Deprem Sonrasında Mart Ayı Afeti ve Mart Zelzeleleri

Deprem sonrası aynı bölgenin önemli bir kentinde bu sefer başka bir afeti gördük, ama bu doğal afet olmakla birlikte, hazırlanan şartların mümkün kıldığı bir kent kâbusu.

Şanlıurfa, dünyanın her yerindeki kentlerde olabilecek ancak çok az yerde böylesine zarar verme yeteneği olan bir sel felaketine uğradı. Ölüler vardı, yirmiden fazla, selin bir altgeçide sıkıştırıp çıkış yolunu da kapadığı çaresizler, derenin kaybettiği yatağının öfkesine uğrayan insanlar…

Öngörüşten yoksunluğun ve gözden geçirme sayılabilecek denetimlerden uzaklığın hataları, yeni teknolojilerin verdiği olanaklarla insanlığın hizmetinde; drone çekimlerindeki tanıklığı ve kanıtlandırmasıyla son derece gereksiz bir felaket!

Böylece, akılalmaz yanlışlar herkesin bilgisi dahilinde, görüntülerde izliyoruz!

*

Mart ayı zelzeleleri siyasal nitelikli; güncel medyatik zelzeleler çok şaşırtıcı, çarpıcı ve sarsıcı olursa böylesine beklenmedik olaylara böyle denebilir dedim. Ve “zelzele”dirler ama hiç biri doğal değil.

Sıralıyorum.

*

AYM kararı, HDP’nin zafer hanesinde.

Benzeri bir yerde görülmüş müdür acaba?

Süre uzatmaları, verilecek kararı gereksiz yere ertelemeleri; bunlar, gelecek olan bu olumsuz noktanın işaretleri imiş meğerse. Daha o zamanlarda bunu anlayanlar vardı, daha doğrusuyla, zaten ortadaydı, teröre ve suça zaman kazandırılmaya, böylece HDP kayırılmaya çalışılıyordu. Altılı Masa’daki “ince hesapçılar” ve vatansız liberallerle Cumhuriyet karşıtı lobi, bunların hepsi umutlanıyordu, sonunda bu kararla –bazıları mennuniyetsiz görünmeye çalışarak– bayram ettiler tabii.

Bir devlet, düşman ilan ettiği, silahlı eylemlerini önlemeye ve yasa dışı örgütünü dağıtmaya çalıştığı bir terör çetesine para yardımı yapar mı? Onu meşru kabul edip siyasal karar mekanizmalarına dahil eder ve meclisinde barındırır mı?

*

AYM kararına HDP’nin zaferi dedik, peki n’oldu? HDP uçtu. Yeni bir zelzele. Seçim, “Sayın Öcalan’ın özgürleşmesi”ni başlatacakmış, aynı seçim, “Kürt halkının kendi kaderini belirleme dönemini” de başlatacakmış (23 Mart Perşembe günü HDP’li Ahmet Türk’ün açıklaması)!

Bunları açalım: Öcalan serbest bırakılsın! Kürt halkı, ayrılma hakkını kullansın ve ayrılsın!

Bu zelzele masayı da sallıyor; buna yanıt vermemek, hiç bir şey söylenmemiş ve hiç bir şey olmamış gibi durmak mümkün mü? Masanın her sandalyesi, masada olmayan yedinci sandalyeye boyun eğecek mi? Hem de hepsi? Yedinci sandalye ipin ucunu kaçırmadı mı? Özgüvenin fazlası zarar değil mi?

Besbelli olan şu, her şeyin fazlası zarar!

Masa çok ağırlaştı!

*

Altılı Masa’nın başka bir zelzelesi, bir önceki zelzelesi, aday gösterme konusuydu, hassas bir konuydu, ama daha fazlasıymış, Gladyo Kraliçesini lanetlemeyen ölsün durumları. Hiç masadan kalkılır mı?

Bu uğurda beraberiz masası’na affedilmez bir şımarıklık koyulmuş oldu. Ve kraliçe çok üzgün, ama kimse korkmasın, Akşener hizaya getirildi, tükürdüğü kendisine yalattırıldı. Masaya bu sefer de pişmanlık koyuldu.

