Neredeyse iki yıldır dünya kamuoyunu meşgul eden, Batılılar’ın demokrasi devrimleri olarak nitelemelerine karşın bazı istenmeyen sonuçlarla karşılaşılan Arap devrimleri mezhep çatışmasına dönüşerek Lübnan’ı da etkiledi.
Geçenlerde katledilen Sünni istihbaratçı El Hassan cinayeti Lübnan’da zaten istim üzerinde bulunan mezhep çatışmalarını yeniden gündeme getirdi. İstihbaratçının öldürülmesi iç savaşta Esad’ı destekleyen Hizbullahçılar’ın işi olarak görülüyor. Akdeniz kıyısındaki bu güzelim ülke yetmişli, seksenli yıllarda iç savaşla harap olmuştu. O zamanların popüler medya organı olan radyodan hiç unutmuyorum solcu Müslümanlar ile sağcı Falanjistler’in savaşını dinlerdik.
Bugün ise orada Sünni-Şii çatışma tehlikesi var. Yani Hristiyan-Müslüman çatışmasının yerini tam da emperyalistlerin istediği gibi Müslüman-Müslüman çatışması almak üzere.
Bu arada Suriye’de de işler tam anlamıyla «arap” saçına döndü. Bunda Esad’ın diplomasi atağının etkisi fazla. Kuzey Suriye’deki bazı kentleri Kürtler’e (PYD) bırakarak muhaliflerle aralarını açtı. Şimdi o bölgede Müslüman Kürtler ile muhalif Müslüman Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) üyeleri çatışıyor.
Tanrım dünya ne hale geldi? Bu senaryonun aynısını Türkiye’de oynamıyorlar mı? Ülkemizde de öteden beri Türk-Kürt, Alevi-Sünni çatışması çıkarmaya çalışmıyorlar mı? Bereket Selçuklular’dan beri birlikte yaşama kültürüne sahibiz ve emperyalizmin oyununa gelmiyoruz.
Kuzey Orta Doğu’da bunlar yaşanırken, diğer taraftan…
Muhammet Bouazizi isimli Tunuslu üniversite mezunu genç işsizin fitillediği devrim, başlangıçta kendi dinamiğiyle oluşmuş gibi görünüyordu. Tunus’ta halk sokaklara çıktı. Bir süre sonra da Mısır, Libya, Suriye halkları da isyan bayrağını açtı. Tunus, Libya ve Mısır’daki rejim, daha fazla özgürlük ve hiç tatmadıkları demokrasi talebiyle değişti.
Bütün dünya, Arap ülkelerindeki halk kalkışmalarını hayretle izleyip, canı gönülden desteklerken, devrimlerden sonra bir de baktılar ki demokrasi o coğrafyada hala zor. Tunus’taki, Libya’daki, Mısır’daki seçimleri bir zamanlar batının düşmanı şimdilerde ise yeni ittifakı olan Müslüman Kardeşler’in partileri kazandı. Küreselleşme karşılığında Batılılar’dan destek de alarak.
Ancak bu durum Libya’da ABD Büyükelçisi’nin katledilmesiyle ve Suriye’de El Kaideciler’in cirit atmasıyla değişmiş görünüyor. Batılılar şimdi daha temkinli ve Suriye’ye müdahalede oldukça isteksizler. Örneğin ABD, Afganistan ve Irak’tan ders çıkarmış görünüyor. Şimdiki taktiği, vergi veren vatandaşlarını sıcak çatışmaya göndermeden rejimi ya iç savaşla (mezhepler ya da azınlıklar arasında çatışma çıkararak), ya da komşu bir ülkeyi savaşa sürükleyerek değiştirmek.
Mısır’da da sular durulmuyor. Her geçen gün Müslüman Kardeşler’in desteklediği Mursi’ye tepkiler artıyor. Mısır halkı Mübarek’i gönderdi, askeri rejim geldi. Bu şüphesiz onların isteği değildi. Onun için yeniden Müslüman Kardeşler’e karşı Tahrir’e çıktılar. Onlara göre sadece takke değişti. Aynı olayların Tunus’ta, Libya’da görülmesi de muhtemel. Tunus’ta halk Bin Ali’yi ve sonrasında da iki hükümet düşürdük temasıyla yollarda. Tunuslu aktivistlere göre devrim henüz tamamlanmadı.
Arap coğrafyasının daha çok olaylara gebe olduğu şüphe götürmez bir gerçek olarak karşımızda dururken…Sonucunun devrimlerin amacına uygun olarak söz konusu ülkelere gerçek demokrasiyi getirmesi demokratım diyen herkesin dileği olmalı.