Yazarları, yöneticileri arasında, 2002 AKP’sinin arkasında saf tutmuş, yerli, yabancı, yabancı destekli ama yerli görünümlü, tarikat-sermaye-yetmez ama evetçi koalisyonunun sözcülüğünü yapmış çok sayıda kişinin bulunduğu, çizgisi malum, Karen Fogg gazetecilerini hatırlatır şekilde birçoğu fondaş internet medyasının, 140Journos’un yapmış olduğu “Adnan” belgeseliyle ilgili olarak takındıkları tutum tam da kendilerinden beklendiği gibi oldu.
Söz konusu medyada, konunun öznesi olan Oktarcılarla ilgili olarak neredeyse tek bir olumsuz yorum yer almazken, hedeflerinde, anılan belgeseli yapan 140Journos yer aldı. Söz konusu belgeseli, “dizi” diye niteleyerek ve “Adnan Oktar’ın emniyet, siyaset ve yargı içinde nasıl kollandığı yok! “Tek suçlu yaşamını işkenceyle mücadeleye adayan Şebnem Korur Fincancı gibi gösterilmiş; yanındayız!” diyerek, saygın bir “insan hakları savunucusu olduğunu ifade ettikleri -birçok kişi ise farklı düşünüyor- Şebnem Korur Fincanı’nın haksızlığa uğradığını iddia ederek aşağılamaya çalışan söz konusu medya ve omurilikten refleksli “yazarları”, olayın özünü oluşturan Adnan Oktar suç örgütü ve siyasi destekçilerini ise görmezden geldiler. Belgeselle gündeme getirilen gerçekleri yok saymayı tercih ettiler, dizide eksik olduğunu söyledikleri şeyler konusunda ise her nasılsa yine tek söz etmediler.
Söz konusu medyada bu haberleri yapıp, yorumları yazanlar, söz konusu belgeseli izledi mi bilmiyorum. Bildiğim, söz konusu belgeselde, Adnan Oktar suç örgütü ile şu ya da bu şekilde teması olduğu belirtilen tek kişinin Prof. Dr. Fincancı olmadığı. Belgeselde, şimdilerde adı DEM olan bölücü partinin milletvekili Gergerilioğlu, laiklik karşıtı Yeniden Refah Partisinin Genel Başkanı Fatih Erbakan, maalesef bu memlekette İçişleri Bakanlığı da yapmış olan Oğuzhan Asiltürk gibi pek çok “ünlü şahsiyetin”, benzer şekilde adı geçti ama her nasılsa bu kişiler, belgeseli “dizi” diyerek “eleştiren” koronun dikkatini çekmedi.
Bu durumda akla gelen soru şu, belgeselde adı geçen, şu ya da bu şekilde suç örgütü ile ilişkisi olduğu ifade edilen çok sayıda kişi varken, belgesele karşı çıkanlar, niçin belgeselde tek ismi geçen kişi, Fincancıymış gibi davranıyor, öyle bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Niçin, görgü tanıklarına dayalı ifadelere, mahkeme tutanaklarına dayanarak yapılan belgesel, Fincancı ismi üzerinden değersizleştirmeye çalışıyor?
Bu sorunun yanıtı için bakılması gerek ilk şey, tepki gösterenlerin kimler olduğu. Tepki gösterenlerin kimler olduğu, geçmişte ve bugün neyi, neleri söyledikleri, yaptıkları, savundukları görüldüğünde, tepki vermemelerinin gerekçesi de ortaya çıkıyor aslında. Ortak özellikleri, kurulduğu günden itibaren, Kumpas Davalarının rezilliğinin ortaya dökülüp, açılım politikalarının son bulduğu döneme kadar -arada sırada, “tarafsız gazeteciliğin” gereği olarak suya sabuna dokunmaksızın eleştirir gibi yapsalar da-, ABD, AB, uluslararası sermaye ve “yerli” yandaşları ile birlikte ülkeye demokrasi getireceğini söyledikleri AKP’nin inançlı/militan destekçileri olmaları.
O zaman bakılması gereken şey, siyaseten aktif destekçisi oldukları o dönemde neler olduğu. Adnan Oktar ve ekibinin de bağlantılı olduğu, mahkeme kayıtlarıyla, tanık açıklamaları ile ortaya konmuş olan FETÖ’nün devleti ele geçirme operasyonları, kumpas davaları, ulusal varlıkların babalar gibi satılması, ulusal ekonominin bütünüyle küresel para babalarının manipülasyon alanı haline getirilmesi, laikliğin sulandırılıp, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin “Yes be Annem” denilerek peşkeş çekilmeye çalışılması, Öcalan gibi, binlerce masumun katili olan bir kişinin “demokrasi kahramanı” olarak alkışlanması, laikliği savunanların “laikçi” denilerek aşağılanması, tarikatların sivil toplum denilerek meşrulaştırılması, ülke elden gidiyor diyenlerin komploculukla, paranoyaklıkla suçlanması. Hepsini saymak mümkün olmasa da, hemen akla gelenler bunlar.
Konumuz açısından önemli bir diğer husus, söz konusu yazarçizer takımı ve medya gurubunun bir diğer ortak özelliği. Yani, Açılım Politikalarının sekteye uğradığı 2012 yılından itibaren başlayan süreçte -şüphesiz ki Baykal’a yönelik kaset kumpasıyla CHP’de yaşanan değişimin de destekleyici etkisiyle-, neredeyse yüz seksen derece dönerek ve sözde muhalif medyanın “itibarlı” koltuklarına oturarak, AKP karşıtı cephenin neredeyse sözcülüğüne soyunmuş olmaları.
Dolayısıyla, konunun ya da çıkarılan yaygaranın, söz konusu belgeselin niteliğiyle ya da Şebnem Korur Fincancı’ya destek olunması ile ilgili olmadığını, Adnan Oktar’la ilgili konuların gündeme gelmesinin, şimdilerde unutmak istedikleri, hatırlanmasını istemedikleri, kendilerinin de aktif sorumlusu oldukları bir dönemi hatırlattığı, hatırlanmasına neden olduğu için söz konusu kişileri ve “medyayı” rahatsız ettiğini söylemek mümkün.
Hal böyle olunca, bir kez daha, geçmişte hep yaptıkları, dolayısıyla en iyi bildikleri şeyi yapıyorlar. Koro halinde yaygara çıkararak, kendilerini deşifre eden bu belgeseli kamuoyu nezdinde değersizleştirmeye çalışıyorlar.