Truva’nın İntikamı

Çanakkale Neden Kurtuluş Savaşı’nın Önsözüdür?

Efsaneye göre Çanakkale Boğazı’nın Anadolu kıyısında efsanevi Truva surlarının önünde, yıllarca süren bir savaş yapıldı. Mazlum Anadolu’ya hücum eden Batılı müttefiklerin başında Kral Agememnon kılıç sallıyor, zalim askerlerine komuta ediyordu. İstilacılar tüm kudretleriyle saldırıyor, ancak yıllar geçse de insanüstü gayret gösteren Truva yiğitlerine diz çöktüremiyordu.

Truva savaşının kesin bir galibi var mıydı, tartışılır. Fakat 1. Dünya Savaşı’nın galipleri, tartışmasız üstünlüklerini mütarekeye yansıtmakta kararlıydı.

İstanbul’daki yetkililer, ateşkes konusunda aracılık etmesi için tutsak bir İngiliz generaline başvurdu. Townshend, meşhur Kut savunmasını yapmış; sonunda Osmanlı’ya esir düşmüştü.

Büyükada ve Heybelida günlerinde esaret hayatından hiç de şikâyetçi olmayan İngiliz generali, hasım taraflar arasında bağlantı kurmayı başarmıştı. Ancak silah bırakışması için imza atmak üzere, sıra dışı bir mekân tasarlanmıştı.

Mütareke, Limni adasının bir limanı olan Mondros’ta demirlemiş olan bir zırhlı gemide imzalandı. Bilin bakalım o geminin ismi neydi? Evet, Agememnon! Ne ilginç bir tesadüf değil mi?

Aslında o savaş gemisi, büyük harbin başlarında 1914 yılında, Çanakkale Boğazı’nı zorlamaya girişen İtilaf Devletleri filosunun önemli bir parçasıydı. Hatta 1915 yılının Mart ayındaki o büyük saldırışta da boyunun ölçüsünü almış, yaralanıp savaş dışı kalmıştı. Tarihin cilvesi demek doğru olur mu bilinmez, ama Çanakkale’de İngilizlere kan kusturan Osmanlı, kendi tarihinin son savaşını bitiren mütarekeyi Agememnon isimli savaş gemisinde imzaladı. Batı, galibiyetini simgesel bir ismin üzerinden tarihe naklediyordu.

Dünya Savaşı’nın başında İngilizler, Çanakkale’de acı bir şamar yemişti. Savaşın izlerini taşıyan bir İngiliz savaş gemisinde imzalanan silah bırakışma anlaşması ile şimdi de Türklerin başı öne eğiliyordu.

Oysa Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı tarihten yaklaşık 3 buçuk yıl önce, bir kahraman tarih sahnesine çıkmış; istilaya gelenleri durdurup, onların bütün planlarını alt üst etmişti. Hem de birkaç kere.

O büyük askerin ismi Mustafa Kemal’di. İstanbul’u ilk kez kurtardığı gün, yani 25 Nisan 1915 sabahı tarih sahnesine çıkmıştı. Çanakkale Kara Savaşlarının başladığı gün, Arıburnu kumsalına çıkarma yapan düşman askerlerinin, yarımadanın en kritik noktası olan Kocaçimen Tepesini ele geçirmek istediklerini sezmişti. İhtiyat kuvvetlerine komuta etmesine rağmen, inisiyatif alarak harekete geçti. Sonradan sancağına madalyalar takılacak olan 57. Alay’ı yanına alarak düşmanı karşılamaya gitti. Askerlerine bir dinlenme molası verdiği sırada, durumu yakından görmek üzere, top mermilerin patladığı ileri hatlara yanaştı. O sırada, geri çekilmekte olan bir grup Türk askeri gördü. Cephaneleri bittiği için mevzilerini terk etmiş, adeta kaçıyorlardı.

Efendim, düşman !

-Düşmandan kaçılmaz! Cephaneniz yoksa, süngünüz var. Süngü tak, yere yat!

İşte o emri verdiği anda belki de savaş kazanılmıştı. Zira az evvel kaçan askerlerin birden durup siper aldığını gören Anzak askerleri de durmuş, onlar da siper almış vaziyette beklemeye koyulmuştu. Bu sırada, geriden yetişen 57. Alay’ın öncü birlikleri, çarpışma hattına girdi. Mustafa Kemal onlara, “ Ben size taarruz etmeyi değil, ölmeyi emrediyorum. Biz ölene kadar geçecek sürede yerimize başka kuvvetler geçecektir.”dedi. Bu emir üzerine yapılan süngü hücumu ile neredeyse tepeyi zapt edecek olan düşman geri püskürtüldü. İlginçtir, bu kırılma anında, bir manga ANZAK askeri, hakim bir tepeye varmış, boğazın sularını görmüştü. Ancak onlara takviye gitmeyince, bulundukları yerde tutunamayacaklarından geri döndüler. Öte yandan Conkbayırı da düşmandan evvel Mehmetçik tarafından tutuldu.

