Tarihimizin En Önemli Savaşı Hangi Savaş?

Tam yüz yıl önce, 1915 yılı mart ayında bir savaş kazandık. Bu bir deniz savaşıydı. Bu savaş neydi ve nasıl oldu?

19 Şubat 1915 günü sabaha karşı Çanakkale Boğazına onlarca dretnot, kruvazör, zırhlı ve bunların yanında yardımcı gemilerin olduğu bir donanma yaklaştı. Gemi sayısı 201’di (bu sayıda savaş gemisinin biraraya gelmesi o güne kadar daha görülmemişti). «Cihan Savaşı”nın ilk deniz muharebesini yapacaktı. Aynı gün öğleye doğru savaşı başlattı. Bütün kıyılar günlerce top ateşine tutuldu. İlerisi günlerde kıyıdan açılan ateşle İngilizlerin Agamemnon ve Dublin’le birlikte Fransızların Gaulois zırhlıları yara aldı. Çekildiler. Bir hafta sonra boğaza döşenmiş mayınları temizlemek için bir kruvazör koruyuculuğunda gelen mayın tarama gemilerinin hepsi batırıldı, dört gemiydi, büyük tarama gemileriydi. Kötü hava şartları yüzünden boğaza «giriş” ertelendi, karşılıklı top ateşi ile geçen haftalarda «taraflar” birbirlerine büyük kayıplar ve zararlar verdiler. 18 Mart Perşembe günü ise savaşın büyük çatışması yaşanacaktı. Önce öğlen olmadan Fransız Bouvet zırhlısı battı. Saat 14:30’dan sonra İngilizlerin Inflexible kruvazörü sulara gömüldü. Üç en büyük Fransız zırhlısının biri yana devrildi, diğer ikisi (Suffren ve Charlemagne) savaş niteliklerini yitirmişti, kaçmaya çalıştılar ama kaçış yolunda ilerlemeleri bile zordu. Saat 16:00’da İngiliz donanması, en güçlü ve en büyük gemileri arasında olan Irresistible ve Ocean’ı kaybetti. Hava daha kararmadan birleşik savaş filosunun (çok sayıdaki yardımcı gemi yanında) sekiz zırhlısı yok olmuştu, büyük donanma çökmüştü. Bir aylık savaş o gün bitti, bir günde bitti.

Bu savaşın çok yönlü, başka şeyleri de tetikleyici sonuçları oldu. Bu yüzden tarihimizin en önemli savaşıdır denilebilir. Neden?

Birincisi, bu savaş bizim öznel tarihimiz dolayısıyla, ikincisi, bu savaş İngiliz tarihi bakımından, üçüncüsü, bu savaş dünya tarihi açısından önemi, ilginç tarafları ve özellikleri olan bir savaş.

Şöyle ki:

TÜRKİYE’NİN KURTULUŞ SAVAŞI

Çanakkale Deniz Savaşı, Osmanlı devletinin savaşları içinde ilk başarıya ulaşan savunma savaşı. Zaten bu yüzden «vatan savunması” kavramını karşılayan bir savaş olmamış mı? Vatan kavramı ile milletleşme kavramı arasında bir bağ var. Milletleşme sürecine girmemiş ülkelerde vatan kavramı da oluşmamış oluyor. Millet olununca, ortak olarak savunulacak bir kavram olan «vatan”a kavuşuluyor.

Millet olunmadığı dönemlerde askerlerin hangi devlet hesabına savaştığının, hangi devletin ordusunda yer aldığının hiç bir önemi yoktu. Büyük Fransız Devrimine kadar hiç bir «Fransız”[1] için, Alman ya da İtalyan devlet veya devletçiklerinin ordularından birinde savaşmasının bir tersliği ve tuhaflığı bulunmuyordu. Diğer ülkeler için bunun tersi de geçerliydi. Hatta orduların başındaki generaller bile, bir zaman savaştığı ülkenin ordusuna gidip orada komutan olup (hatta doğduğu, geldiği ülkeye karşı) savaşabiliyordu. Paralı askerler de vardı. Ama 19. yüzyılda iş değişti. Her milletin kendi askeri, komutanı ve ordusu olmaya başladı. Bundan, Büyük Fransız Devriminin (bunun yanı sıra Amerikan Devriminin de) tarihteki bir dönüm noktası olduğu sonucunu çıkarıyoruz. Devrimler, milletleşme sürecini başlattığı gibi, milli orduların da ortaya çıkmasını sağlamıştır. Milli devletler, milli ordulara sahip olmuştur.

Bunun yanı sıra kurtuluş savaşları da milli orduların ortaya çıkmasında rol oynamıştır. Çünkü; bazı ülkelerin milletleşme süreci, ekonomik ve siyasal gelişme gösterdikleri dönemlerde olmuştu, ama bazılarınınki ise, kendilerine göre daha fazla gelişmiş olanların baskısı, tehdidi, yayılması ve saldırısı altına girdikleri dönemlerde oldu. Hatta bazan da bunların sonucuydu.

