Amerikalı!

Usandık ülkemizde seni görmekten

Git artık”

N. ÜSTÜN, “Hey Sen Amerikalı”1

Amerikalı, insan türünün bir çeşididir. Bu konuya girmezden önce Amerikalının nereden geldiğini, ne olduğunu, “Amerikalı”nın nasıl ve ne zaman ortaya çıktığını ele almamız gerekiyor.

Amerikalı” ortaya çıkmazdan önce, ve toprakları Amerika adını taşımaya başlamadan bile önce, Amerikalılar Amerikan yerlileriydi. Ancak kıtaya Amerika adı verildikten sonra da dünyada kimse onları Amerikalı olarak bilmedi, Amerikalı olarak görmedi… çünkü her şeyden önce onlar “Hintli”lerdi. Nedenini çok kişi bilir; Christoforus Colombus kıtanın adalarına ayak bastığı zaman Hindistan’a varmıştı! O yüzden. Colombus okyanusu geçince karşısına Asya’nın çıkacağını düşünüyor, vardığı yerde Doğu’ya, Hindistan’a vardığını sanıyordu. Ama aslında bir Batı Avrupalı olarak bir kıta keşfetmişti, bir Batı Avrupalı olarak Amerika’yı keşfetmişti. “Batı Avrupalı” olarak; çünkü kıta ondan önce Avrupalılar tarafından çoktan keşfedilmişti, hem kuzey Avrupalılar, hem kuzeybatı Avrupa adalıları olarak. Üstelik Doğulular da, hem de birçok yerden insanlar, Asyalılar, Afrikalılar, kıtadaki Avrupalılar tarafından bilinmeyen bu kıtaya gelmişlerdi. Yani kendilerini “Avrupalı” diye adlandıran insanlar, Avrupalılar olarak Doğu’ya gitmek isteyen Hıristiyanlar, Amerika’yı en son keşfedenlerdi. Ve bunu öğrenmelerine de daha çok zaman vardı.

Kayıtlı tarih olarak Çinliler, Batı Avrupalıların bu “keşfinden” yüzyıl kadar önce Amerika kıtasına ulaşmışlar, oraya varmışlardı. Ancak oralara yerleşmeyi düşünmemişler, oraları yağmalamayı istememişler, hele oraları kendilerine sömürge yapmayı hiç akıllarına getirmemişlerdi.2

Amerikalı”

Kıtaya giden bu Latin Avrupalılar kıtanın yerlilerine zarar verdiler. Verdikleri zararın bir kısmı bilmeden yaptıklarıydı, bir kısmı bilerek yapılan ama nedensiz olanlardı, önemli bir başka kısmı ise kasıtla yapılan kötülüklerdi.

Bilmeden ve bir niyetleri olmadan yapılanlar, “keşfettikleri” kıtaya Avrupa’dan taşıdıkları hastalıklardı. q karşı hiç bağışıklıkları olmayan yerliler kırıldılar. Çok kısa süre içinde milyonlarcası öldü.

İkinci kısım zararlar, yerlilerden çekindikleri, kendilerine düşmanlık yapacaklarından korktukları için yaptıklarıydı. Halbuki kaygıları yersizdi, yerliler savaşmayı da, çatışmayı da bilmezlerdi, barışçıydılar. Üstelik avlanma için olanlar dışında silahları da yoktu. Avrupalılar nedensiz bir şekilde çok insan öldürüyorlardı ve hep öldürdüler. Bu öldürümlere, yerlilerden almak istedikleri değerli metalleri dostluklarla ve kolaylıkla alabilecekken zorla almaya kalkışmaları da ekleniyor, zorla almalarda her zaman öldürmeye başvuruyorlardı.

En son zarar verme yolları, kendilerini üstün görmekten, yerlileri ezmek istemekten kaynaklanan sağlıklı olmayan insan davranışlarıydı. Bu patolojik eğilimleriyle kırımlar, katliamlar yaptılar. Yerlileri kendileri gibi insan olarak görmedikleri gibi, onları yok etmekten sanki zevk de alıyorlardı. O zamanlar henüz ortaya çıkmamış soykırım kavramının o keşiflerdeki uygulayıcıları oldular.