Gladyo görevlisi kraliçe görevini yerine getirmişti. Kılıçdaroğlu’nun adaylığını istemeyen Amerika’nın istediğini yapmıştı, ama bir işe yaramamıştı.

Bu arada kraliçenin proje partisinin iki günde 30 bin üye kaybı olduğu yazıldı her yerde (kaç üyesi vardı acaba?).

Ne büyük umutmuş meğer masa. Ne yüklüymüş meğer. Ne çok umut da yüklenmişmiş.

Masa da masaymış ha…”1

*

HÜDAPAR zelzelesi. Bir terör örgütünün Cumhur cephesine destek vereceğini açıklaması, Cumhur cephesi sözcüleri tarafından sevinçle kabul edildi! HDP’yi terör örgütünün partisi sayan Cumhur cephesi, HÜDAPAR konusundaki tutumuyla ilkeli olmadığını ortaya koydu.

CHP, HDPKK’yı meclise sokmak isterken, AKP de HÜDAPAR’a yol açıyor.

Al birini…

*

Bir kapalı deniz olan Karadeniz’in ABD’ye açılması meyvesini verdi. Sahili olmayan ülkelerin varlık gösterdiği Karadeniz’de çatışma başladı. Oysa 60-70 yıl süren Soğuk Savaş döneminde bile Karadeniz bir “güvenlik adası”ydı. Evet koskova bir deniz, ada olmuştu, ama güvenlik adası olmuştu. 75 yıldır savaş gemileri dolaşmıyordu, orada hiç bir uçak gemisi gören olmamıştı! O denizde tek bir mayın patlamamıştı, çünkü denizde serseri mayınlar bulunmuyordu.

ABD’nin Karadeniz’de kıyısı yok, Karadeniz ABD’yi içine alacak kadar genişledi de biz mi bilmiyorduk?

Evet, orada ABD Rusya’ya karşı bir savaş yürütüyordu. Bu savaşta bir Amerikan insansız uçağı Rusya tarafından Karadeniz üzerinde düşürüldü. Denizin Rusya’ya yakın bir yerinde. Bir hak mıydı, yanlış mıydı tartışmaya açılmaya çalışıldı ama bu Amerika’ya kapalı olması gereken denizde uçağın düştüğü yerin Amerika’ya uzaklığı 8 bin kilometreden fazlaydı.

*

Finlandiya’ya vize veriyoruz. TBMM Dışişleri Komisyonu Finlandiya’nin NATO’ya girişine Türkiye’nin onay verme kararını açıkladı.

Al bir zelzele daha.

NATO’nun Ukrayna sonrası gündemi iki ülke, İsveç ve Finlandiya. ABD’nin iki koçbaşı, iki İskandinav ülkesi. Rusya’ya komşular, Rusya’ya giden deniz yolları üzerindeler. Ama hangisi önemli derseniz, elbette Finlandiya. Neden, birincisi, jeostratejik olarak esas anlamlı olanı o. İkincisi, Rusya ile sınırı en fazla olan ülke. Üçüncüsü, yatıştırıcı rolüne soyunmuş bir uşak, “barışçı” donuna girmiş bir ikiyüzlü.

Kandırıldı Türkiye diye düşünenler olabilir, hayır kandırılmadık, böylece savaşın iki tarafını da memnun etmeye çalışıyoruz. Ama daha öğrenememiş olmalıyız, savaşan tarafların ikisini birden memnun etmek tarihte kimseye nasip olmamış!

Neyse, şöyle bir hesap da yapılmış olabilir. Umarız öyledir. NATO’ya vizeyi Macaristan’ın da vermesi gerekiyor, Türkiye belki Finlandiya’yı Macaristan önler diye beklemektedir.

Her şey bir yana, Putin, NATO’yu kendisine karşı güçlendirmeyi ve Finlandiya’nın da üstüne salınmasını kötülük olarak, dostun ihaneti olarak görmez mi?

