Büyük Merkez Bankaları’nın Faiz Tartışmaları, Siyaseten Neyi Gizliyor?

Bloomberg HT’de yer alan habere göre, Goldman Sachs Ekonomisti Jari Stehn, AMB’nin 2023 yılı sonunda faizi yüzde 1,25 seviyesine çıkaracağını tahmin etmiş. Deutsche Bank ekonomistleri Fed’in 40 yılın zirvesindeki enflasyonla mücadele etmek için 1980’li yıllardan beri en agresif sıkılaşma politikası uygulayacağını belirterek ABD’nin bu nedenle gelecek yıl resesyona girebileceği uyarısında bulunmuş. (¹), (²)

ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Jerome Powell, Fed’in 3-4 Mayıs tarihlerinde gerçekleştireceği toplantıda 50 baz puanlık bir faiz artışının “masada” olacağını söylemiş. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde’da geri kalmamış, varlık alım programının yılın üçüncü çeyreğinin başlarında sonlandırılması ve yılsonundan önce faiz oranlarının artırılmasına dair güçlü bir ihtimal olduğunu belirtmiş.

ABD ve AB Merkez Bankası Başkan ve üyelerinin, piyasacı ekonomist ve akademisyenlerin de çanak tutuculuğunda faiz ve enflasyon üzerine yaptıkları açıklamalar ya da daha doğru bir tanımlamayla kayıkçı kavgaları aralıksız devam ediyor anlayacağınız. (³)

Yapılan tartışmaları, haberleri, spekülasyonları kayıkçı kavgası olarak nitelememin iki nedeni söz konusu.

Birinci neden, 2008 krizi sonrası düşürülen hatta negatif seviyeye indirilen faizler ve varlık alımları nedeniyle piyasaya saçılan paralar kaynaklı bu tartışmanın neredeyse 10 yıldır sürüyor olması. Yaptık yapıyoruz denilerek ve sürekli yeni bahaneler bulunarak/üretilerek ertelenmesi. Daha önce de yazdım, son iki gerekçe pandemi ve Rusya’nın Ukrayna müdahalesi sonucu olan ekonomik yaptırımlar.

İkinci neden ise Şubat ayı itibarıyla enflasyonun yüzde 8,5 olduğu ABD’de, ABD Merkez Bankası politika faizinin yüzde 0,25-0,50 bandında, enflasyonun ortalama yüzde 5,9 olduğu Euro Bölgesinde, AB Merkez Bankası Politika faizinin ise 0,00 seviyesinde tutulduğu bir ortamda, faiz artışlarının yüzde 0,25’mi yoksa yüzde 0,50’mi olacağının tartışılıyor olması.

Piyasacı muhabbetlerine göre, yüzde 0,25 artışı savunanlar güvercin, yüzde 0,50 ve daha üstünü savunanlar ise şahin olarak nitelendiriliyorlar. Şahin cepheden bir konuşma yapılınca dolar değerlenip, borsalar ve altın değer kaybederken, güvercinlerden biri konuşunca tersi oluyor. Elinde para olan sırdan insanlar, enflasyonist ortamda her geçen gün reel olarak değer yitiren elindeki doları ne yapacağını şaşırır, şaşkın ördek gibi ortalıkta koştururken, bu işin ticaretini yapan aracı kurumlar yani kasa her zaman kazanıyor.

Bu yönüyle bakıldığında, enflasyonun 8,5 olduğu yerde 0,25 puanlık faiz artışına “agresif” diyerek, ekonomisi dolara bağımlı ülkeleri, en başta da kendi vatandaşını kandıran açıklamaların, aslında gerçek bir manipülasyon aracı olduğunu söylemek de mümkün.

Esas soru ise niçin böylesi bir manipülasyonun yapılmasına ihtiyacı duyulduğu. Üstelikte bunun, kendi vatandaşının mevcut sisteme olan güvenini ortadan kaldıracak, seçimlerde oy verecek seçmenini mutsuz, hatta siyaseten kendilerine hasım hale getirecek, son tahlilde kendilerini vuracak şekilde yapılıyor olduğu.