Bunların sonunda kıtadaki yerlilerin nüfusu o kadar azaldı ve azaltıldı ki, insan sayısı elli yıla varmadan yarıdan aza düştü. Bu yüzden, kıtaya tam hakim olmalarından sonra insan emeği ihtiyacı ortaya çıktı, daha çok doğal kaynaklar edinmek ve tarım yapmak istiyorlardı. Bu sefer kıtaya Afrika’dan insan taşıyacaklardı. On milyonlarca Afrikalıyı yüzyıllar boyunca köleler olarak getirmeleri bir başka insanlık dramı oldu. Köle ticaretiyle ve öldürümlerle Afrika’nın da nüfusunu azalttılar.3

Seferler sıklaştırılıp kıtaya “medeni” Avrupa’dan insan getirilmesindeki ilk yöntem cezaevlerinin boşaltılmasıyla yapılanlardı. Yeni olan kıtaya gitmeleri ve götürülmeleri şartıyla cezaları affedilen, toplumlarına uyumsuz kötü ruhlu ve zararlı davranışlı “suçlu”lar, ilk “Amerikalılar” oldular. Onların başında, görevleri zenginlikleri Avrupa’ya taşımak isteyenler, sömürgeci olmak heveslileri, yağmacılığı meslek haline getirenler vb. vardı. Yani bütün bu sorumsuz ve pervasız Avrupalılar, kıtaya şiddeti, yıkımı, kötülüğü, kanunsuzlukları, cinayetleri taşıyacak insanlardı.

Avrupalıların Amerika’daki varlıkları, önceleri Katolik İspanyol ve Portekizliler olurken, ve onlar Amerika’nın daha çok orta ve güneyine yönelikken, sonraları kıtanın kuzey kesimi Avrupa’nın kuzey bölgelerinin sömürgecileri ve Protestanlar olacaktı. Bunlar kendilerine WASP4 diyecekler, kendilerini öyle tanımlayacaklardı.

Medeni” Avrupalılar kıtaya yayılırken Avrupa’da sömürge imparatorlukları kurmak ve dünya hakimi olmak yarışa dönüşüyor, bunu ırkçılık besliyordu. “Üstün ırka mensup” Avrupalılar, aşağı ırkları, yani Avrupa dışındaki bütün insanları, yönetecekler, sömürecekler, şekillendirecekler, aşağılayacaklar, kötüleyecekler ve ezeceklerdi. Irkçılıkla tamamlanan bu sürecin Amerika kıtasında kendini göstermemesi, oraya aynen yansımaması düşünülemezdi. Hem kıtada buldukları yerlilere, hem de kıtaya taşıdıkları Afrikalılara ayrımcılıklar yaptılar, her türlü eziyeti uyguladılar, kendilerinde bütün bunları yapmakta hak gördüler. Amerika kıtası, ırkçılığın, sömürgeciliğin, köleciliğin, insan ticaretinin, kitlesel kıyımların merkezi ve nedeni gibiydi.

Bu arada Amerika’nın güneyinde plantasyonlarda tarım yapılıyor, kuzeyin geniş ve verimli alanlarında çiftçilik, hayvancılık geliştiriliyordu. Ve bunlar kölelerle yürütülüyordu. Bütün kıtada şiddet kol geziyordu. Önleyici yasalar yerleştirilemiyordu.

18. ve 19. yüzyıl, kıtanın her yerinde savaşların olduğu, sömürgeciliğe, köleciliği karşı mücadeleler yürütüldüğü yüzyıllardı. 20. yüzyılda, sinemanın kitlesel bir sanat haline geldiğinde ortaya çıkmış “kowboy” filmleri, “yeni dünya kanunsuzluğu”nun göstergesi olduğu kadar, bütün dünyaya şiddet toplumunun nasıl işlediğini de gösterecekti. Bu filmlerle edebiyatta ve çizgi romanlarda yerliler, her zaman düşmanlardı, kötülerdi, canilerdi, vahşilerdi, zavallılardı; bu nedenlerle de yok edilmeyi hak ediyorlardı!

Amerika’ya, sürekli köle getirilirken, aynı zamanda kıta, önce Avrupa’dan, sonra da dünyanın her yerinden hep göç de alıyordu. Nüfus devamlı arttı. Dünya da kaynıyordu. Her yerde kendine yeni bir hayat için Amerika’ya gözünü dikmiş insan kitleleri vardı. 19. yüzyılda Avrupa’da siyasal, ekonomik, tarımsal sorunlar5 yaşanması yüzünden Amerika kıtasına büyük göçler oldu.

