Tam Yol Karadeniz’e

Mondros Mütarekesi’nin ardından, on binlerce Mehmetçik, yurdun dört bir yanında perişan halde, evine dönme telaşındaydı. Galip Devletler, onların vapura binmelerine, trenlerle taşınmalarına izin vermiyordu. Parasız ve aç Mehmetler, sokaklarda çaresizlik içinde bekleşiyordu.

Genel durumu bir fırsat olarak gören Rum çeteleri harekete geçmiş, Türkleri sindirmeye başlamıştı. İstanbul’daki İngilizler, Samsun ve çevresinde, Ermeni ve Rum çetelerine direniş gösteren Türklerden rahatsızdı. Bölgede asayişin temin edilmesi ve silahların toplanması için Osmanlı hükümetinden girişimde bulunması istendi. Bahane olarak da terhis edilmiş olan çaresizlikten evine dönememiş bulunan on binlerce askerin tehdit oluşturduğu öne sürüldü.

Hükümet ise dağıtılan ordulara yeni bir şekil vermek için müfettişlikler kurmayı tasarlıyordu. İngilizlerin şikayetlerini önleme çabası ile müfettişlik tasarısı örtüşmüş oldu.

Mustafa Kemal Paşa, daha cepheden döndüğü ilk gün İstanbul’a geldiğine pişman olmuştu:

-İstanbul’a hiç gelmemeliydim.

Çünkü düşman gemilerinin demirlediğini görmüş, top namlularının gölgesinde kurtuluşu aramanın nafile olduğunu anlamıştı. Aylardır, harekete geçmenin yollarını arıyor, Anadolu’da bir teşkilat yapmak için uğraşıyordu. İşte beklediği fırsat tam zamanında doğdu.

Hükümetin gözünde, Dünya Savaşı’nın en parlak komutanlarından olan Mustafa Kemal Paşa, Samsun’daki asayiş sorununu çözecek en uygun isimdi.

Memleket 3 asayiş bölgesine bölündü. Her bölgeye bir müfettiş atandı. İşte Mustafa Kemal Paşa da 9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirildi. Harbiye nazırı bu görevi ona bildirdiğinde, ne denli heyecanlandığını yıllar sonra şöyle anlatacaktı:

Ne âlâ şey… Ben o gün, bütün bunları bilmiyordum. Talih bana öyle müsait şartlar hazırlamış ki kendimi onların kucağında hissettiğim zaman ne kadar bahtiyarlık duydum, tarif edemem. Nezaretten çıkarken heyecanımdan dudaklarımı ısırdığımı hatırlıyorum. Kafes açılmış, önünde geniş bir âlem, kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş gibi idim.”

Mustafa Kemal, yetkili makamlardaki arkadaşlarıyla görüşüp, görev ve yetkilerini genişletmeyi dahi başarmıştı.

9 Mayıs’ta, görev ve yetkilerini içeren resmi belgeyi neredeyse kendi yazdı. Harbiye Nazırlığı’ndaki arkadaşları ile yazıya küçük dokunuşlar yaptı. Kaleme alınan müsvedde Nazır Şakir Paşa’ya götürüldü. Harbiye nazırı imzalamayacağını fakat mührünü basacağını belirtti. Genelkurmay 2. Başkanı Kazım Bey, yazıyı kaleme aldığı masasına döndüğünde, elinde temize çekilecek kağıt ve Şakir Paşa’nın mührü vardı. Mustafa Kemal derhal fırsatı değerlendirerek, yeni görevine ilişkin yetkilerine bir yenisini ekletti. Böylece, askeri ve mülki yetkileriyle, Anadolu’nun büyük kısmına emir verebilecek bir müfettişlik ortaya çıkmış oldu.

Günler sonra bakanlar kurulunda okunan ve onaylanan belgenin üzerinde, “yola çıkmakta acele buyurulması rica olunur” ibaresi yer alıyordu.