Nedeni son derece basit aslında. Faiz artırımı ve parasal genişlemenin filen sonlandırılmasının, IMF ve büyük -küresel ölçekte faaliyet gösteren, etkileme gücü olan- finans şirketleri tarafından yayınlanan raporlara da yansıdığı gibi, ABD ve AB’de ciddi bir resesyonu yani ekonomik durgunluğu tetikleyecek olması riski. Project Syndicate adlı internet sitesinde, 26 Nis 2022 tarihinde yayınlanan Kenneth Rogoff imzalı olarak yayınlanan “Küresel Durgunluğun Büyüyen Tehdidi” başlıklı yazının son paragrafı, resesyon riskinin büyüklüğünü ve olası siyasi sonuçlarını açık seçik bir şekilde ortaya koyuyor. (⁴)

Neoliberal küreselleşmeci dünya düzeni savunucusu uluslar arası mali sermaye ve onların sözcüsü haline gelmiş siyaset kurumu açısından durumu çözümsüz kılan şey Roggof’un da işaret ettiği gibi, faiz artırımı yapmazlarsa da, sorun çözülmüş olamayacağı. Yani, madem resesyon yani durgunluk riski var, öyleyse bu şekilde kalsın deme şansları da yok.

2008 krizi sonrasında, neoliberal, küreselleşmeci dünya düzeninin en temel operasyon aracı, olmazsa olmazı finans kuruluşlarını kurtarmak adına, ABD Merkez Bankası tarafından başlatılıp, onu takip eden AB ve Japon Merkez Bankaları başta olmak üzere diğerleri tarafından da uygulanan düşük hatta negatif faiz ve parasal genişleme politikalarının sonucu olarak enflasyon almış başını gidiyor. Merkez bankaları ve bu ülkelerde iktidarda bulunan siyasiler açısından durumu daha da sıkıntılı hale getiren şey ise bol ve ucuz parayla sermaye piyasalarında oluşturulan balonların patlaması riski.

Enflasyon daha da artarsa ve bol ve ucuz parayla oluşturulan varlık balonları patlarsa yani menkul piyasaları altüst olup, büyük düşüşler yaşanırsa, kendi seçmenleri olan sıradan insanların, 2008 krizinden bu yana ne denli varlık kayıplarıyla karşı karşıya kaldıklarını -emeklilik fonları, reel ücretler dahil-, ne denli yoksullaştıklarını anlayacak olmalarından korkuyorlar.

Batı dünyası açısından bakıldığında büyük bir siyasi sıkışmışlığın söz konusu olduğunu söylemek mümkün.

Mevcut ekonomik politikalarla sınırlı kalındığında, siyaset kurumunun, geniş toplumsal kesimlerin ekonomik sorunları -işsizlik, gelir dağılımındaki bozulma, vb.- açısından sorun çözücü araçlara sahip olmadığı artık yaygın şekilde görünür/algılanır hale gelmiş durumda. Fon akışlarını kolaylaştırarak ödünç refah yaşatmak, kadın hakları, çevre duyarlılığı gibi, yaşanan acıtıcı ekonomik sorunları gerçek anlamda çözme olanağı olmayan çözüm önerileri ve gündemlerin seçmeni tatmin etmediği de son derece açık.

Sonuç olarak siyaset kurumu, “çözüm mercii” olarak büyük bir çaresizlik içerisine düşmüş durumda ve bu durum ABD, Fransa, Almanya ve birçok başka ülkede gözlediğimiz gibi, yerleşik siyasi yapıları ciddi şekilde sarsıyor. “sistem dışı” olarak görülen, “radikal” olarak nitelenen siyasi yapıların güçlenmesine neden oluyor.

Hal böyle olunca, neoliberal küreselleşmeci dünya düzenini ne pahasına olursa olsun sürdürme kararlılığındaki yerleşik siyasi yapılar açısından elde kalan tek seçenek, mevcut siyasi koşulları değiştirmek. Farklı bir ifadeyle söylersek masayı dağıtıp, Rusya yaptırımlarında olduğu gibi, kendi koyduğu kuralları dahi görmezden gelerek Davos Patronu Klaus Schwab’ın önerdiği büyük sıfırlamayı gerçekleştirmek. Sanırım, son günlerde yoğunluğu artan, 3. Dünya Savaşı riskindeki artışından bahseden açıklamaları, bir de bu açıdan değerlendirmekte, sıfırlama denilirken, kastedilen şeyin ne olduğunu bir kez daha düşünmekte büyük yarar var.

Ahmet Müfit

Kaynakça

(¹)https://www.bloomberg.com/news/articles/2022-04-26/deutsche-bank-sees-5-6-fed-target-rate-and-deep-u-s-recession

(²)https://www.bloomberg.com/news/articles/2022-04-17/goldman-sachs-sees-u-s-recession-odds-at-35-in-next-two-years

(³)https://www.haberturk.com/yazarlar/oguz-ornek/1306820-kayikci-kavgasi

(⁴)https://www.project-syndicate.org/commentary/economic-recession-risk-in-china-united-states-europe-by-kenneth-rogoff-2022-04

Bunları da sevebilirsiniz