Amerikan tarihi, dünyaya ilk sınıfsal-siyasal temelli bir devrim6 ve buna bağlı olarak ilk insan hakları ile anayasa kavramlarını verirken, bağımsızlık mücadeleleri, bölgelerin savaşları, ülkelerin çatışmaları, insanların çaresizce arayışları ile örüldü. Bu tarihsel seyir, 20. yüzyıla demokratik devriminin değil, sömürgeciliğin miras olmasının yolunu açtı.

20. Yüzyılda Amerika

19. yüzyılda Avrupa’nın sanayisi ile teknik hamlelerini içselleştiren dinamik Amerika kuzey kısımda büyük gelişme gösterdi, ülkeler eyaletler şeklinde birleşti, kaynaştı, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ortaya çıktı. Siyasal birleşmenin ve bütünleşmenin temeli olduğu büyük ölçekli bu ilerleme, bir dünya gücü olacağının işaretlerini veriyordu. Bu arada 20. yüzyıla emperyalist olarak girmesi ve yıpranmamış bir taze güç olması önünü iyice açtı.

Dünya savaşlarından (1914-18 ve 1939-45) neredeyse hiç zarar görmeden ve savaşlar sayesinden gelişmesini de en yüksek düzeye taşıyan Kuzey Amerika, ileri teknolojinin, yeniliklerin ve ticaretin merkezi oldu. Bu imkanlarıyla, 19. yüzyıl boyunca dünya hakimiyetini elinde tutan sömürgeci İngiltere’nin yerini almaya adaydı. Zaten İngiltere de miadını doldurmuştu ve gücünü sürdüremez durumda olan bir emperyalist olmuştu. Birinci Dünya Savaşında Çanakkale Savaşlarında ve güney cephesinde dünyaya rezil olması7, bunun göstergeleri ve kanıtlarıydı.

ABD, paylaşım savaşlarından mahvolmuş ve tükenmiş Avrupa’nın kurtarıcısı, koruyucusu, destekçisi havasına bürünerek, 1945’ten sonra Avrupa ülkelerini esir aldı. Onları mali yardımlarla, kredilerle kendine bağladı, büyük çoğunluğunu NATO askeri örgütü çatısı altında topladı, onlara müdahalelerde bulundu. Bu arada bütün dünya kendisine aitmiş gibi davranmaya da başladı. Her kıtaya saldırdı, her yerde hakimiyet kurmaya yöneldi, yerel savaşlar çıkardı, komplolar yaptı, darbeler tezgahladı. Yenilmez bir güç olduğu gösterisi yaparken 1950’li yıllardaki Kore Savaşı, ilk yenilgisi oldu. Ve 1960’lı yıllara geldiğinde Vietnam’a saldırısı ve orada yürüttüğü acımazsız savaş yüzünden bütün dünyadan tepki topladı, dünyanın her yerinde saldırgan emperyalist olarak lanetlendi.

İşte o zamandan sonra ABD, hem itibar, hem güç kaybetmeye ve hem de Hindiçini halkalarına yenilen bir emperyalist olarak anılmaya başlayacaktı. Bugünlere yaklaştığında ve geldiğinde gerçekleştirmek istediği hiç bir planın, projenin sonuca ulaşamamış olduğunu gördü ve görüyor.

Bugünün Amerikalıları!

Bugünkü Amerikalılar ABD’nin bütün dünyada hakim olan kötü şöhretinin altında eziliyor. “Amerikalı” on yıllardır, daha doğrusuyla 50 küsur yıldır saldırganlığı temsil ediyor, demokrasi götürdüğü iddiasıyla gittiği her yere ölüm ve felaket götürüyor. Bu saldırgan ve kötü Amerikalı, 1960’lı yıllardan beri “Çirkin Amerikalı”dır.

Dünyanın her yerinde Amerikalı, insan türünün en çok karşı olunan çeşididir. Her yerdedir, ve her yerde düşmandır. Amerika ile dost olanlar, Amerika ile beraber olmak isteyenler, ABD’ye hizmet edenlerdir. Sonunda da ABD’nin kaderini paylaşacaklardır.