Sivas, Van, Erzurum ve Trabzon vilayetleri ile Samsun Sancağı’nda geniş yetkileri vardı. Asayiş ve istikrarı sağlaması isteniyordu. Diyarbakır, Elazığ, Bitlis ile Ankara ve Kastamonu havalisi de emri altındaydı.

Mustafa Kemal, 13 Mayıs’ta, maiyetindekiler için istediği 3 aylık tahsisatın verilmediğini, istediği 2 otomobilin de temin edilmediğini yetkililere yazıyordu.

Aynı gün 3 bin lira tutarında avans verileceği kaydedildi.

14 Mayıs’ta, Sadrazam Damat Ferit’in evindeki görüşme de tarihe geçecekti. Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa ile Mustafa Kemal Paşa, sadrazama, ordu müfettişliği hakkında bilgi verdiler. Masa başında, harita üzerindeki açıklamanın ardından, Cevat ve Mustafa Kemal Paşalar yalıdan ayrıldılar. İki asker, Çanakkale’den silah arkadaşıydı. Boğazları korumakla görevli olan Cevat Paşa, Müstahkem Mevki komutanıydı. Hatta 18 Mart 1915 sabahı, 19. Tümen komutanı olan Yarbay Mustafa Kemal, ona Seddülbahir’deki savunma tertibatını anlatırken, boğaza giren düşman donanmasının bombardımanı altında kalmışlardı. Onun askerlik yeteneklerini ve keskin zekasını pek iyi bilen Cevat Paşa, Mustafa Kemal’in koluna girip, usulca sordu:

Bir şey mi yapacaksın, Kemal?

-Evet, paşam. Bir şey yapacağım.

-Allah muvaffak etsin…

-Muvaffak olacağız paşam.

Ertesi gün Mustafa Kemal Paşa, padişaha veda ziyaretine gitti. O ünlü diyalog bu görüşmenin eseridir. Vahdettin, “paşa, paşa; şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba geçmiştir. Bunları unutun. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden önemlidir. Devleti kurtarabilirsin demişti.

Ancak onun kurtuluştan ümidi, İngilizlerin isteklerini yerine getirmesi, onların kızdırılmamasıydı.

Yola çıkmadan önce Fevzi ve Cevat paşalarla vedalaşmaya giden Mustafa Kemal, Genelkurmay Başkanlığı’na atanmış olan Cevad Paşa’dan, özel bir şifre istedi. Sonra da Ulukışla’da bekletilen 20. Kolordunun Ankara’ya yürütülmesini emretmesini. Bu emir, aslında vatan savunmasını başlatan ilk manevraydı. Daha yola çıkmadan, savunma planını hazırlamıştı…

Bir akşam karanlığında da bir başka arkadaşını ziyarete gitti. Süleymaniye semtindeki evinde ziyaret ettiği İsmet Bey ile de Şişli’deki evde Anadolu konusunu görüşmüş, ona hangi yollardan gitmenin mümkün olduğunu sormuştu. İşte bu ziyaret o yolculuğun habercisiydi.

-Ben yerleşinceye kadar sen de bana yardım edeceksin. Ve iş başladığı vakit yanıma geleceksin…

Bir başka ziyaretini ise o dönemin ünlü hapishanesi olan Bekirağa bölüğüne yaptı. Fethi bey başta olmak üzere İngilizler tarafından tutuklanan yakın arkadaşlarıyla vedalaşmak istiyordu. Hapishane müdürü Ali Bey, savaş günlerinden tanıdığı bir eski askerdi. Mustafa Kemal’i heyecanla karşıladı:

-Paşam haber aldık, Anadolu’ya gidiyormuşsunuz. Ne vakit emrederseniz, tutuklulardan istediklerinizi yanıma alıp size geleceğim.

Mustafa Kemal, ayağa kalkıp Ali beyin elinden tuttu,”bana muvaffakiyetimin ilk müjdesini veriyorsunuz, teşekkür ederim “ dedi.

