Değerli Dostlar,
12 Haziran’da yapılacak genel seçimlere sayılı günler kaldı.
Liderler bir mitingden diğerine koşuyor. Çıktıkları TV programlarında verdikleri görüntüden, ne denli yorgun oldukları ortada. Milletvekili adayları, seçmenle buluşmak için her fırsatı değerlendirmek peşindeler. Çarşı ve pazarlar ile sivil toplum örgütleri ve meslek odaları belli bir plan dahilinde ziyaret ediliyor. Onlar da yorgun. Her birinin 12 Haziran gününü iple çektiğini tahmin etmek zor değil.
Bu arada sokaklarda bangır bangır bağıran parti araçları dolaşıyor, seçmenin eline tutuşturulmuş on binlerce broşür yerlerde, verilen ilanlar gazete sayfaları ve panolarla duvarları işgal etmiş, cadde ve sokaklarda bizi güneşten mahrum eden parti bayrakları sallanıyor.
Ekranlar adı sanı duyulmayan bazı anket firmalarının akınına uğramış durumda. Partilerin oy oranlarıyla ilgili rakamlar havada uçuşuyor.
Medya patronları ile bazı araç sahipleri, matbaacı ve fotoğrafçılar, anket firmaları ve çok sayıda çığırtkanın cepleri dolduğu için coştukları belli de, acaba seçmende bir coşku var mı?
Benim gördüğüm yok.
Peki, neden yok?
Bu soruya verilecek en kestirme yanıt, «seçmenin vaatlere karnı tok” cümlesi olabilir.
Eğer bu önerme doğru ise, havada uçuşan çılgın vaatlere (projelere) halkımızın hiç itibar etmemesi gerekir.
13 Haziran sabahı, hep birlikte göreceğiz.
Çok partili yaşama geçildiğinden beri Türkiye, gündemi bu denli sanal ve de düzeysiz bir seçim kampanyasına tanıklık etmemiştir.
Defalarca yazdık.
Türkiye’nin gerçek gündemi: İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, hayat pahalılığı, partizanlık, kamuda toplu sözleşmeli bir çalışma yaşamının eksikliği, emeğin örgütlenmesine konulan kısıtlamalar, başta cinsiyet olmak üzere her tür ayrımcılık, ulusal iradeyi parlamentoya yansıtmayan seçim kanunu, yargıya müdahale ve cumhuriyet kazanımlarını ortadan kaldırma girişimleridir dedik.
Bu ülkenin seçim arifesinde üretilmiş çılgın projelere değil, yukarıdaki sıkıntıları çözecek aklı başında önerilere ihtiyacı var.
Birisi veya birilerinin, bazı partilere musallat ettiği kasetlere gelince, faili bilmem, bilemem. Meşgul olduğum için, komplo teorilerine ayıracak zamanım da yok. Ancak iyi bildiğim birkaç hususu sizlerle paylaşayım:
1. Bu kasetler hukuki bir gereklilik sonucu, yani bir savcının talebi veya hâkim kararıyla kaydedilmiş değil. Yani ortada bir suç var. Kasetlerin içeriği, mağdur ve yakın çevresini ilgilendirir. Bizi ilgilendiren, ilgilendirmesi gereken, hükümetin bu kayıtları yapan, servis eden ve şantaj nesnesi olarak kullanan kişi veya kişileri, bir an önce bulup yargı karşısına oturtması gereğidir.
2. Bir suç söz konusu ise ve fail ortalıkta yoksa, detektifler eylemden kimin en çok fayda sağladığına bakarlar. Bu yaklaşım ister istemez iktidar partisini işaret ediyor. Hükümet failleri bulup ortaya çıkarmadıkça, töhmet altında kalmaktan kurtulamayacaktır.
«Biz yapmadık” demek yetmez. Söz konusu kasetlerin, şu veya bu partiden ziyade, bir bütün olarak siyaset kurumunu yıprattığını unutmamak gerekir. Her partide duruşunu bozan siyasetçiler olabilir. Ancak bu durum, o partilerin savunduğu görüşleri bozup, değersiz hale getirmez.
Değerli Dostlar,
Sizlere önerim, kampanyanın gerçek gündem dışılığına bakıp, düzeysizliğine aldırış etmeden sandığa gitmenizdir.
Çünkü bu ülke bizim.