Başlığın cevabı, yazılarımın dikkatli izleyicileri için yaklaşık da olsa artık bellidir diye düşünüyorum. Ama konunun farklı bir konumdan ve değişik bakış açısıyla ele alınıp biraz daha açımlanmasının gerekli olduğu yönündeki düşüncem de diğer bir saptamam.
Konuya girişi, genel anlamda dizgesel bakış konumundan görülen bilimsel bilginin sorgulanma yöntemlerinin iki ana ulamı hakkındaki “sistem düşüncesi”nin tanınmış öncülerinden Russell Ackoff’un ‘mealen’ de olsa şu görüşünü anımsatarak yapmak istiyorum. Ackoff diyor ki; doğa bilimlerinin yönteminin kural-ulamsal özü indirgemeci çözümleme (analiz), yani daha küçüğe, daha öğesele doğru yönelmiş iken, tin (sosyal) bilimlerinki yükseltgemeci sentez, yani daha büyüğe, daha bütünsele doğrudur.
Genel bir değerlendirmeyle, bu iki yöntem ulamı, parça-bütün tarzında dikotomik kavram çifti olma özelliğini taşımakta ve holistik bakışla bir bütün oluşturmaktadırlar. Bu görüngeden (perspektiften) hareket ile toplumsallığın bilimsel yöntemler ulamını bütünsel (holistik) anlayışla irdelemek üzere ele almak oldukça doğru ve gerekli bir seçim olacaktır.
Yeri gelmiş iken, tin bilimleri diye sözünü ettiğimiz bu bilim-kültür yarımının bilgi kazanım yöntemlerinin öteki yarım olan doğa bilimlerinkinden farklılık göstermekte olduğu yönündeki görüşleri temsil edenlerin sayısının dünya genelinde artık yaygınlık kazanmıştır. Hatta görüşün, evrensel kabule doğru giden bir gerçeklik olma yönünde hızla ilerlemekte olduğunu dahi söylemek mümkündür.
Konunun durumunu özetle ifade eden bu düşünceyle ilgili bundan önceki denemelerin odağındaki soruya, yani insan bilimleri yöntemlerinin farklı olması gerektiği yönündeki mantıksal çerçevenin ne olduğu sorusuna, bir kez daha, ancak ayrı bir görüngeden bakarak cevap vermek isterim.
Konuya toplumsal boyut konumundan ve bilişsel-kavramsal görüngeden bakarsak, insanın düşünce düzlemindeki birbiriyle ilişkili dil, değerler ve zaman diye tanımlanabilecek üç temel öğesel özelliğini temsil eden şeyleştirilmiş bir üçgeni tasarlayabiliriz. Başka bir deyişle, insan toplumlarının sosyal-kültürel-bilimsel birikimini antropik üçgen modeli ile tasarımlanan bir ilişkiler bütünü şeklindeki bir ön dayanaktan hareket ile tanımlayabiliriz. Ancak fiziksel ana temelden ayrılmamak kaydıyla…
İnsanın istatistiksel termodinamiği ve onun uzantısı biyoenformatiği açısından konuya bakıldığında, varoluşunun kendi doğal tarihselliği olan toplumsal yazgısı doğrultusunda ilerleyen insanın bilgi birikimini artıran çabanın entropiye karşı verdiği amansız mücadele olduğu ve savaşım sonucunda elde ettiği sinerji denen bu holistik bilgi kazanımları şeklindeki birikimlerle evrildiğini söyleyebiliriz.
Öte yandan, yukarıdaki antropik üçgen modelini çözümlersek, değerler doğa ve toplum boyutu içindeki yaşantılarımızla kazanılarak oluşturulmuş yapıntısal-özsel bilgi öğelerini oluşturken, dilin soyut birikimin iletişim ve bellek kaydının doğuştancı (nabit, nativistik) karakterdeki kodu olduğu görülür. Zamana gelince; onu, her şeyin başlangıcı olduğu gibi sonlandıran da olan ilksel (primordial) karaktedeki acunsal (kozmik) bir etmen-boyut bireşimli öğe olarak görmek en doğru görüştür sanırım.
İnsanın antropik üçgen modelini vektörsel olarak ele almak olanaklıdır ve bu bizi soyut kavrayışta bir aşama daha ileriye götürür.
Modeli, insanı temsil eden köşesinden bakışla irdelersek, komşu kenarlarından birinin dili ve diğerinin ise değerleri, karşı kenarınsa zamanı temsil eden vektör olduğunu söyleyebiliriz. İki komşu kenarın ayni yönde seri olarak art arda bağlanmış vektörler cinsinden dil ve değerler toplamının zamanı temsil eden karşı kenarın toplam ve yönüne denk geldiğini görebiliriz. Bu bakış noktasından kolayca gözüken iki ayrık (ikisi hörgüçlü kırık ve biri doğru şeklindeki) vektörsel yolun eş çıkışlı ve eş sonlu olduğu anlaşılır. Ayrıca özsel farklılıklarının, dil ve değerlerin dolaylılığında, zamanın ise dolaysızlığında olduğu da kolayca savlanabilir. Şu halde biz tanınmış fizikçi Richard Feynman’ın kuantum mekaniğini açıklarken eğretileme (metafor) olarak bolca kullandığı beylik fiziksel-görüngüsel bir deyim olan ve geçmişin toplanarak temsili edildiğini anlatan «sum of history” terimini toplumsal boyuttaki örnekselci (analojik) durumuyla karşı karşıya bulunmaktayız demektir.
