Doğaya İnsan Müdahalesinin Sorgulanmaz Bir Şekli: Hayvanların Evcilleştirilmesi

Çevremizin içinde yer alan canlılar” şeklindeki düşüncemiz henüz aşılmış değil. Neden aşılması gerekiyormuş gibi bir söylem kullandık? Çünkü insan türü olan biz, çevremizle var olmuş değiliz, var olan “çevre”nin içinde yer almışız, onun bir parçasıyız. Biz olmasak da o “çevre” var, biz olmadığımız zamanlarda da o “çevre” vardı. Çevremizle ilişkimiz, herhangi bir canlının ya da canlı olmayan bir varlığın çevreyle ilişkisinden farklı değil. “Çevre”yi bizim parçamız olarak görmek insan olmamızın sonucu. İnsan dışında hiç bir varlık böyle bir bakışa sahip değilken, bizler çevreyi kendimize ait bir şey sanıyoruz. İnsana özgü bir durum bu. Bu bakıştan kurtulmamız gerek.

İnsanın kendini çevrenin içinde görmemesi, çevreyi kendisi dışında kullanacağı bir araç sanması, kendini merkeze koymaktan kaynaklanıyor. İnsan türü benmerkezciliğin çukuruna düşmüş, insanmerkezcilik açmazı insan türünün birincil sorunu.

Her canlı ya da cansız varlık gibi insan da çevrenin ürünü. İnsan da her canlı ya da cansız varlık gibi çevreye bağlı, bağımlı, onun bir parçası.1

Bununla birlikte özellikle son zamanlarda insanın çevreyle ilişkisinde zarar verme etkisi olduğunu fazla farketmeye başladık. Gördüğümüz bu zarar vermeyi mahkum da ediyoruz. Böylece kendimize karşı “tarafsız” davrandığımız için, gerekli bir noktada adil olabildiğimiz için kendimizi takdir de ediyoruz.

Her varlığın parçası olduğu çevreye katkısı ya da zararı var. Doğada var olan her şeyin çevreyle hem olumlu, hem de olumsuz etkileşimleri var. Olumsuz bir etki olarak yıkıcılığı düşünelim. İnsanın yıkıcılığı bilincine varıyoruz, ama yıkıcılık da insana özgü değil, buna reğmen yıkıcılığın insana özgü olduğu yorumlara çok yerde rastlanabiliyor. Oysa kimi canlı türleri de başka türleri yok edebiliyor, kimi parazitler ve tek hücreliler belli bitki ve hayvan türlerini tehdit ediyor. Avcı insanın kimi hayvan türlerini yok ettiği gibi, avcı hayvanların da kimi türlerin neslini kuruttuğunu hatırlarsak fatura yalnız insana kesilmemeli. Ayrıca kimi doğa olayları “çevre”yi yıkarak ve bozarak değişimlere yol açıyor. Küresel ısınma ya da soğumalar çevreyi değiştiriyor, çevreyi gene yıkıma uğratarak yepyeni durumlara yol açıyor. Kıtalararası hareketler veya jeolojik kıpırdanmalar canlı ve cansız hayata büyük zararlar veriyor. Dünyamızın iç dinamiğinden gelen ya da dış dünyadan, evrenden gelen müdahaleler yıkıcılık ölçüsünde başka şeylerle karşılaştırılamaz sonuçlara yol açabiliyor2 (geçmişte hep olan şeyler bunlar).

Dolayısıyla doğanın kendisi de bir tür yıkıcı sayılabilir. Doğanın üretken, doğurgan, yapıcı, yaratıcı, genişleyici, ilerleyici, geliştiri özelliklerini keşfetmemiz doğaya hayranlık duymamıza yol açıyor, ve bunlar yüzünden doğanın kendisine karşı yıkıcı olan özelliği pek aklımıza gelmiyor. Türlerin yok oluşlarına yol açan “doğa intiharları”nı herkes bilmez. Doğanın kendine verdiği zarar dünyamızın tarihi boyunca altı kez büyük tür ölümlerine neden olmuş. Dünyada hayatın başlamasından beri canlı türlerinin büyük çoğunluğu, yüzde seksene yakını (hatta bazı kaynaklara göre seksenden bile flazlası) yok olup gitmiş. Dinozor iskeletleri ve ne kadar çeşitleri olduğunun saptanabilmesi yüzünden nesli tükenmiş canlıları biliyoruz sanmayın, yok olup gidenlerden bildiklerimiz, onların yüzde ikisi, üçü.