Avrupa ülkeleri, “Amerikan yüzyılı”8 başladığından bu yana ABD ile “müttefik”tir. Ancak Avrupa ABD’den bir hayır görmediği gibi, Amerika’nın hep tehditleri ve müdahaleleri ile karşılaşmıştır. Atlantik bloku içinde olma yüzünden birçok ülke bağımsızlığını kaybetmiştir. Amerika’nın saldırgan askeri örgütü NATO, üyelerini ABD’ye bağımlı tutma görevini yürütmektedir. Bunun yanı sıra NATO, Atlantik cephesi olarak içinde barındırdığı Avrupa’yı ABD’nin politikalarına ve suçlarına ortak etmiştir, ve ortak etmeye devam etmek istemektedir.

Ancak bu durum değişmekte, Avrupa ülkeleri ve Avrupa Birliği (AB), dünyada değişen güç dengeleri sayesinde, içinde olması gereken Asya’ya yaklaşmaktadır. Enerji ihtiyacını Asya karşılamakta, ticareti en çok Asya ülkeleri ile olmaktadır. Bunlar, Amerika’dan kopuşun gerekleri, temelleri, maddi altyapısıdır. Ayrıca NATO Avrupalı üyeler için artık kurtulunması gereken bir yük ve tehlikedir. Avrupa’nın Asya’yla birleşmesi, bütünleşmesi için ABD’den bağımsızlaşması şart hale gelmiştir.

Avrupa’da gerek devletlerin politikalarında, gerek siyasal partiler düzeyinde, gerek kamuoyunda Amerika, karşıt ve olumsuz görülen bir güç, birlikte olunmaması gereken bir “dost” durumundadır.

Türkiye de dünyada “Amerikalıya karşı olma” rekorunu elinde tutmaktadır. Nüfusun çok büyük bir çoğunluğu ABD’yi dost ülke görmemektedir. Türkiye’de planladığı ve yaptığı askeri darbeler ile Gladyo komploları9 bunun esas nedenidir. Ayrıca ABD hem tarihte (1965’te ve 1974’te), hem de bugün Türkiye’yi müttefik olarak görmediği gibi, Türkiye’ye ambargo uygulamaktan çekinmeyen bir emperyalisttir. Ülkemizin iç işlerine hep karışmıştır ve halen de karışmaktadır. Batı’nın Türkiye’yi zayıflatma, bölme ve parçalama planlarının merkezindedir. Bölücü, ayrılıkçı, etnikçi PKK’nın destekçisidir. PKK’yı ve ona bağlı terörist örgütlenmeleri silahlandırandır, eğitimlerini yapandır. FETÖ terör örgütünü yaratan, Türkiye’yi devletiyle ele geçirmeye çalışan, bunun için gizli örgütlenmeler ve hatta askeri darbe (15 Temmuz) yapmaktan bile çekinmeyen, ABD’dir, Amerikan yönetimidir.

Bugün ise güncel olarak ABD, Türkiye’yi kuşatma ve sıkıştırma politikaları uygulamakta, bütün komşularımızla ilişkilerimizi bozma stratejisini uygulamakta, denizlerimizde sorunlar çıkarmakta, Türkiye’ye karşı askeri manevralar yapmakta, adalarda ve Yunanistan’da Türkiye’ye yönelik üsler kurmakta, ona provokasyonlar yaptırarak Yunanistan’ın Türkiye ile gerilim içinde olmasını ve çatışmasını hedeflemektedir. Bütün bunlar toplumumuzun bilincindedir, bu yüzden Türkiye’de belli dar bir kesim dışında “Amerikan rüyası” bitmiş, “Türkiye’deki Amerika” kaçınılmaz sonuna gelmiştir.

AVRUPALI “OLMAYA” ÇALIŞAN AMERİKALILAR!

