Tıp Tarihinden Ürpertici Bir Sayfa: Thalidomid Faciası

Kaynakları tararken rastladım. “Thalidomid Faciası : Tıp Tarihindeki En Korkunç İhmal”

Aklıma geliveren birkaç acıklı olguyu sıralamam gerekirse :

  • Tüberküloz aşısının ilk uygulaması sonrasında Almanya’da yaşanan ve Lübeck Felaketi olarak da bilinen onlarca ölüm bu aşının yaşamımıza girmesini çeyrek yüzyıl geciktirdi. Sonradan anlaşıldı ki, ölümler aşıdan değil aşıya yanlışlıkla karışan etkin Tüberküloz mikrobundan kaynaklanmıştı.

  • Nazilerin, Yahudiler başta olmak üzere değersiz saydıkları kökenden insanları topladığı kamplarda uyguladığı deneyler de az insanın yaşamını yitirmesiyle sonuçlanmadı. İnsanlık tarihinin tıp deneyleri kaynaklı en kitlesel ölümleri buralarda yaşanmıştır. Adında tıp olsa da tıp etiğiyle, insan ahlâkıyla bağdaşmayan canlılığa saygının olmadığı insafsız ve vicdansız cinayetlerdi..

  • Çok değil çeyrek yüzyıl önce Nijerya’daki bir ilaç denemesinde yaşanan çocuk ölümlerini anmazlık edemeyiz.

Thalidomid faciası en korkunç ihmal olmasa da “enler” arasında yer almayı hak eden bir gerçektir.

Sözün başında thalidomidin Multipl myeloma başta olmak üzere kanserlerin ve cüzzamın tedavisinde bugün de kullanıldığının altını çizelim. Doğru yerde ve doğru zamanda kullanıldığında yararı tartışılmazdır.

Sorun bu ilâca ilişkin olası olumsuz etkilerin yeterince değerlendirilmeden kullanıma sokulmasında düğümlenmektedir.

Thalidomide 1952’de İsviçre’de geliştirilmiş bir moleküldür.

Bundan yalnızca 4 yıl sonra 1956’da Almanya’da bir ilaç üreticisi tarafından grip sağaltımı amacıyla kullanıma sunulmuştur. Üreticinin ilacı bu amaçla kullanıma sunmasında öncü rol oynayan Thomas Munckter eski bir Nazidir. Sağkolu, öjenizm (insan soyunun iyileştirilmesini amaç edinen bir akım) savunucusudur. Etik olmayan kimi enfeksiyon hastalıkları deneylerinin içinde yer almış bir kişiliktir.

Bu sorunlu kişiliklerin içinde bulunduğu topluluğun thalidomidi 1957’de “sakinleştirici” ve “kusma önleyici” olarak kullanıma sundukları görülür.

Mucize(!) ilacın kullanıcıları arasına gebeliğin ilk 1/3’ünde bulantı-kusma yakınmalarından rahatsız olanların katılması doğaldır. Tam da burada ilâcın gebelikte kullanımının güvenliğine ilişkin yeterince çalışma yapılmadığına vurgu yapmakta yarar var. Bugün için büyük önem taşıyan bu ayrıntı o yıllarda yeterince önemsenmiyordu. (İçinde bulunduğumuz çağda ne kadar önemsendiği de tartışmaya açıktır)

Thalidomidin gebelerin kullanımına sunulmasından yalnızca 1.5 yıl sonra dünyaya gelen bebeklerde sorunlara rastlanmaya başladı. Bu sorunlar hiç de göz ardı edilesi değildi. Kollarda bacaklarda gelişme eksikliğiydi gözlemlenenler. İlâcın alındığı gebelik gününe göre farklı eksiklikler ve sorunlar söz konusuydu. Bu sorunların bir bölümü yaşamsaldı. Çok sayıda bebeğin doğumdan kısa süre sonra yaşamını yitirdiği belirlendi.

Bu sorunların hızla farkına varıldı.

Hekimler rastladıkları olguları ilgili yerlere bildirdiler.

Ancak, üretici firma ilaçla ilgili kuşkuları göz önüne almaktan kaçındı.

Thalidomidin gebelerde kullanımına bağlı olarak 2000 dolayında bebeğin ölümüne, 15.000’e varan sayıda bebeğin ise gelişimsel sorunlarla dünyaya gelmesine neden olduğu kestiriliyor.

ABD ve Türkiye’nin Thalidomid Faciası’ndan bağışık olduğunu belirtelim.

Nasıl oldu da Türkiye ve ABD bu facianın yaşanmadığı ülkelerden ikisi oldu?

