Az sözcükle çok şey anlatmak olarak tanımlayabilirim şiiri. Bunun, şiiri diğer edebi türlerden ayıran önemli bir nokta olduğunu düşünüyorum. Bu, sözcüklerin gücünü de gösteriyor aynı zamanda. Ben de şiir serüvenimin en başından beri hep bunu gözettim, gözetiyorum. Okuma serüvenim bir hayli gerilere gitmesine rağmen, şiir yazma serüvenim çok yeni, dokuz yıldır şiirlerimle dergilerde görünüyorum. 2011 sonunda bu dokuz yıllık çaba, Hayâl Yayınları’ndan «Kedi Tedirginliği” adı ile kitaplaştı.
Katıldığım toplantılarda «neden şiir” sorusu çokça karşıma çıkıyor. «neden şiir” sorusunu, «neden edebiyat”, «neden sanat” diye genelleştirerek sormak gerekiyor kanımca. Sonda söylenmesi gerekenle başlayalım: Ben, insan olduğumu hatırlamak için yazıyorum şiiri, çünkü insan olduğumu hatırlamaya ihtiyacım var. Buradan geriye giderek anlatayım:
Hepimiz okula başladığımız dönemden emekli olana kadar, aşağı yukarı 40 yıllık bir serüvenin içindeyiz. Ben buna zorunluluklar, mecburiyetler dönemi diyorum. Ve bu süre, insan yaşamı için bir hayli uzun bir süre. Maruz kaldığımız mecburiyetler insanı makineye çeviriyor. O rutin tempoyu da hatırlarsak, bu böyle. İşte benim için edebiyat ve sanat burada gündeme geliyor.
Ben, bu makine durumundan kurtulmak, insan olduğumu hatırlamak için edebiyat ve sanatla uğraşıyorum. Bir sonraki güne katlanabilmek önemli. Edebiyat ve sanat bunu sağlıyor.
Yıpratıcı, hızlı bir tempo kuşatıyor hayatlarımızı. Yaşamı yavaşlatmak, o makineleşme durumunu kırabilmek için şiir yazıyorum, fotoğraf çekiyorum.
Sonuç olarak; çektiğim her fotoğraf, yazdığım her şiir, insan olduğumu hatırlatıyor. Yazdığım her şiirle ve çektiğim her fotoğrafla, makine olmaktan uzaklaşıp insan olmaya yaklaşıyorum.
Buradan giderek şunu da söyleyebiliriz; şiir yazmak bana nasıl insan olduğumu hatırlatıyorsa, yazdığım şiirlerin toplamına baktığımızda da modern dünyadan yorulan insana, insan olduğunu söyleyen ve defalarca bunu hatırlatan şiirler olduğu görülüyor. Çünkü modern dünyada insan ekranın karşısına çakılı kaldı; ağaçlara, kuşlara, çiçeklere, mevsimlere bakmayı unuttu. Ben buna «temassızlık çağı” diyorum. Hiçbir şeye temas etmeden yaşanıyor. Her şey bilgisayarla yapılır oldu; alışveriş, tanışma, kitap, gazete, dergi okuma vb. Bu büyük bir eksilmedir. Şiirlerim bir bakıma, ekranın önünden kalkın, dışarı bakın da diyor.
Şiirlerim, insanı hayata çağırıyor.
İçimden Geçen
kimi dokundu geçti
biri içimden geçti
çatılar martısızdı daha
yazdı
güzdü
kıştı
bahçenin soluğunu kesiyordu güzelliğin
duvarları yosun tutmamıştı henüz
şeytan arabaları uçuşuyordu havada
geçtin içimden
en uzun gün
en uzun geceye bağlandı
anlamın,
anlamı bozup
yeniden kurarken
taşı yontuyor
taşa kazıyordu
yolculuğun uzunuyla
kavranabilirdi belki serüven
içimden geçtin
erkenden yandı sokağın lambası
bir salıncak zincirini kopardı
akşam sefası beklemedi geceyi
biri içimden geçti
dokunup geçenlere inat
(Kedi Tedirginliği – Hayâl yayınları)