcı olduğunu bize göstermektedir.
Tüm bu tartışmaların yanında akil adamların çalışma sürelerinin iki aya sıkıştırılması, anayasa çalışmalarının hükümet tarafından 2014 yılına yetiştirilmeye çalışılması sürecin sağlıklı işlemesi açısından tehlikeli gözükmektedir. Sürecin sadece BDP ve iktidar eliyle yürütülmesi, MHP’nin kati suretle sürece dahil olmayı reddetmesi, CHP’nin ise süreçten dışlanarak yeterli bilgilendirme yapılmadığını söyleyerek kendini soyutlaması, sürecin tavandan başlayıp tabana yayılması açısından kabullenici bir kitle oluşturacağı konusunda soru işaretlerini artmaktadır. Bu durumda akil adamlar devreye girmekte ve toplumun kafasındaki soruları cevaplamak niyetiyle yola çıkmış bulunmaktadırlar. Bir de bunca kafa karışıklığının arasına başkanlık sistemi tartışmaları sokulunca işler iyice karmaşıklaşmaktadır. Önümüzdeki günlerde umarız hepsine olmasa bile birçok soruya cevap bulmuş oluruz.
Her ne olursa olsun önümüzde şu an başlamış bir süreç var ve beğensek de beğenmesek de susan silahlar ve dinen acılar var. İki taraflı yeşeren umutlar ve içlerini barış kıpırtısı saran yürekler var. Ama öte taraftan «Silahlar yarın gömülür, gömülebilir. Ancak devlet ipe un sererse, Ankara Kürtlerin temel haklarına dönük olarak çok fazla kılını kıpırdatmazsa, yazın bir kenara, gün gelir o silahları gömüldüğü yerden çıkartıp dağa çıkanlar yine olur. ”(3) diyen ve madalyonun diğer yüzünü bize gösteren bir bölge insanı var. Hasan Cemal’in bölge insanlarından aktardıklarına bakıldığında da görülmektedir ki yine Hasan Cemal’in notlarında yer aldığı gibi top direkten dönerse Türkiye çok fena kaybeder. Umarız ki bu defa top direkten dönmez ve hedefe ulaşır. Buğday misali yeşeren umutlar, sele kapılıp yok olan buğday filizleri gibi yok olmak yerine başak olmayı başarabilir…
(1) Şahismail Gezici-Gülbin Yıldız/DHA
(2) Radikal-iki/14.04.2013/Baskın Oran
(3) Barış sürecinde Güneydoğu Notları-6 Hasan Cemal/20.04.2013