Birkaç gün sonra yakınlarına, sevdiklerine ve sırdaşlarına, “gidiyorum “ dedi. Bilinmeze giden bir yolcu gibi değilse de hazindi hasta anasıyla vedalaşması…

16 Mayıs sabahı, belki de vapurun yolda batırılması ihtimali akıllardaydı.

TAM YOL KARADENİZ’E

Bandırma isimli vapur, Kızkulesi açıklarındaki aramadan sonra, demir aldı. Mustafa Kemal , “Bütün süratinle Karadeniz’e” diyerek emir verdi.

Boğazda yol alırken, Paşa gözleri yaşararak İstanbul’a baktı. Vapurda silah arayan İngiliz askerlerini düşünerek, “gafiller dedi “ kendi kendine; “ biz oraya silah değil ideallerimizi götürüyoruz…”

Boğazdan çıkarken müthiş bir fırtına koptu. Ya fırtınadan ya da bir İngiliz gemisinin atacağı torpidodan ötürü batma tehlikesi vardı. Kıyıya en yakın mesafeyi koruyarak, yol aldılar.

Vapurda maiyetindeki 18 subay bulunuyordu. Erat ile birlikte 70’e yakın yolcu vardı. Bandırma’nın ambarındaki 18 atı Refet Bey temin etmişti. İlginçtir, Albay Refet Bey, Şişli’deki evde kendisini ziyaret ettiğinde, Mustafa Kemal Paşa ona, “eğer atına binip Anadolu içlerine gitmek istersen, bir gün senin bu arzunu tatmin ederim “ demişti.

Sarışın Kurt, yanında bir avuç kurmay ile Anadolu’yu kurtarmaya gidiyordu.

Mahvolmuş bir milleti ayağa kaldırmaya, çelikten bir ordu hayalini gerçekleştirmeye …

Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919‟da, Pazartesi günü sabah 7 sularında Samsun‟a çıktı. Bandırma vapuruna yanaşan küçük bir motorla…

SAMSUN

Yerel yöneticiler İstanbul’dan gelen bu askeri heyet için Mıntıka Palas otelini ayarlamıştı. Ancak, bu otelde neredeyse hiç eşya yoktu. Yöredeki memurların evlerinden derlenen yatak ve yorganlarla döşenip, oturacak hale getirildi Mıntıka Palas.

O sırada Samsun İngiliz askerlerinin kontrolü altındaydı. Rum çetecileri onlardan güç alıyor, neredeyse elini kolunu sallayarak kentte dolaşıyordu.

Paşa, otele yerleştikten kısa bir süre sonra, emir eri Halit, telaş içinde yanına vardı. Limana bir İngiliz torpidosu girdiğini haber verdi. Anlaşılan, İstanbul’dayken alınan istihbarat doğruydu. Fırtınalı havadan çekinen İngilizler, Bandırma gemisini takip edememişti…

TÜRK ORDUSUNUN İLK ASKERİ

Askerlikçe alınması gereken tedbirleri yerine getirdikten sonra, Paşa belediye reisini ziyarete gitti. Yolda, perişan bir asker gördü. Partal giysisi, neredeyse çıplak ayağı ile gözyaşlarına boğulmuş bir çaresiz neferdi. O günlerde, ateşkes gereği terhis edilen ve evine dönecek parası olmayan binlerce Mehmetçikten biriydi. Paşa ona seslendi:

-Çocuk, sen niye ağlıyorsun ?

Başını kaldırıp ona bakınca birden şaşıran asker, Çanakkale kahramanını tanıdı.

-Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis etti. Silahımızı aldılar. Şimdi ben memleketimize giren düşmanı nasıl vuracağım?

Paşa, yaveri Cevad Abbas’a döndü:

-Karargaha döndüğümüzde Binbaşıya söyle, bu çocuğu silahlandırsınlar. Bu bizim yeni ordumuzun ilk askeridir.

Bunları da sevebilirsiniz