Bu model de gösteriyor ki, zamanın yönüyle özdeş olan entropiyle, -daha uygun ama tersten bir deyişle- bilgideki doğal kaybın temsilcisi olan entropi ile, ilksel nitelikli doğal gerçekliği temsil eden zaman zemininde ona karşı gelerek bilginin artışını sağlayan insan zihninin (anlığının) yapıntısal-toplumsal gerçekliği dil ve değerler arasında bir yarışma, bir çatışma vardır. Başka bir anlatımla; bu karşılıklı etkileşim, insanın usu (anlığı ve tini) ile doğal çevresi arasında sürüp gitmekte olan çatışmalı eytişimsel akıştır ve yönü doğal-toplumsal ve de evrensel olan birlikteliğe odaklanmıştır.
Nitekim bu süreçte insan, bireysel ve toplumsal yazgısını belirleyen zaman yönlü yıpratıcı olguya, yani bilgiye karşıt olan zaman okuna, termodinamik ve enformatik deyimle entropiye karşı gelmektedir.
İnsan bu durumda, Yunan klasik yazınında anlatılan Atlas mitsel betisinin (figürünün) tanrılara karşı verdiği amansız savaşım gibi beyhude bir çaba içinde olan taraf olarak görülebilir. Buna karşın, bu mücadelenin devamlılığı tarihte olmuş ve olacaktır. Çünkü mücadelede yeneni büyük güçler olarak belli de olsa kozmik zaman boyutunda bu süreçte kısa süreli bazı bölgesel yengilerin olabilirliği bilinmektedir. Bunların yitirilmiş yapılar («dissipative structures”) olarak İlya Prigogine’in belirledği şekliyle var olduğu bilinmektedir. İşte bu dengeden uzak yengiler insanın genetik ve sosyal-kültürel bilgi patlamaları şeklinde olan sıçrayış evrelerini temsil eder ve zamanla dönemsel olarak ortaya çıkar.
Şimdi kilit sava geliyorum: Bana göre, çok yüksek bir olasılıkla entropiye karşı bu toplumsal-yengisel dönemlerden, evrelerden birinin, belki de önemli olan birinin yaşandığı bir dönemdeyiz.
Söz konusu dönemler kendilerini epistemik (bilgi kuramsal) ıraları (karakterleri) ile belli etmektedir. Bundan önceki dönemin ırası, doğa bilimleri tabanında genel anlamda fiziksel-enerjetik gereksinimlerin (gıda, barınma, üreme, korunma gibi) karşılanması için verilmiş olan bir varoluş savaşımı sonucunda kazanılmış soyut bilimsel bilgi birikiminin sağlanması şeklindeki bir etkinlik ile belirlenmiştir. Şimdilerde başlamış olduğunu varsaydığım dönemin ırası ise, toplumsal-bilişimsel tabanlı bilgi gereksiniminin yol açtığı bir sinerjik bilgi birikimi ile ortaya çıkacak, yani analitik değil de holistik anlayış ile belirlenecektir. Ve bu süreç dolayımsız ve doğrudan toplumsal örgütleniş biçimimizi kökeninden etkileyecek olan özkatalitik bir özelliğe de iye olacaktır diye düşünüyorum.
Öte yandan, bilgisel etkinlik alanı olarak da tanımlayabileceğimiz evrensel düzeyli bu yeni dizgesel oluşum, önceki gibi doğal olandan gelme karakterli değil de bireysel-toplumsal karakterde olunca zaman oku entropinin yıpratıcılığına çok daha açık bir durum sunmaktadır. Başka bir deyişle, doğa bilimlerinde göz ardı edilebilen tarihsellik etmeni, veya kısaca tarih diye ifade edebileceğimiz zamansal etkinliğin yıpratıcılığını bu durumda hiç olmadığı kadar işin içinde olduğunu hissediyor olacağız.
Hal böyle olunca, görüngüler karşısında, zamana ve duruma göre, diğer deyişle makul bir görelik çerçevesine göre hareket edilmesi gereklidir. Bu da sonuçta kaçınılmaz olarak bilimsel bilgi kazanımındaki yöntemsel seçenekler içinden en uygun olanının (yani optimum olanının) seçimi şeklinde yeni bilimsel bir yaklaşımı zorunlu kılar. Böylece, bu doğrultuda yeni bir anlayış ve yeni bir yaklaşım ile bilimsel bilgi ulamına uygun yöntemler arasından birini seçiminin yapılabileceği anlamı çıkmaktadır.
Ayrıca, bu seçimin yapılabilmesi için üst, süper, hiper veya meta diye adlandırılabilecek, özgün ilkesel kural ve ölçütleri örtük de olsa kapsayan ‘meta mantıksal bir çerçeve’nin de oluşturulması bir kaçınılmazlık olarak karşımıza dikilmektedir.
Sonuç olarak, bilimsel dünyada çoktan seçmeli yöntemlerle (saksağan usulü) iş gören bilgi kuramsal holistik bir dizgenin kullanılacağı yeni bir döneminin eşiğinde olduğumuzu söylemek son derece yerinde bir saptama olacaktır diye düşünüyorum.