İç siyasette AKP hegemonyasına koşut hareketlilik devam ediyor. Şifreli olduğu ortaya çıkan YGS’ye umut bağlayan gençlerin düş kırıklıkları, anayasanın ilk üç maddesinin ortadan kaldırılmasına dönük ifadelerin açıkça ortaya konularak devleti yok hükmünde kılmanın koşullarının hazırlanması gibi, çetrefilli konularla boğuşan Türkiye’de herşey alt üst durumda.
Ortadoğu’da ‘diktatörlüklerden kurtulunması’, ‘demokratik yönetim anlayışının yerleştirilmesi’, ‘dışa açılma’, ‘petrol için değil insanlık refahı için demokrasi açılımları’ gibi Sorosvari tanıdık kavram karmaşalarıyla olaylar hızla yaşanmaya devam ederken, Arap ayaklanmaları gündemdeki yerini koruyor.
Binlerce insan Batı ittifakının bombaları altında yine can verdi, yaralandı, binlercesinin yurdu işgal edildi. Bu faşist işgal politikasına Batı ittifakı «demokratik açılım” adını verdi.
Çarpık ilişkiler olarak yansıyan, kafalarımızı bulandıran, ‘acaba hangisi gerçekten muhalif’, ‘acaba hangisi gerçekten diktatoryaya hayır diyor’, ‘hangi hareket Batı’nın organisazyonu’ gibi sorular ortaya çıkıyor. Bazı rejimlerin devrilmesine atlantik ötesinden, Avrupa’dan çok büyük destek var.
Ama aynı güçler yeni dünya düzeni için vahşi politikalarını, devrilmesi istenenler kadar zorba, baskıcı bazı rejimleri daha da güçlendirmek, hatta onların eliyle aynı hak ve özgürlük talepleri için sokaklara çıkanları ezmek için kullanıyorlar.
Dünyaca ünlü spekülatör George Soros’un öncülüğünü yaptığı ve bugün de belli başlı bütün Batı ülkelerinin takip ettiği anlayış gereğince, artık dünya aynı çarklar içinde dönen bir sistemin parçası ve bu sistemi sorunsuz olarak devam ettirmekse uluslararsı hukukun en önemli görevi.
Uluslararası hukukun bu işgal yöntemi, Tunus’ta 4 Ocak’tan, Mısır’da 25 Ocak’tan itibaren halk ayaklanmasını belirledi. Ardından Libya ve son olarak Suriye’de yaşananlar, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesine oturan, Condoleezza Rice’ın «bu projeyle Türkiye dahil 22 ülkenin sınırları değişecek” açıklamasıyla tam da örtüşüyor.
Peki bu sınır değişimi, özgürlük ve demokrasi nakli Ortadoğu coğrafyasında nasıl uygulanacak? Onu da Amerikan dış siyasetinin belirleyici isimlerinden Zbigniew Brzezinski’nin 2008 yılındaki açıklamalarıyla anlamak olanaklı:
«Önceleri bir milyon kişiyi kontrol etmek, bir milyon kişiyi fiziksel olarak öldürmekten kolaydı. Bugün bir milyon kişiyi öldürmek, bir milyon kişiyi kontrol etmekten son derece kolaydır.”
Bu kadar basit, demokratik hareketlere bombalar yağdırılacak. Batı ittifakı yanında yer alan diktatörlere karşı ayaklanmış halk; yoksulluk, işsizlik, antiemperyalist bir blok kurma istenciyle bir araya getirilip, yeni bir işbirlikçi oligarşi iktidara taşınacak. Halkın talepleri normal, koşullar tamam, geriye ne kalıyor; halkın gerçek taleplerini törpüleyip (bunu halkı bombalarla yok etmek olarak okumalı) Batı ittifakının gereksinim ve çıkarlarını hakim ve esas kılmak.
Libya gibi Suriye’nin de bu halk hareketi dalgasında sürüklenmesine tanık oluyoruz. Suriye’de, ilk aşamada kışkırtıcı eylemlerle gündem belirlenmesi, ardından ordu ve siyasetin bölüneceği ve emperyalizmin kuracağı yeni iktidarın ABD, İngiltere ve Arabistan tarafından tanınarak, işgalin meşruiyetinin sağlanması planı yavaş yavaş işliyor.
Bu sürecin nasıl işletileceğine ilişkin ayrıntılar da Wikileaks’te yayımlanan ve The Washingon Post gazetesinde haber olan belgelerde yer alıyor.
Washington Post, Suriye’de yayın yapan Banada TV’nin kışkırtmaların hazırlık aşamasında 2009 Nisan ayında kuruluduğunu ve olayların başlamasıyla birlikte uydu ve internet üzerinden daha etkin bir rol oynamaya başladığını yazdı. WP, kanalın uzun vadede Beşar El Esad’ı devirmeyi hedeflediğini de belirtti.
Suriye’deki rejim karşıtlığı, «Kürt” kökenli başlayıp devam ederken, Türkiye’de de «sivil itaatsizlik” adı altında yeni ve kanlı bir oyun sahnelenmeye başlandı.
Etikten yoksun siyaset yapıldığı bu ortamda, Türkiye etnik boğuşmalara hazırlanıyor.
Amerikan ve İsrail siyaseti tarafından nüfuz altına alınmış olan Irak, Suriye ve Türkiye’deki Kürt hareketi, özerk bir yapılanmayla kuklalaştırılmış devlet projesiyle birleştirilmeye çalışılıyor.
Aydınları Silivri’ye hapsedilmiş Türkiye, geleceğini prangalarla bağlıyor. Yaşamda ve siyasette bağımsızlık duruşu törpülenerek hiçleştirilmiş ve kaynakları sömürgeleştirilmiş, halkı aydınsız bırakılarak dizilerle uyuşturulan Türkiye, emperyalizm için en elverişli konumda dizginlenmiştir.
Aydınlık bir ay dileğiyle…