İlkel güdüleri, belirleyici olma hevesleri, kısa geçmişleri, büyük ve görece eski uygarlıklardan olmayışları, kültürel gerilikleri, ABD’nin iç sorunları ve kendi olumsuzlukları (ırk ayrımcılığı, Amerikan yoksulluğu, dış politikanın kapsamındaki iticilikleri) bakımlarından ABD’liler, 20. yüzyıldan sonra aşağılık duyguları içine düşmüşlerdir. Amerikalılar özgüvenlerini kaybetmişlerdir. Batı uygarlığının kaynağı olan Avrupa, onlar için kültürel bakımdan özenilen odaktır. Başından beri Avrupa’yı taklit ederek ama başka bir “uygarlık”ın sahibi olmuşlardır. Ama Avrupa’da olan birikim ve temel onlarda yoktur.

Kaldı ki sonradan yerleşilen kıtadaki eski uygarlıklar Amerikalıların öz malı, değeri, tarihi ve geçmişi olamamıştır.10 Sömürgeciliğe teşne Avrupalıların yıkım gücü bunların hepsini yok ederek arkeolojinin konuları haline getirmiştir.

Görgüsüzlüğün, acımasızcılığın, geçmişsizliğin de simgesi sayılan Amerikalılık, bütün “kısa geçmişi” ve bugünüyle, vahşete, hoyratlığa, kabalığa karşılık gelmektedir. Olumsuzlukları içseleştirmiş Amerikalılık, utanılacak bir özelliğe, insanın kendisine uygun görmeyeceği bir sıfata dönüşmüştür.

Bu nedenler, bugün Amerikalıların önemli bir kısmında Avrupalı olmak, Avrupalı sayılmak, Avrupalı görülmek gibi eğilimlerin temeli olmaktadır. Çünkü Batı’yı oluşturan anlayışa göre Avrupalı “medenidir”.

Batılılık” üstbaşlığı kapsamında, medeni Batılı şemsiyesi altında Avrupalı ile aynı grupta olmak bir kurtuluş gibi görülmektedir. Halbuki bugün Avrupalıların Batılıktan anladıkları ile Amerikalıların Batılılıktan anladıkları arasında bir fark ortaya çıkmıştır ve bu farka göre ABD, Avrupalıların Batılılık kapsamına girmemektedir. Bugünkü Avrupalıların Batılılık şemsiyesi altında ABD’nin var sayılması istenmemektedir.

AMERİKALI OLDUĞUNU SÖYLEMEMEYE ÇALIŞAN AMERİKALILAR!

Dünyanın çeşitli ülkelerinde rastlanan Amerikalılar, gerek olmadıkça Amerikalı olduğunu söylememektedir. Amerikalılığın onlara bir getirisi olmadığı gibi, tersine, Amerikalı olmak önünü kapamaktadır. Kuşkuyla karşılanan, güvenilmez olan, niyetleri anlaşılmak istenen insanların şansları fazla değildir. Kimse istenmeyen ve nefret edilen insanlardan olmak istemez.

AMERİKALI DEĞİLİM DİYEN AMERİKALILAR!

Amerikalılık”tan kaçışın bir yolu, kendisinin Kanadalı olduğunu söylemektir. Çünkü Kanada, ABD’den başka bir dünyadır! Bir yanılsama olan bu izlenim bazı Amerikalılar için bir sığınak gibi görülmektedir. Buna başvuran Amerikalılar vardır. Birçok kimsede Kanadalının nötr ve masum olduğu gibi bir izlenim vardır, bundan yararlanılmaya çalışılmaktadır. Dünyanın çeşitli yerlerinde iş bulup çalışan çeşitli meslek sahibi Amerikalılar, Amerikan devleti ve kuruluşlarının görevlisi olan Amerikalılar, Amerikalı olarak suçlu gibi görülmemek ve kendisi irkilmeye yol açmamak için kendisine Kanadalılığı uygun bulmaktadır. Dünyanın dört bir yanındaki İngilizce öğretmeleri arasında, ve genel olarak İngilizce dili üzerinden çeşitli alanlarda öğretmenlik yapanlar bu kümededir.

Emperyalizm Sürdürülebilir, Amerikalılık Taşınabilir Değil!

Sürdürülebilir bir sömürgecilik nasıl yoktuysa, sürdürülebilir bir emperyalistlik de yoktur. Çünkü bu sistemler insanı ve insanlığı karşısına almıştır ve böyle sistemlerin sürdürülebilirlikleri olmaz.