Düşmandan çekinerek dosta sırt çevirmek. ABD’den korkarak Rusya’yla yan yana olmak hiç kolay değil.

*

Altılı Masa serüvenlerindeki karşılıklı hitabet ve belagat düzeyini pek sevmeyiz ve bundan şikayet ederiz ya, demokrasinin ana yurtlarındaki, çok sesli Batı toplumlarındaki konsensusları özleriz ve onlara özeniriz ya, o Batı’nın diplomasisinin bugün yok edilip onun yerine geçirilmiş sözel-yazılı-belgeli-yasal pervasızlığına ve barbarlığına bakıyoruz, bizimkiler çocuksu kaçıyor adeta. Putin’i yargılayıp hakkında yakalama kararı çıkarmaları, ÇHC’nin ve Rusya’nın başkanlarının buluşmasını “canilerin birbirlerine kavuşması” türü ibarelerle “özgür basın” haberlerinde kullanmaları, ve daha neler neler, yakışıyor mu yani?

Sahte nezaketten de vazgeçilmesinden büyük bir kışkırtma olabilir mi?

Demokrasi, toplumun onaylamayacağı ve hoş görmeyeceği şeylerde ısrar ederek yerinde durabilir mi?

Savaşılan karşı taraf, kırmızı çizgi diyor, nükleer falan diyor, duyulmuyor galiba, Avrupalılar korkmaz mı sanılıyor?

*

25 Mart günü Fransa Senatosu, PKK-YPG temsilcilsi ve sözcüsü durumunda olan biri kadın iki kişiye ”Onur Nişanı” verdi. Bunun anlamı, Avrupa’da, ABD’nin PKK’yı desteklemesinin Fransa tarafından da aynı şekilde yapılacağının gösterilmek istenmesiydi. Zelzele olması, bugünlerde bunun ABD’nin yanında olunduğunun tekrar ilan edilmesinde yatıyordu.

Yalnız bu da değil, gene Fransa Senatosu’nu bundan birkaç gün önce bir PKK heyeti ziyaret etmişti. Bu “resmikabul”de Senato’dan bir senatör, ölen teröristler için başsağlığı dileklerini de iletti ve işbirliğinin sürdürüleceğini belirtti.

Fransa, terör örgütlerini, Türkiye’ye karşı PKK ve YPG’yi, PKK’ya bağlı bütün örgütlenmeleri açıkca tanıyor, muhatap kabul ediyor, arkalarında olduğunu söylüyor.

*

Neyse, zelzele falan olmayan ve onurlandıran bir şey var gene de mart ayında, milli sevincimiz Çanakkale Deniz Zaferi. Yüz yıl geçse unutulmaz, unutulmayacak. Nedeni, övüncümüz. Dünyaya örnek olduk, örnek verdik, emperyalizme korku saldık, ders verdik.

En çok savaş gemisini bir araya getiren ilk en büyük filoya, dünyanın en büyük armadasına Çanakkale geçilmez dedik.ii Unutmadılar, ama hatırlamıyorlar, ve sözünü etmiyorlar.

Dünya imparatoru İngiltere’ye ilk yenilgisini tattıran, sonra da onu çöktüren milletiz.

*

Seçim tarihi öncesi son tam ay, nisan. Bu nisanda da zelzeleler devam edecek gibi görünüyor.

NOTLAR

1 Bu adı taşıyan şiir için bkz. Edip Cansever, Dirlik Düzenlik içinde (Sonrası Kalır – I / Bütün Şiirleri, YKY, İstanbul 2005, s. 52).

2 Çanakkale Deniz Savaşı konusunda 100. yıldönümü dolayısıyla Mart 2015 tarihinde yazdığımız “Tarihimizin En Önemli Savaşı Hangi Savaş” başlıklı yazımıza bkz. http://dagarcikturkiye.com/2015/03/07/tarihimizin-en-onemli-savasi-hangi-savas/ (ayrıca Dağarcık Türkiye 2015, DT Yayınevi, İzmir 2016, s. 193-198).

Bunları da sevebilirsiniz