Bu Mustafa Kemal’in, Çanakkale’yi ve dolayısıyla İstanbul’u ilk kurtarışıydı.Tarihin akışı değişmeye başlamıştı.

Arıburnu cephesinde nice kanlı savaşlar yaşandı.

Aylar sonra Anafartalar çıkarması yapıldı. İtilaf Devletleri bu çıkarm aile Seddülbahir ve Arıburnu bölgesinde yerleşmiş olan Türk Ordusu’nun arkasını kesmeyi tasarlıyordu. Bu durumda geriden takviye ve cephane gelemez, Çanakkale savunmacıları tutsak düşerdi. Cephede tekrar buhran başlamıştı. Conkbayırı elden çıkmak üzereydi. Kaderin Adamı bir kez daha sahneye çıktı. Artık Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal, ordunun son ümidiydi. Mareşal Liman Von Sanders, kurmay başkanı Albay Kazım vasıtasıyla Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal’i telefon başına çağırdı, vaziyeti nasıl gördüğünü sordu. “Kendisine Conkbayırı vaziyetinin nezaketini izah ettim ve durumu düzeltmek için bir an daha kaldığını ve bu fırsatın kaçırılması halinde felaketin pek muhtemel olduğunu söyledim. Genel tedbirlerle sevk ve yönetimi birleştirmek gerekliydi.”

Ordu kurmay başkanı, “ Çare kalmadı mı? ” diye sordu.

-Bütün mevcut kuvvetlerin emrime verilmesinden başka çare kalmadı.”

-Çok gelmez mi” -“ Az bile gelir!

Aynı gün geç saatlerde, 5. Ordu’dan gelen emirde, Albay Mustafa Kemal’in Anafartalar Grubu Komutanlığı’nı üstlenmek için Çamlıtekke’ye hareketi isteniyor, ertesi gün şafakla birlikte taarruz etmesi gerektiği bildiriliyordu.

Günlerce süre uykusuzluğa rağmen, yeni üstlendiği görevi başarıyla yerine getiren Mustafa Kemal, sayıca üstün olan düşmanı şiddetli bir taarruz ile çıkarma noktasına kadar püskürttü.

9 Ağustos’ta kazanılan Anafartalar muharebelerindeki başarı, tehlikenin geçmesi için yeterli değildi. Conkbayırı sırtlarını tutan Yeni Zelanda birliklerinin de sökülüp atılması gerekiyordu.

Çanakkale Muharebeleri’nin dönüm noktalarından birisi de 10 Ağustos tarihi olacaktı.

Mehmetçik 10 Ağustos 1915 sabahı, süngü hücumuna kalkacaktı. Geceden birer tas sıcak çorba dağıtıldı Mehmetçiğe. Birlikler sıraya sokulup siperlerde yerini aldığında, en önde Anafartalar Grup Kumandanı Mustafa Kemal vardı:

Siz hiç acele etmeyin. Ben bu kırbacımla işaret edince hep beraber karşı siperlere atılacağız.

Şafak sökerken çelikten bir süngü ormanıydı, tepelerden aşağı sel gibi akan. Kaçamayan düşman askerleri süngülerin hedefi oluyor, Mehmetçiğin içinde hızını alamayıp uçurumdan düşenler görülüyordu.

Türk taarruzu başlayınca imdat isteyerek geri çekilmeye başladı ANZAK askerleri. Gemiler ve karadaki toplar gürlemeye başladı bu kez.

Mustafa Kemal, zafere koşan aslanlarını izliyordu dürbünüyle. O sırada bir top mermisi havada ıslık çalıp, yakınlarında bir yerde patladı. İçinden çıkan binlerce demir parçadan biri gelip göğsüne çarptı. Bir an sendeledi. Yanındaki emir subayının yüzü kirece kesti. Komutan vurulmuştu. En sevilen komutan hem de…

Mustafa Kemal, elini sağ göğsünün üzerindeki cebine götürdü, oradaki saatin parçalanmış olduğunu gördü. Neyse ki, şarapnel denilen parça vücuduna saplanmamıştı. Yanındaki genç subay, savaşta öldürülen bir İngiliz askerinden alınan kol saatini çıkarıp, Mustafa Kemal’e verdi.

10 Ağustos sabahı yapılan süngü hücumu büyük bir zafer getirmişti. Düşman askerleri bir daha asla, püskürtüldükleri hattan ileri geçemedi.

Conkbayırı Zaferi aynı zamanda İstanbul’un 2. kez kurtarılışı anlamına geliyordu.

