«Her şey grileşiyor ve daha da grileşecek.
Fakat bazı yerler hastalığa senin düşündüğünde daha uzun süre direnecek .
Göreceksin, burada, Sahra ‘da…” (Paul Bowles)
BATI’NIN DOĞUSU
Christopher Columbus yolculuğa çıktığında amacı Doğu’ya, Hindistan’a varmaktı. Bu gün ise Hindistan veya Çin coğrafi olarak A.B.D’nin batısında yer almalarına rağmen; dünyanın doğusunda kabul ediliyorlar. Bu ülkelerin bu şekilde konumlanması beni dünyanın neresi olduğunu sormaya teşvik ediyor. Bu konumlanış biçimleri «Orta,Doğu,Uzak Doğu” gibi bir an nereye göre «orta”, nereden «uzak” gibi sorular getiriyor aklıma. Ekonomik, iktisadi, siyasal güçler başta olmak üzere yerkürede erk neresiyse merkez orası kabul ediliyor. Oysa Edward Said’in işaret ettiği gibi «Nasıl garp belli bir yer değilse, şark da belli bir yer olmayabilir mi acaba?”
Tarihsel süreç içerisinde kendi duygularını, kimliğini, tarihini ortaya tam koyamayan Doğu’yu temsil eden Batı, O’nu sadece temsil etmekle kalmayıp, Doğu’lunun neden ve nasıl Doğu’lu olduğunu da hem Batı’ya hem de Doğu’ya gösterip benimsetmeye çalıştı. Oysa Doğu’nun, Batı’nın onun üzerine kurduğu söylemden daha büyük ve yalın bir gerçekliği var.
«Ötekileştirme” politikaları ve söylemleri çerçevesinde oryantalizm tartışmaları ne kadar yapılırsa yapılsın; oryantalist söylem, Doğu üstüne bir söylem değil de Doğu diye «bir başka yer” üzerine kurulan bir söylemin adlandırılması aslında. Bu nedenle oryantalizmi Batı’nın ürettiği bir Doğu’nun hayaletine işaret eden bir kavram olarak nitelendirmek mümkün. Bu söylem içinde Batı kendi yüzünü silmekte, dilini serbest bırakmakta ve böylelikle oluşmuş bir söylemde kendi zıttı olan ‘öteki’ni üretmektedir; yani Doğu’yu…
Batı, gerek bilimsel, gerek siyasal, gerekse edebi biçimlerle, iktisadi, siyasi, akademik, ahlaksal iktidarları ele geçirirken aslında kendini bir «merkez” olarak kurmaktadır. Sömüren- sömürülen ilişkisi, bir bakıma Batı ile Doğu’nun ilişkisidir. Ama sömürülen ona ne kadar egemen olunursa olunsun, ehlileştirilmediği sürece kendi benliğini kaybetmemiştir. Her şeyden önce elbette Doğu özünde bir düşünce ya da gerçeklikte karşılığı olmayan basitçe uydurulmuş bir fikir değildir. Kendisine ait Batı’nın onun üzerine söyleminden daha büyük yalın bir gerçekliği vardır. Doğu hem kurulmuş, kurgulanmış, hem de aynı anda yerinden oynatılmıştır. Bilginin nesnesi olduğu gibi bilgiye bir direnişle nitelenmiştir de.
Son olarak Paul Bowles’un 1949 yılında yayımlanan The Sheltering Sky (Çölde Çay) isimli eseri geliyor aklıma. 1990’da Bernardo Bertolucci’nin yönetmenliğinde beyaz perdeye de aktarılan eser insan ruhunun ıssızlığı, yalnızlığı ve yabancılaşmasına dair yazılmış en önemli eserler arasında yer almaktadır. Kadın-erkek ilişkisinin açmazlarını, aldatmanın dinamiklerini, oryantalist bakışın merkezini, yabancılaşmanın boyutlarını ve insanoğlunun varlouşsal sorunlarını ustalıkla yansıtan eserin kahramanları Amerikalı bir çift olan Kit ve Port’tur. Bu çift her nekadar birbirini sevse de zamanla hem ilişkilerine hem de birbirilerine yabancılaşmışlardır. Birlikte ama yalnız bir çift olan Kit ve Port evliliklerini kurtarmak için Batı’Dan doğu’ya uzanan bir yolculuğa çıkmaya karar verirler. Bu yolculuk için seçtikleri yer ise Afrika’dır ve Sahra Çölü’ne uzanan yolculukları onları hayatlarında bambaşka yerlere taşıyacaktır. Çölün uçsuz bucaksızlığında kendi geçmişleri ve kimliklerinden sıyrılmaları çok da kolay olmayacaktır. Bowles’un da dediği gibi «Çöl çok büyüktür, ama hiç bir şey gerçek anlamda kaybolmaz orda.”
Bu arayışların yanı sıra aynı zamanda çölün ortasında kendine acıklı bir Batı kalesi kurma çabasıdır Çölde Çay. Doğu oryantalist söylem içerisinde her zaman egzotik, örtük ve erotik bir yer olarak adledilmektedir. Aynı zamanda, pis ve tekinsizdir de. Kit ve Port’un yolculukları boyunca karşılaştıkları dar ve kirli sokaklar, sinekler bu oryantalist bakışın birer görüntüleridir de. Çölde Çay Sahra’nın sonsuz, anlaşılmaz, devinimsiz boşluğunda bütün bir Amerika-Batı uygarlığının, kadın-erkek ilişkisinin ve belki de bütün bir varoluşun sorgulanmasıdır da. Batı’nın gözüyle betimlenen Doğu’nun kargaşa, hastalık, pislikle lekelenmiş katı ve ulaşılmaz görünümleridir de.
Nükhet Münevver Tayaz
Kaynaklar: Edward Said, Şarkiyatçılık, Metis Yayınları, 2010.
Frantz Fanon, Yeyüzünün Lanetlileri, Versus Kitap Yayınları, 2011.
Paul Bowles, Çölde Çay, Ayrıntı Yayınları, 1998.