Gerçek Yayınevi, 1960’ların ikinci yarısında, «100 Soruda” üst başlığıyla on kadar kitap yayımlamıştı. 1970’lerin sonunda bu kitapların sayısı elliye dayanmış, hatta bazı kitaplar yoğun talep üzerine yeniden basılmıştı.
«Cep kitabı” denilen türden olan 100 Soruda kitaplarının, 12 Eylül darbesinden önce üniversiteli olan benim kuşağımın aydınlanmasında özel bir yeri vardır.
Murat Sarıca’nın Siyasi Düşünce Tarihi, Çetin Özek’in Türkiye’de Gerici Akımlar, Niyazi Berkes’in Türkiye İktisat Tarihi, Kemal Sülker’in Türkiye’de İşçi Hareketleri ve Korkut Boratav’ın Türkiye’de Devletçilik’i bu kitaplardan isimlerini bir çırpıda anımsayabildiklerim.
Türkiye’nin Kronik Sorunları
Hafızam beni yanıltmıyorsa, 100 Soruda kitaplarının hiçbiri demokrasiyi konu edinmemişti. Bunun nedeni demokrasinin önemsenmeyişi değil; Türkiye’nin o yıllarda pahalılık, işsizlik, yoksulluk, partizanlık, göç, çarpık kentleşme (daha doğrusu kentlileşememe) ve can güvenliği yokluğu ile boğuşuyor olmasıydı herhalde.
2010 yılındayız. Bu sorunlar çözülebildi mi?
Hayır, üstelik küreselleşme olgusu bu sorunlara yenilerini ekledi: Yöneten, planlayan, üreten ve kaynakları dağıtan kamu düzeninin terkiyle derinleşen sendikasızlaştırma, işsizleştirme, taşeronlaştırma, değer yargılarının aşındırılması, moral ve ahlaki çöküntü ile halklar ve medeniyetleri çatıştırma gibi.
İşte bu nedenle Türkiye’de her hükümetin önceliği, insanımıza kırk yıldır yaşamı dar eden bu kronik sorunları çözmek olmalıdır.
Hele demokrasinin altını sürekli çizen bir hükümet için bu cümle, sıradan bir tespit olmanın ötesinde bir değer taşımaktadır. Çünkü demokrasi karnı tok, sırtı pek insanların yaşadığı ülkelerde mümkün olabilen bir yönetim biçimidir. Açlıktan karnı guruldayıp soğuktan titreşen insanların önceliği, olası bir darbeye karşı saf tutmak, seçilmişleri vekil yerine efendi yapan yasaların düzeltilmesini ya da sivil toplumun bir parçası olmayı istemek değil; aştır, iştir, ısınmaktır; kısacası insanca yaşama arayışıdır.
Demokrat Kime Denir?
«100 Soruda Demokrasi” başlıklı kitap ne zaman yazılır bilemem ama başkaları gibi benim de Türkiye’de nasıl demokrat olunacağına ilişkin bir fikrim var. Daha anlaşılır olması bakımından maddeler halinde sıralıyorum.
1. Demokrat, Türkiye’nin kronikleşmiş ekonomik ve sosyal sorunlarını kalıcı biçimde çözecek, zenginliği ve mutluluğu tabana yayacak politikaları üretir veya destekler. İnsanımızı çağdaş sosyal yardım anlayışında uzağa düşüren; Ramazan ayında kurulan iftar çadırlarıyla hayırseverlerin, kömür ve hediye çeki dağıtımı ile valilik ve belediyenin himmetine mahkûm eden geçici ve mis gibi partizanlık kokan uygulamaları alkışlamaz, alkışlayamaz.
2. Demokrat, demokrasiyi cumhuriyetin alternatifi olarak takdim etmez, edenlerin yanında saf tutmaz. Çünkü ismi «cumhuriyet” olmasa da tüm yurttaşların tabi olduğu tek hukuk anlayışı, çağdaş demokrasinin yaşandığı ülkelerde ortak ve değişmez bir durumdur. Bazı dillerde, örneğin Yunancada, «demokrasi” ve «cumhuriyet” için aynı sözcüğün (dimokratia) kullanılması çok anlamlıdır.
Cumhuriyet esasen hukuk devleti demektir ve hukuk (samimi olmak kaydıyla her zaman iyileştirilebilir), demokrasiyi istismar etmek isteyenleri denetleyecek biricik mekanizmadır. Bu bakımdan kuvvetler ayrılığı ilkesi ve yargı bağımsızlığının korunması çok önemlidir. Aksi takdirde yargının tarafsız olması mümkün değildir. Yürütme ve yasama gibi yargının da meşruiyetini anayasadan aldığı unutulmamalıdır.
3. Demokrat, cumhuriyeti kuran kadroların milletten ve milli ve manevi değerlerden uzak olduğunu söylemez veya ima etmez. Çünkü böyle bir değerlendirme, bu kadrolarca tasfiye edilen Osmanlı rejiminin milleti ve değerleriyle barışık olduğunu ima etmektedir ki, bu durum Osmanlı tarihi konusunda katıksız bir cehalete tekabül etmektedir. Cumhuriyeti kuran kadrolar milletten uzak olsalardı, TBMM ve onun emperyalizmi kahreden ordularını var edemezlerdi.
Osmanlı rejiminin, dört bir yanının işgal edilmesini izleyip Sevr’de peşkeş çektiği vatan topraklarıyla milletin bağımsızlığı için yedi düvelle mücadele etmekten daha önemli olan milli değer hangisidir acaba? Manevi değerlere gelince, bunların en önemlisi kuşkusuz din ve etiktir.
