Katiller ve kahramanlar

Ocak ayı geride kalırken, bir köşe yazısındaki iki cümle aklımda kalıyor: ‘Çünkü bizim en çok hafızaya ihtiyacımız var. Yaşananları sadece hatırlamaktan geçmiyor meziyet, bir daha yaşanmasın diye yeni yollara da ihtiyaç var.’
Abdi İpekçi’nin öldürüldüğü günden bu yana 32 sene geçmiş…

Abdi İpekçi


9 Ağustos 1929 doğumlu Abdi İpekçi, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Hukuk Fakültesi’ne devam etmiştir. 1943 – 1948’de yazı ve karikatürleri Kırmızı-Beyaz ve Şut adlı spor dergilerinde yayımlanan İpekçi, 1948 – 1949’da Yeni Sabah ve 1950’de de Yeni İstanbul gazetelerinde muhabirlik ve yazı işleri sekreterliği görevlerinde bulunmuştur. 1951´de İstanbul Ekspres Gazetesi’nde yazı işleri müdürlüğü yapmıştır. Milliyet gazetesinde 1954´te genel yayın müdürlüğüne başlamış, 1959´da başyazar olmuştur. Demokratik üslubu, hak ve özgürlüklerden yana tavır sergilemesi kendisinin gazetecilikte önemli ve saygıdeğer bir isim olarak anılmasının nedenleridir.
1959´da Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanlığı, 1960´ta ise Basın Şeref Divanı Sekreterliği görevlerinde bulunmuştur. 1961 – 1970 yılları arasında, TRT´de açık oturum programları düzenlemiş, 1964´te Uluslararası Basın Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyeliği´ne seçilmiştir. 1972 senesinde, Türkiye Basın Enstitüsü Başkanı olmuştur. Abdi İpekçi ayrıca, 1968´de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü´nde öğretim görevlisi olarak ders vermiştir.
1 Şubat 1979 tarihinde bir suikast sonucu hayatını kaybetmiştir. Eserlerinden bazıları: Afrika (1955), İhtilalin İçyüzü (1965), Dünyanın Dört Bucağından (1971)


Faili Meşhur

1 Şubat 2011… 32 sene önce kimliği bilinen kişiler tarafından planlanan ve işlenen bir suikastle öldürüldü değerli gazeteci-yazar. Daha sonra başka gazeteciler de öldürüldü; Uğur Mumcu öldürüldü, Hrant Dink öldürüldü… Failler kimi kez bilindi, kimi kez bulunamadı; çünkü yalnızca edebiyatta bir sanat türü değildi, tecahül-i arif. Meçhul kalan faillerin yanı sıra bir de meşhur olan failler vardı.
Abdi İpekçi suikastinin failleri de bu oranda meçhul ve çok meşhur oldular. Mehmet Ali Ağca, kendisinin bir ‘aktör’ olduğunu söyledi ama yönetmenler ortaya çıkmadı. İdama mahkum edilen Ağca’nın cezası önce 10 yıl hapse çevrildi, iki ayrı gasp ve soygun suçundan 7 yıl 2 ay daha hapis cezasının ardından Ocak 2006’da serbest bırakıldı; ardından Yargıtay’ın tahliye kararını bozmasıyla Ocak 2006’da tekrar tutuklandı. Geçtiğimiz sene 18 Ocak 2010’da tahliye oldu.
Davullar zurnalarla karşılandı, kapısında bir gazeteci ordusu vardı. Tahliyenin ardından ilk gecesini çok pahalı bir otelde geçirdi. Benzer ‘kahraman’ların siyasi partilerde boy gösterdikleri; resmi görevlilerin onlarla fotoğraf çektirdiği, düğünlerde karşılıklı eğlendiği görüntüleri gözlerimize yabancı olmadığından; bir kez daha üzülerek seyrettik bu olanı…
Anlattıklarını aslında bilmeyen yoktu; ama -haddi olmadan- hatırlatmakta fayda olduğunu düşündü bu satırların yazarı. Haksız davalarda sindirilmeye çalışılırken ilkelerinden taviz vermeyen, bildiklerini söylemekten vazgeçmeyen düşünürler, gazeteciler, aydınlar yalnız bırakılmasın diye… Yeni suikastler olmasın, katiller kahraman olmasın diye; çünkü hak ettiği değeri bulduğunda herkes ve hak ettiği tepkiyi aldığında her haksızlık, zalim zulmetmeden önce bir kez daha düşünmek zorunda kalacak diye…

Bunları da sevebilirsiniz