Akşam olduğunda muzaffer komutan, bir çadırda, savaşın seyrini Mareşal Liman Von Sanders’e anlatıyordu. Zaferin anısı olarak, parçalanan saatini Von Sanders’e hediye etti. Alman Komutan da kendi aile armasını taşıyan bir saati Mustafa Kemal’e. Ancak Mustafa Kemal’in savaş sırasında bileğine taktığı o saat 1922 yılının Temmuz ayına kadar onda duracaktı…

Yılın sonuna doğru Anafartalar Kahramanı, sağlık sorunları nedeniyle cepheden ayrıldı.

İngilizler ve müttefikleri, Çanakkale’yi geçemeyeceklerini anlayıp da Gelibolu yarımadasından sıvışıp gittiklerinde, Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal, kurmay başkanı İzzettin’e ( Çalışlar), “ Nihayet Truva’nın İntikamını aldık” diye yazdı.

River Clyde isimli kömür gemisinin Truva Atı hilesi olarak kullanılması da işe yaramamıştı, Agememnon isminin sihri de. Mazlum Anadolu’nun savunmacısı olan Mehmetçik, binlerce yıl önceki bir başka mazlum olan Hektor’un intikamını almıştı.

Çanakkale Zaferi tarihin akışını değiştirmekle kalmayacak, istiklal Harbi’nin de önsüzü olacaktı. Nasıl mı?

Bu zafer nedeniyle dünya savaşı İngilizlere göre en az 2 yıl uzamıştı. Bu arada Rusya’da çarlık yıkılmış, Bolşevikler iktidara yerleşmişti. Osmanlı ise Dünya Savaşı’nın ardından o meşum mütarekeye imza atmış ve yer yer işgal edilmişti.

İşgale ve esarete isyan eden Anafartalar Kahramanı, Milli mücadeleyi başlattıktan yaklaşık 1 yıl sonra Ankara’da Milli Meclis toplanıyor, milli irade egemenliği ele alıyordu.

O yokluk günlerinde en önemli dış yardım ise Bolşevik Rusya’dan temin ediliyordu. Yani Büyük Önder, 1915 yılında tarihin akışını değiştirerek, Çanakkale’de ektiğini İstiklal Harbi sırasında biçiyordu. Bir başka ifade ile Çanakkale’nin etkisiyle Rusya’da çarlığın yıkılması çabuklaşıyor, iktidarı ele geçiren Bolşevikler de anti emperyalist mücadelede Anadolu hükümetine para ve silah yardımında bulunuyordu.

İç isyanları bastırıp düzenli ordu teşkilatını kuran Ankara hükümeti 1921’de Sakarya Zaferi’ni kazanırken biraz da Rusya’dan temin edilen silah ve mühimmata dayanıyordu.

1922 yazına gelindiğinde ise halen dünya savaşını bitiren barış anlaşması imzalanamamış, gözler Anadolu’ya çevrilmişti. Bu kez mütareke teklif etme niyetini taşıyanlar batılılardı. Çünkü, Türklerin ani bir baskınla Yunan kıtalarını ezmeleri onları zor durumda bırakabilirdi.

İngiltere’de hükümete muhalif kanatta bulunan General Townshend, resmi olmayan bir sıfatla Mustafa Kemal ile görüşmek istedi. Hani şu Mondros’ta imzalanacak silah bırakışması için aracılık yapan general.

Konya’daki görüşmede bu kez Townshend sulh konusunu dile getirdi.

O görüşmeyi sonradan anlatan İngiliz generali, “ Onca devlet reisi ve mühürdarla görüştüm, bu geceki kadar ezildiğimi hatırlamıyorum. Mustafa Kemal’de büyük bir ruh kuvvetinin esrarı var” diyordu.

Ertesi gün akşam yemeğinde tekrar buluştular. Vedalaşırken Mustafa Kemal, misafirine elindeki kırmızı mercan tespihi hediye etti. Yemeğin sonuna doğru kolundaki saati çıkarıp İngiliz generale uzattı:

Bu saati bana Anafartalar’da bir Türk askeri, ölen bir İngiliz subayının kolundan çıkardığını söyleyerek verdi. Saatin arkasında, subayın künyesi yazılıdır. Ben arattım, ancak bulamadım. İngiltere’ye döndüğünüz zaman ailesini bulur ve saati verirseniz çok memnun olurum…”

Hatırladınız mı o saati?

Başkomutan, mütareke konusuna bizzat kahramanı olduğu bir tarihi gerçeğin simgesel hatırasıyla cevap veriyordu. Çanakkale’de İngilizleri yüz geri eden Mustafa Kemal’i, Yunanlıları denize dökmekten kim alıkoyabilirdi?

Bunları da sevebilirsiniz