Dağarcık Şubat’ta yazmıştım: İnönü’nün cumhurbaşkanlığı yaptığı son birkaç yıl hariç, cumhuriyeti kuran kadroların yaptığı, dini siyasetin aracı ve aleti olmaktan çıkarmaktı. Ayrıca insanımıza çalışmayı, kendisine güvenmeyi, geçmişiyle övünmeyi ve ahlaklı olmayı önermek, hangi manevi değerimizden uzaklaşmadır bilemiyorum.
4. Demokrat, seçim sandığı ile iktidar olma konumu arasına sıkıştırılmış bir demokrasi anlayışını kabul etmez, edemez. Çünkü çağdaş bir demokraside iktidar; muhalif olan her parti, kurum, kuruluş ve kişiye kulak verir. Kamu yararı ve daha adil bir yönetim için bu zaten bir gerekliliktir. Aksi halde, demokrasinin en önemli unsurlarından biri olan çoğulculuk anlayışı zedelenmektedir.
Ne yazık ki, çoğulculuk ile çoğunluk diktatoryası arasındaki çizgi, sanıldığı kadar kalın olmayabilmektedir. Bu bağlamda, milli iradeyi iktidara eşitleyen anlayış fevkalade yanlıştır. Bu anlayış, muhalefete verilen veya seçim sistemi nedeniyle mecliste hiç temsil edilemeyen milyonlarca oyun ne olduğu konusunda akılcı bir açıklama yapamamaktadır. Milli iradenin temsilcisi şu veya bu parti değil, meclistir.
5. Demokrat, demokrasinin sadece hak ve özgürlükler değil, aynı zamanda denetim ve kurallara riayet olduğunu bilir, tersi durumlarda suskun kalmaz. Denetim konusuna 2. maddede yeterince değindiğimi sanıyorum.
Kurallar konusuna gelince, öncelikle bunların çerçevesinin demokrasilerde mutlaka çizilmek zorunda olmadığını söylemek istiyorum. Örneğin İngiltere’nin hala yazılı bir anayasası yoktur. Görüleceği üzere, sadece anayasa üzerinden, hatta sivil (ne demekse! Asker olmak için üniformalı olmak gerekmez) olsa bile, demokrasi inşası mümkün değildir. Önemli olan yönetenlerin, kurallara ne ölçüde riayet ettikleridir.
Örneğin, anayasayı bir kez delmekle vaktiyle Özal’ın söylediğinin tersine, ben bir şey olur diyorum: Demokrasi olmaz. Bu bağlamda, cezaevinde veya sınırda mahkeme kurmanın demokrasiyle bağdaşır bir yönü kesinlikle bulunmamaktadır.
6. Demokrat, siyasete katılma, siyaset yapma ve temsilde adaleti kısıtlayan düzenlemelere karşı çıkar. Ön seçim şartını ve liste üzerinden tercih yapmayı içermeyen, dolayısıyla parti genel başkanını tek seçiciye dönüştüren Siyasi Partiler Kanunu ile % 10 barajı nedeniyle oyların % 45’ini mecliste temsilden alıkoyan Seçim Kanunu ivedilikle değiştirilmelidir. Siyaseti tabana yaymak, demokrasi için bir gerekliliktir. Bu bakımdan öncelikle yapılması gereken, barajın sıfırlanmasıdır.
Kürt kimliğini öne çıkaran yurttaşlarımızı, meclis dışında bırakmayı amaçlayan bu uygulama (bir işe yaramadığı görülmüştür) kuşkusuz bütünleştirici değil, ayrıştırıcıdır. Daha sonra ise ön seçim, tercihli oy ve milli bakiye usulünü, dolayısıyla Türkiye milletvekilliği getiren düzenlemeler hayata geçirilmelidir. Seçimlerde kullanılan oyun olabildiğince sandalyeleştiği bir meclisin, demokratik meşruiyeti tartışılamaz.
7. Demokrat, darbenin hiçbir türünü ve askerlerin rejim üzerindeki vesayetini kabul etmez, ancak yönetimin sivil olmasının demokrasiyi garanti etmediğini de gayet iyi bilir. Dün şu veya bu sebeple darbeye alkış tutanların, bugün demokrat olabilmesi mümkün değildir. Nitekim bunlardan hiçbirinin, örneğin çalışanların sendikalarda örgütlenmesini veya Türkiye’de toplu sözleşmeli bir çalışma düzenine geçilmesini kısıtlayan uygulamaları eleştiren bir açıklaması ne duyulmuş, ne de görülmüştür.
8. Demokrat, kürsüdeki hariç milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmaması ve milletvekillerine konuşma yasağı getirilmesi karşısında suskun kalmaz, kalamaz. Milletvekilliği dokunulmazlığı her şeyden önce, kanun önünde eşitlik ilkesini ihlâl etmekte, milletin vekillerine olan güvenini zedelemektedir. Keza milletin sesi olması gereken vekillerin, parti liderinin uyarısı veya gurup kararı alınması sonucu susturulması, insanlığın sahip olduğu en temel hak olan konuşma özgürlüğüne aykırıdır.
Maddeler bitmese de, benim yerim çoktan bitti.
Demek istediğim Türkiye’de demokrat olmak, söylediği kadar kolay değil. Ağızlara sakız yapmadan, epey düşünmek gerek.