Yaklaşan genel seçim öncesinde vaatler yine havada uçuşuyor. Alan müsait ne de olsa, salla sallayabildiğin kadar. Her seçimde adettendir, anketler de yapılır. Hangi parti ne kadar oy alacak, kim hangi partiye niçin oy verecek vs.
Açıkçası bunların hiçbiri beni ilgilendirmiyor. Fakat önümde iki araştırma var. Bu araştırmaların sonuçları doğru analiz edildiğinde kimin kime niçin oy vereceği de anlaşılabilir sanırım.
Sözünü ettiğim araştırmalardan ilki «Türkiye Okuma Kültürü Haritası” başlığını taşıyor. Araştırmanın amacı «Türkiye’deki okur profili ve eğilimlerinin belirlenmesi, bilgiye erişimde dolaylı veya dolaysız karşılaşılan sorunların giderilmesine ilişkin çözüm yollarının saptanması, ilgili kurum ve kişilere önerilerde bulunulması, toplumdaki kütüphane algısının belirlenmesi, halk ve çocuk kütüphanelerinde verilen hizmet kalitesinin yükseltilmesi, çeşitlendirilmesi ve geleceğe ilişkin yol haritasının belirlenmesiymiş.” Araştırma 26 ilde 6212 kişi ile gerçekleştirilmiş. İllerin seçiminde farklı sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel gelişmişlik düzeyindeki iller tercih edilmiş, kır-kent dağılımı bakımından Türkiye’yi temsil edecek bir örnekleme yapılmış. Ankete cevap verenlerin %32,65’i ilkokul mezunu, %18’i ortaokul, %24,92’si lise ve %11,86’sı da üniversite mezunu. Okuryazar olmayanlar %2,98, okuryazar olup okul bitirmemişlerin oranı ise %9,55. Yeni eğitim sistemimize göre ilk ve ortaokul mezunlarını bir arada sayarsak ilköğretim mezunu %50’lik bir oran ortaya çıkıyor. Buna okuryazar olmayanları ve okula gitmemiş okuryazarları eklediğimizde de %60’ı aşan bir oran görülüyor.
Bir diğer soruda; «ders kitabı dışında yılda kaç kitap alırsınız” diye sorulmuş. Bu soruya «hiç kitap almam” diyenlerin oranı %21,4 «beş kitaptan daha az kitap alırım” diyenlerin oranı da %43,4. Hiç kitap almayanların oranı ile yılda beş ve daha az kitap alanların oranının toplamı da %64,8.
Diğer sorular ve ayrıntılar üzerinde durmak istemiyorum. Bu iki sorunun yanıtları üzerinde biraz düşünülürse yaşadığımız tablonun anlamı da ortaya çıkar!
Tabi hal böyle olunca toplum olarak en çok gereksinim duyduğumuz «demokrasi” de kusurlu oluyor. Okumayan, araştırmayan, öğrenmeyen bir toplumun bireyleri de sabit fikirli oluyor doğal olarak.
Bu noktada gelelim ikinci araştırmamıza. Özge Kemahlıoğlu ve Fuat Keyman tarafından hazırlanan «Türkiye’de Demokrasi Algısı” araştırmasına göre (26 ilde 1512 kişi ile gerçekleştirilmiş) katılımcıların %48,5’i yargının hükümetten bağımsız olduğunu, %40,6’sı olmadığını belirtmiş. Devamında %49,9’u azınlıkların kendilerini ifade edemediğini, %42,2’si edebildiğini söylemiş. %53’ü partilerin kapatılmasını doğru bulmazken %41,9 gibi büyük bir oran parti kapatmayı onaylamış.
Katılımcıların %50,5’i Kürt kimliği ile siyaset yapan bir partinin varlığını normal karşılamazken, %14,9 dindarlarla, %10,9 laiklerle, %17,8 Kürtlerle, %11,5 Alevilerle, %15 gayrimüslimlerle, %18,5’de Romanlarla bir arada yaşamak istemiyormuş. Ayrıca %50,2’si de eşcinsellerle bir arada yaşamaya itiraz ediyormuş.
Sorular ve yanıtları benzer şekillerde uzayıp gidiyor. Hepsine burada yer vermek istemiyorum. Fakat iki araştırmanın sadece buraya almış olduğum kadarıyla sonuçlarına bakarsak hoşgörüsüz bir toplum olduğumuzu söyleyebilirim. Bunun nedeni olarak da kitap, gazete, dergi gibi kültürel kalkınmamızı doğrudan etkileyecek materyallere uzak duruşumuzu gösterebiliriz.
Hal böyleyken seçim öncesinde kim kime niçin oy veriyor, hangi parti ne kadar oy alır, kaç milletvekili çıkarır diye kafa yormaya gerek yok. Bu araştırmaların sonuçları seçimin de sonucunu gösteriyor aslında!