Sömürgeciler nasıl lanetli oldularsa, emperyalistler de aynı lanetlenmenin kapsamındadırlar. Ve bugün emperyalist ABD, bu tarihi lanetlenme sürecinin içine düşmüş durumdadır. Bu çukurdan, tarihin bu tuzağından çıkış ve kurtulma yoktur! Çünkü insanı ve insanlığı karşısına alanın lanetlenmek dışında bir şeyle karşılaşması elbette düşünülemez.

NOTLAR

1 Nevzat Üstün, Köprübaşı, Var Yayınevi, İstanbul 1968, s. 266.

2 Büyük Çin Amirali Zheng He (1371-1433), Türk asıllı bir Müslümandır ve Kunming’de (Yunnan Eyaletinde bir Moğol kenti) doğmuştur. O dönemin ölçüleriyle görülmemiş büyüklükte olan donanmasıyla okyanuslara açılmış ve Amerika kıtasına da gitmiştir.

3 1450-1820 arasında Afrika’dan Amerika kıtasına 12 milyon kadar zenci taşınmıştı. Köle ticaretinin nüfus olarak boyutu Avrupa’ya götürülenlerle birlikte ele alınmasıyla 20 milyona yakındır. Bu rakamlara, Afrika’da öldürülenlerle yolda can verip denize atılanlar dahil değildir.

4 WASP, “white” (beyaz), “Anglo-Sakson” ve “Protestan” sözcüklerinin kısaltılmışıdır.

5 Siyasal krizler, esas olarak 1830 ve 1848 Devrimlerine yol açmıştı, bunların sonucunda ülkelerinden ayrılmak zorunda kalan çok sayıda insan vardı, Polonyalılar ve Almanlar nüfusça bunların en önemlileriydi.

Avrupa siyasal krizlerin ve uluslaşma süreçlerinin ekonomik zorluklarıyla karşılaşıyordu. Birçok ülkede ekonomi çökmüş, kitleler mahvolmuş durumdaydı. Göç akla gelen ilk çare oluyordu.

1840’lı yıllarda İrlanda’da yaşanan “patates krizi” en başta olmak üzere Avrupa’nın birçok yerinde tarım sorunları yüzünden açlık kol geziyordu. Ölümler ve Amerika’ya göç İrlanda adasının nüfusunu milyonlara varan ölçülerde azalttı.

6 Amerikan Devrimi, 18. yüzyılın ikinci yarısında On Üç Sömürgenin Britanya İmparatorluğu‘ndan bağımsızlığını kazanarak Amerika Birleşik Devletleri adını aldığı dönemi içine alır. Amerika kıtasına ilk göç edenlerin oluşturduğu Virgina’dan sonra 1772 yılına kadar sömürgelerin sayısı çoğalmıştı. Kıtadaki devrim, 17. yüzyıldaki İngiliz Devriminden sonraki demokratik devrimdir.

7 İngiltere, Çanakkale deniz savaşında tarihteki ilk hezimetine uğramış, kara savaşında ise beklenmeyen büyük bir yenilgi yaşamış ve çekilmişti (1915 ve 1916). Güney cephesinde Kut’ül Amare’de de General Townsend 18 bin askeri ve 419 subayıyla Türklere esir düştüğünde İngiltere dünyaya rezil olmuştu (29 Ekim 1916).

8 “İngiltere yüzyılı”, 19. yüzyıldı; sonu, Birinci Dünya Savaşının bitimiydi. “Amerikan yüzyılı”, İkinci Dünya Savaşından sonra başladı; sonu, 21. yüzyılla birlikte ortaya çıktı. ABD’ye her ne kadar yüzyıl yakıştırıldığysa da bu “yüzyıl” aslında elli yıl kadar sürmüştür.

9 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 Amerikancı darbeleri ile 6-7 Eylül “başarılı” operasyonu, 1977 1 Mayıs katliamı, Ergenekon-Balyoz davalarıyla Silahlı Kuvvetlerin çökertilmesi teşebbüsleri vb.

10 Amerika kıtasında var olan uygarlıkları (İnka, Maya, Aztek vb.) yok etme suçunu ve sorumluluğunu taşıyan Amerikalılar, o uygarlıkları içselleştiremedikleri ve onlara değer verip sahip çıkmadıkları için o büyük insanlık kültürel birikimine de yabancı olmuşlar, onun da dışında kalmışlardır.

Bunları da sevebilirsiniz