Çanakkale Deniz Savaşı, bizim milletleşme sürecimizin belirgin bir başlangıç noktasıdır.[2]

Türkiye’nin içindeki bulunduğu İttifak devletleri (esas olarak Almanya), 1918’de teslim oldu ve dünya savaşını kaybetti ama Türkiye bu savaşta kaybeden tarafta değildi. Çünkü savaş boyunca birçok cephede zaferler kazanmıştı. Ayrıca «Türkiye’nin dünya savaşı” 1918’de bitmemişti, kaybeden tarafından içinde olmayı reddetti, savaşı sürdürdü, Türkiye için savaş dört yıl sonra 1922’de bitti ve Türkiye «kendi dünya savaşından” zaferle çıktı.

Türkiye kendi dünya savaşından yalnız bir savaş zaferiyle çıkmadı; Türkiye’de Devrim olmuştu, Cumhuriyet kurulmuştu, Kurtuluş Savaşı verilmişti, ve 1914’te Çanakkale açıklarında başlayan Kurtuluş Savaşımızı kazanmıştık.

DÜNYANIN EN BÜYÜK EMPERYALİST GÜCÜ YENİLDİ

İkincisi, İngiliz tarihi bakımındandır. 19. yüzyıl dünya denizlerinde İngiltere’nin rakipsiz olduğu bir yüzyıldı. «Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk”un donanması hiç savaş kaybetmiyordu. Ancak, hiç umulmadık bir şekilde, Çanakkale’deki deniz savaşını bir ayda (belki de daha doğrusuyla, bir günde) kaybetti. Kaybetmesi hiç beklenmiyordu, çünkü Türklerin savunması o yenilmez donanmayı durduramazdı. Orduları perişandı, daha savaştan yeni çıkmıştı, silahları hem eski, hem de yetersizdi, cephane sınırlıydı, özgüven eksikliği vardı vb. Üstelik, en ileri teknolojiye sahip İngiliz deniz savaş donanımı gerek sayıca dünyanın en fazla olanı, gerekse nitelik olarak dünyanın en iyisiydi. Mevzilerdeki -büyük kısmı çok eski olan- 150 topa karşılık donanmanın 506 namlusu bulunuyordu. İngiltere her bakımdan üstün durumdaydı. Deniz savaşları ile ilgili deney birikimi de İngiltere’deydi. Bütün bunlara, «Cihan Savaşı”nda İngiltere’ye silah arkadaşlığı yapan Fransa’yı ve Çanakkale’de onun yanında yer almış Fransız donanmasını da eklemek gerekir. (Bu birleşik donanmada kırk küsur gemiyle Rus zırhlıları da bulunuyordu.)

Bu beklenmedik yenilgiyi İngiltere, deniz savaşının arkasından yürüttüğü kara savaşında da tadacaktır. Güç üstünlüğüne rağmen İngiltere ve Fransa gene yenilecektir.

İngiltere’nin yenilgiler tarihine, emperyalizmin yenilgiler tarihine Çanakkale Deniz Savaşı, bir ilk olarak, Türkiye’nin adını yazdırmıştı.

Bütün dünyada, başta İngiltere için olmak üzere İtilaf devletlerinin askeri bakımdan beceriksiz olduğu, siyasi olarak isabetsiz kararlar verdiği izlenimi doğdu.

Daha savaşın başında askeri gerekler ve mühimmat olarak zor durumda olan Çarlık Rusyası, müttefiklerini kendisine destek olmaları için yardıma çağırmıştı. Silah ve mermi ihtiyacı en üst düzeydeydi.[3] Kendisi de Osmanlı devletini zor duruma düşürmek amacıyla Karadeniz kıyısından İstanbul Boğazı girişini bombalamaktaydı. Ve boğaz geçilemeyince Rusya savaşamayacağını düşünmüş ve Çar mahvolacağını hissetmişti.

9 Ocak 1916’da kara savaşının da başarısız olması, dünya çapında ilgi görmesi yanında şaşkınlık da uyandırdı. En önemlisi İngiltere’de olanıydı, yenilgi, Asquit hükümetinin düşmesine, bir koalisyon döneminden sonra, yıl biterken Lloyd George’un başbakanlığa gelmesine yol açacaktı. Çanakkale savaşlarında Türklere karşı gaz kullanılmasını öneren İngiliz Deniz Kuvvetleri Bakanı W. Churchill ise, yenilgi belirginleşmiş ama İtilaf devletleri daha Çanakkale’den çekilmemişken istifa etti, kaçtı ve arkasından bu büyük başarısızlık üzerine Fransa’da «İskoç 6. Kraliyet Alayı”nda bir piyade taburunun komutanlığına sürüldü.[4] İngiltere, yalnız askeri bakımdan değil, siyasi bakımdan da sarsılmış, altüst olmuştu. Deprem etkisini daha yıllarca sürdürecekti.

