«…Amacım kendim ve başkaları için bir şeyler yapmak. Tiyatro diyorum, çünkü insancıl bir iletişim ve birbirimizi anlamamızı sağlayacak eşsiz bir yol. İşte bunun için tiyatro. (…) Bu kötü dünyayı değiştirmeyi nasıl istiyorum bilemezsin! Ve bence hala vakit var …”
Alfredo yanıtlıyor, konservatuardaki profesör kendisine sorduğunda: Niçin tiyatro? Ve «Noviembre” de bize soruyor. Neden tiyatro, neden sanat? Neden ve nasıl ? Kim ve ne için sanat? Noviembre, 2003 yılında Achero Manas yönetmenliğinde çekilmiş, İspanyol yapımı bir film. Film, baş roldeki Alfredo karakteri ve onun hikayesi üzerinden hayata, tiyatroya ve sanata dair bir çok şeyi sorgulatan çarpıcı bir film. Anateması dışında filmi çarpıcı kılan bir özelliği de Alfredo’nun dostlarıyla yapılan söyleşilerden oluşturulmuş bir belgeselmişcesine, serüvenin zaman zaman kesilip; söyleşilerle geçmişe atıflarda bulunulan görüntülerin kullanılması. Böylelikle izleyici Alfredo’nun hikayesinin iyice içine giriyor. Bu arada ufak bir hatırlatma: İspanyolca’da Noviembre, kasım anlamına geliyor.
Her şey Alfredo’nun yaşadığı ufak kasabada başlıyor. Alfredo’nun engelli bir kardeşi var, yalnızca Alfredo’nun yapıp oynattığı, can verdiği kuklalarla mutlu olabilen. Alfredo’nun hayatını değiştiren de o kuklalar aslında. Kasabasını terk edip konservatuar sınavına girmek için Madrid’e gittiğinde yanında ve elinde yalnızca kuklası var. İnandığı ve güvendiği… Sınavı kazanıyor Alfredo, küçük dünyasını bırakıp, içindeki büyük dünyayı yaşamaya gidiyor, hiçbilmediği bir şehre. Noviembre soruyor bize: Orada kendinizi gerçekleştirme olasılığı olduğu için, bildiğiniz tanıdığınız her şeyi bırakıp hiç bilmediğiniz bir dünyaya gidebilir misiniz? Siz yapabilir misiniz? Bir kuklanın elinden tutup, onun götürdüğü yere… Gidebilir misiniz?
Konservatuarın, büyük dünyasının keşfini hızlandıracak bir yer olmadığını çok geçmeden anlıyor Alfredo. Çünkü ufku sahnenin iki perdesi arasına sıkışıp kalmış hocalar tarafından eğitim adı altında öğrenciye sunulan tek şey, ezberlenmiş, basma kalıp cümleler. Yaratıcılık yok. Sorgulamak yok. Keşfetmek yok. Oysa Alfredo’nun dünyası bunlardan fazlası… Okulda aradığını bulamayan Alfredo, bir yandan derslere girip çıkıyorken, bir yandan da sokaklarda ufak gösteriler yapan arkadaşlarının sokak gösterilerine katılıyor. Bir farkla: Hiç para almadan… Çünkü Alfredo, dünyasını insanlarla paylaşmanın, satılayamacak kadar değerli olduğunu düşünüyor. Okulda, bir dersi esnasında, tartıştığı hocasının onu küçük düşürmek için sorduğu « Niçin tiyatro?” sorusu okuluyla arasındaki tüm köprüleri yıkmasına sebep oluyor. Asla unutmadığı amacını yüksek sesle tekrarlıyor Alfredo «Bu kötü dünyayı değiştirmeyi nasıl istiyorum bilemezsin! Ve bence hala vakit var …” diyor ve bir daha asla dönmemecesine terk ediyor sınıfı. Gidiyor… Ve bu sefer elinde kuklası bile yok. Noviembre bir çok soru sorduruyor bize yine: Sanat, okuldan öğrenilebilecek bir şey mi? Günümüzde okullarda sanat eğitimi adı altında ne anlatılıyor ve aslında ideal sanat eğitimi nasıl verilmeli? Teknikler ve kuramlar iyi sanatçılar olmak için gerekli mi? Yanıt evet ise bunlar belirli kalıpların içine hapsetmeden öğrencinin içindekileri keşfetmesini sağlayabilecek şekilde nasıl verilebilir? Üniversitelerde eğitimi alanlar ve verenler arasındaki denge neden bir ezen ezilen dengesizliğine dönüşüyor? Daha birçok soru sıralanabilir eğitim ve sanat ilişkisi üzerine. Ancak, Noviembre çok önemli bir soru daha soruyor bize: İçinizdeki büyük dünyaya açıldığını bildiğiniz kapının, elinizdeki tek anahtarını gözünüzü bile kırpmadan ateşe atabilir misiniz? Artık anahtar olmadığına göre, o kapıyı açmanın başka bir yolunu bulabilir misiniz? Alfredo buluyor.