ABD’de Besin İlaç Yönetimi olarak bilinen FDA Thalidomide gereklilikleri yerine getirmediği için onay vermedi. Buna karşın tanıtım numuneleri üzerinden Thalidomid Faciası ABD’de sınırlı sayıda olguda da olsa yaşandı.

Bu arada, ilacın geliştirildiği Batı Almanya’nın komşusu Doğu Almanya’nın da gereklilikler yerine getirilmediği için thalidomid kullanımına onay vermediğini belirtelim.

ABD’de Frances Oldham Kelsey adlı bilim insanının kararlı duruşu ilâcın yaygın kullanımının önünde aşılmaz engel oluşturdu. Böylelikle, Kelsey adı tarihe altın harflerle geçti. Kelsey’in üzerinde durulması gereken bir diğer önemli özelliği başka ülkelerden ya da kaynaklardan gelen verilere güvenmek yerine bağımsız laboratuvarların verilerini önemseme kararlığıydı.

Daha önce de değindiğimiz gibi 2000 dolayında ABD’li doktora tanıtım amaçlı 2.5 milyon thalidomid tableti dağıtılmıştı. ABD’de 7 bebekte görülen Thalidomid’e bağlı sorunların kaynağı FDA onaysız kullanımlardan kaynaklanmıştı.

Türkiye’ye gelince iki bilim insanının adını anmamız kaçınılmaz görevdir.

Veteriner kökenli ve bakteriyolojide uzmanlaşan Ord Prof Dr Süreyya Tahsin Aygün ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof Dr Şükrü Kaymakçalan.

Ord Prof Dr Süreyya Tahsin Aygün1

O yıllarda ekonomik koşulların da etkisiyle yeni çıkan ilaçların Türkiye’ye gelmesi eş zamanlı olamamaktaydı. İlk bakışta şanssızlık gibi görünen bu durum bu ilâç özelinde şans anlamına gelmişti. Bu durum adlarını saygıyla andığımız ikiliye zaman kazandırmıştır.

Bir yandan Kaymakçalan hoca bu ilâcın kullanıma sokulmazdan önce tamamlanması gereken analizlerini yetersiz bulurken diğer yandan ilacın tavuk embriyoları üzerinde yol açtığı değişiklikler Ord Prof Dr Aygün’ün dikkatini çekmiştir.

Prof Dr Şükrü Kaymakçalan2

İkilinin bilimsel ve akılcı yaklaşımları thalidomidin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde denetimsiz kullanımına ve dolayısı ile yaratacağı faciaya geçit vermemiştir.

Sağlık ve sağkalım insanın en temel ve çok önemli değeri.

Bu konudaki özen bu değerlerin korunmasında olmazsa olmaz koşul.

Türkiye’nin thalidomid faciasını yaşamamış olmasında bu ikilinin kararlı, dik ve bilimsel duruşlarının ve elbette Cumhuriyet ürünü olmalarının altını çizmezsek eksik bırakmış oluruz.

Batı’nın birkaç yüzyılda başarabildiği Rönesans ve uygarlık dönüşümü Türkiye’de Atatürk önderliğinde çeyrek yüzyıla sığdırıldı.

Kısa sürede sağlanan bu başarı ve dönüşüm hızla bilim insanı yetiştirme sonucunu doğurdu.

O yetişenlerden Kaymakçalan ve Aygün bilimsel yaklaşımlarıyla bir facianın önüne duvar ördüler.

Kendileriyle birlikte ülkelerinin adını tarihe altın harflerle yazdırdılar.

Onların başarısı Türkiye’nin de başarısı olarak geçti tarihe.

Sayısız bebeğin canının kurtarılması, ağır engellerle dünyaya gelmelerinin önüne geçilmiş olması azımsanacak bir başarı olmasa gerek.

Çok eskide yaşanmamış olan bu olaydan çıkartılacak bir ders varsa kanımca şudur!

Bir ülkenin sınırlarını silahla korumak, kollamak hiç kuşkusuz vazgeçilmezdir.

Ama, bir hekime, bir hukukçuya, bir mühendise, bir iktisatçıya ve aklınıza gelebilecek her uğraş sahibine ülkesini ve insanını korumak için düşen önemli görevler vardır.

Yazıya konu olan bu değerli ikili üzerlerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirmişlerdir.

Aygün ve Kaymakçalan ikilisinin yaptığı her türlü övgüye değerdir.

Anılarına saygıyla…

https://evrimagaci.org/thalidomide-faciasi-tip-tarihindeki-en-korkunc-ihmal-7640

1 https://teknolojiprojeleri.com/bilim-adami/sureyya-tahsin-aygun-kimdir

2 https://twitter.com/dr_veysi/status/1069375495706415104

Bunları da sevebilirsiniz