DEVRİMLER VE KURTULUŞ SAVAŞLARI ÇAĞI BAŞLADI

Üçüncüsü, dünya tarihi açısından Çanakkale Deniz Savaşı, 20. yüzyıldaki dünya tarihinin seyrini ve bütün 20. yüzyılı etkileyecek olan ilk en önemli savaştır. İngiliz-Fransız ortak deniz gücü Çanakkale Boğazını dünyanın en büyük gemilerinin içinde olduğu dünyanın en büyük donanmasıyla geçemeyince kara savaşına mecbur kaldı, kara savaşında da başarısız olunca şunlar oldu:

-Boğazı geçip Marmara denizine çıkamadı, İsitanbul’daki donanmaya zarar veremedi (amaçlardan biri dünyanın en büyük savaş gemilerinden olan Quinn Elisabeth’in İstanbul’da Goeben’i batırmasıydı),

-İtilaf devletleri İstanbul’u alamadı,

-Karadeniz’e çıkamadı, suyolunu kullanamadı,

-dünya savaşının doğu cephesinde varlık gösteremedi,

-savaştığı düşmanı olan Almanya ve Avusturya cephesini güneyden (Karadeniz kıyılarından) kuşatamadı,

-bunu yapamadığı için Balkan devletlerini kendi yanına çekemedi (Karadeniz’e çıkabilse onlara baskı yapabilecekti),

-müttefiki olan Çarlık Rusyasına asker, silah ve cephane ulaştırarak yardım edemedi, Rusya’ya ulaşmasını sağlayacak olan biricik destek yolunu açamadı (bu, Karadeniz kuzeyi ve doğusundaki Rus ordularının başarısızlığının nedeni olacaktı),

-Rusya’nın ticaret yolu olan Boğazları Rus gemilerinin kullanmasını sağlayamadı (bu, Karadeniz kıyısındaki limanları işlemez hale gelen Rusya’nın ekonomik olarak çökmesine yol açacaktı),

-Çarlığın Sovyet Devrimiyle yıkılmasını önleyemedi,

-Rus halkının ayaklanmasına müdahale edemedi, Kafkasya ve Orta Asya’da varlığını sürdüremedi,

-Türk Devrimini bastıramadı,

-Kurtuluş Savaşımızı başarısızlığa uğratamadı…

Bütün bunların sonucu olarak da, İngiltere’nin Çanakkale Deniz Savaşını kaybetmesiyle, devrimlerin ve kurtuluş savaşları çağının yolu açılmış oldu. Sosyalist devrim kapitalizmin karşısına yeni bir sistemi, kurtuluş savaşları emperyalizmin karşısına dünyanın bütün ezilen milletlerini getirmişti.

Dünya Savaşında Türkiye karşısındaki yenilgisinin arkasından «dünya imparatoru” İngiltere gücünü kaybedecek, sonraki on yıllarda sömürgeleri de başına bela olacaktı.

20. yüzyıl, İngiltere’nin, küçüldüğü, «imparatorluğun” dağıldığı, ve sonunda «1 numaralı emperyalist” olmaktan çıktığı yüzyıldır.

BAŞKA, DAHA BAŞKA…

18 Mart 1915 Deniz Savaşının zaferi bize başka neler getirdi:

-Mustafa Kemal tarih sahnesine çıktı.

-Milli bir özgüven kazanıldı.

-Savaş sonunda işgale karşı yürütülecek Kurtuluş Savaşı için cesaret geldi.

-Kazanılan büyük savaş tecrübesi, Kurtuluş Savaşının altyapısı oldu.

-Türkiye’nin bitmesi, o mart ayından başlayarak, bir olasılık olmakla birlikte esas tehlike olmaktan çıktı.

-İstanbul’un Türkiye’de kalması mümkün oldu.

-28 Ocak 1920’de İstanbul’da Meclis-i Mebusan’da belirlenen sınırlar içinde (Misak-ı Milli) yeni bir devletin ortaya çıkmasının temeli oluştu.



[1] Daha o zamanlarda «Fransızlık” henüz yoktu, bu kastettiğimiz «Fransızlar”, Fransa topraklarında doğmuş ve yaşamakta olan insanlardır.

[2] Bu konuda «tarih”, biraz daha önceye de götürülebilir, ancak ortak bir toplumsal bilincin oluşması bakımından 20. yüzyılın ilk on yılı ve dünya savaşı belirleyicidir.

[3] Rusya’nın Aralık 1914’te günlük top mermisi ihtiyacı 45 bindi, ancak bütün gücünü seferber etttiği halde üretim kapasitesi 13 bin kadardı. Geniş bilgi için bkz. Hans Kannengiesser Pasha, Çanakkale Cehenneminde 500 Alman, Arcan Prodüksiyon, İstanbul 2010, s. 50-51.

[4] 1938’de Atatürk’ün ölümünün «dünya için büyük bir kayıp” olduğunu söyleyecekti.

Bunları da sevebilirsiniz