Alfredo okulu terk etmeyi göze aldığında elinde hiçbir şey olmadığını zannederek yanılıyordu. Dostları, Alfredo’nun peşinden gelmişti. Çünkü Alfredo’nun içindeki dünya aynı zamanda onların dünyasıydı. Alfredo ve dostları « bağımsız” bir tiyatro kurdular. İsmi: «Noviembre”. Tam anlamıyla bağımsız bir tiyatro. Sahne yok. Olmamalı. Halkla aralarında aslında var olmayan, sahte bir kopukluğu imgelemeye çalışan bir kandırmaca zaten sahne. Perdeler yok. Olmamalı. Çünkü tiyatro iki perde arası zamana sığamayacak kadar engin. Oyun metinleri yok. Çünkü her oyun yeni bir keşif aslında içlerindeki dünyaya. Hiçbir şekilde para almak yok. Olmamalı. Tiyatro onların ruhu ve onlar ruhları satılık olanlardan değiller. Olmamalılar. Tiyatro geçinme aracı haline gelmemeli yoksa ruhlarını nasıl özgürleştirebilir? Sokaklar var oynamak için, izlemek için insanlar oldukça… Sağdan soldan toplanılmış el birliğiyle hazırlanmış, her biri ortak emek ürünü kostümler… Beraber üretmek, tüketmeden büyümek var akıllarında… Bu sebeple, sokaklarda oyunlar oynuyor Alfredo ve dostları… Kimi zaman oyun olduğu anlaşılan, kimi zaman gerçekle karıştırılan. Ancak, elbette toplumsal kurallar vardı. Uyulması gereken ilkeler, düzen… Oyunları yasaklanıyor bu sebeple. Defalarca karakolluk oluyorlar. Dekorlarına, kostümlerine el konuluyor. Yılmıyorlar hep başka yollar bulup oynamayı sürdürüyorlar. Ta ki oynadıkları bir oyun nedeniyle başları fena halde belaya girene kadar… Alfredo ve dostları sonunda davalık oluyorlar ve bırakıyorlar sokaklarda oynamayı. İçlerinde çekişmeler ve ayrılıklar doğuyor. Bir kısmı birbirinden ayrılıp başka yollara gidiyorlar.
Noviembre soruyor bize: Tiyatro, örneğin sahne, ışıklar ve perde olmaksızın tiyatro mudur gerçekten? Bu gün bizler tiyatroya giderken bizi heyecanlandıran bu imgeler olmaksızın… Sonra, Noviembre tekrar soruyor bize: Peki ya tiyatro insanlara, halka ve istisnasız herkese ulaşmadan tiyatro olabilir mi? Sokağın doğallığından beslenmeden nereye kadar yaşayabilir tiyatro? Seyirciyi edilgen kılarak, yok saymış olmuyor mu aslında? Noviembre soruyor: Sanatçı, sanatıyla mı geçinmelidir? Sanatından geçiniyorsa eğer, aslında sanatçı değil midir? Sanat bir meta olabilir mi? Ya da her şeyin metalaştığı dünyada sanatçı, sanatını satmadan, sanat yapabilecek kadar yaşamayı başarabilir mi? Sorular, sorular, sorular…
Alfredo, kardeşinin durumunun kötüleştiğini, artık kuklaların onu mutlu etmediğini öğrendikten sonra dünyayı değiştirme hayalini hatırlıyor. Geri dönmeye karar veriyor oynamaya. Dostlarıyla biraraya geliyorlar. Büyük bir plan, muhteşem bir şov akıllarındaki. Ama sokakta değil bu sefer. Aksine sahnede… Şehrin en büyük sahnelerinden birisini bir gösteri esnasında işgal etme fikri… Gerçek sanatın sesini duyurabilmek için… Gizlice seyircilerin arasına sızıyor bir kısmı, hepsi hazır ama endişeli de aynı zamanda… Alfredo baş rolde… Gösteri başladıktan az sonra, palyaço kılığı ile sahnenin tepesindeki bir salıncaktan sallanıyor. Çarpıcı sözleri, inanılmaz görüntüsü ile herkesin gözü Alfredo’ya kilitleniyor. Özellikle de o an salonda bulunan başbakanın korumalarının. Alfredo, gösterinin bir parçası olarak elindeki tabancayı sahneye doğrulttuğunda, korumalardan birinin silahından çıkan tek kurşunla vuruluyor. Salonun şaşkınlığı ve sessizliği, Alfredo’nun salıncağa takılarak aşağı sallanan cansız bedenine fon oluyor. Alfredo sallanıyor, boşlukta. Bir kukla gibi… Elinde, patlatınca içinden çiçek çıkan tabancasıyla sallanıyor Alfredo. Kurşun değil çiçek…
Filmin sonunda kulaklarda bir cümle yankılanıyor: «Sanat, içinde geleceği barındıran bir silahtır.”
Ve Noviembre soruyor bize: Sizler, dünyayı değiştirebilir misiniz gerçekten? Değişim ona olan inancınızı sarsacak kadar yavaş gerçekleşiyorken, ya kaybederseniz inancınızı değişime ve umudunuzu geleceğe dair?