İnsansoyunun çeşitli hayvan türlerinin neslini tüketmesi bin yıllardır sürüyor. Üstelik bu olgu, yakın tarihlere yaklaştıkça artan oranlarda. “Son 380 yıllık devrede” türlerin yok oluşunda insanın etkisi iyice ön plana çıkmış bulunuyor.3 Ancak insanların tükettiği hayvan türleri, doğal hayatın neslini tükettiği hayvan türlerinin sayısının belki milyonda bir-ikisi kadar bile değil.

Bunlardan, insana özgü olarak çevreye müdahalenin yanında başka etkenlerin de çevreye sarsıcı müdahaleler yapmış, yapıyor ve yapacak olduğunu görmemiz gerekiyor. Daha yüksek bir boyutta bakıldığında, dünyamızın geleceğinin esas olarak dünya dışından etkenlerle sarsılabileceği de biliniyor. Örneğin, dünyanın kozmik bombardımana uğraması, dünyaya büyük bir cisim veya bir yıldız çarpması, kozmik ışınlar yağmuru, manyetizmanın yok olması, uzay ya da güneş kaynaklı aşırı ısınma veya soğuma vb.4 Ama bunları bırkakalım, şimdi, insanın kendi türünün çıkarı için doğadan yararlanma şekillerinden biri olan hayvan evcilleştirmeleri üzerinde duralım. Böylece insanın çevreyi nasıl malı gibi gördüğünü, çevrenin nasıl kendisinin parçası olduğunu sandığını göstermeye çalışalım. Kimileri savunulabilir, yararlı olduğundan gerekliliği ileri sürülebilir bu müdahalelerin bütün sonuçları üzerinde durmayacak, evcilleştirmelerin sınırlı olmakla birlikte çeşitliliğini ve “insan için”liğini sergilemeye çalışacağız. İnsan için yararlı, masum ve insani bu müdahalelerin, doğa ve türler için ne anlama geldiğini düşünelim, hayvanlar ve türleri için zarar verici olup olmadığı konularında akıl yürütelim.

HAYVANLARIN EVCİLLEŞTİRİLMESİ

Hem bitkiler, hem de hayvanlar üzerinde olarak evcilleştirmenin canlıların nasıl “insan için” varlıklar haline getirildiği, bilincimizin farkında olmadığı, adeta görmemeye çalıştığı bir durumdur.

Evcilleştirme olgusu, yaban hayvanların insanlar için yararlı yaratıklar haline dönüşmesi, dönüştürülmesi olgusudur.

Hayvanlarda evcilleştirme, yakalanıp, ondan sonra da yetiştirilebilen ve çoğaltılabilen hayvanlar içindir. Terbiye etmek evcilleştirme değildir. Örneğin, filler bu terbiye etmeye göre kullanılmışlardır ve kullanılmaktadırlar, ama hiç evcilleştirilmemişlerdir.

Evcilleştirilen hayvanlar yaban atalarından farklıdırlar, farklılaşmışlardır. Örneğin, boyutları ve anatomileri değişmiştir (inekler, domuzlar, koyunlar küçülmüştür, kobaylar irileşmiştir), beyinleri hacmen küçülmüştür ve beyin işlevleri eksilmiştir, duyu organları daha az iş gördüğü için merkezi sinir sisteminin gelişmişlik dereceleri zayıflamıştır (yaban ataları gibi yırtıcı düşmanlarından kaçmak için güvenebilecekleri yer arama-bulma işlerini yapacak daha büyük beyinleri ve daha gelişkin duyu organlarına artık ihtiyaçları kalmamıştır; kediler, köpekler vb).

Yabani koyunun yünü pek işe yaramaz, oysa evcil koyunun yünü kullanılabilir. Yabani inek ve keçinin sütü yalnız yavruları için olduğundan yetersizdir, ancak evcil inek ve keçiler çok süt verir. Yani hayvanlar morfolojik değişime uğramıştır. Bu değişimler, seçilimlerle gerçekleştirilmiştir.

Evcilleştirilmiş türler yaban özelliklerini büyük ölçüde kaybettikleri için yaban hayatı yaşayamazlar, yaban özelliklerini yeniden kazanmaları gerekir, bu elbette mümkündür ama her zaman ve her hayvan için gerçekleşebilecek bir şey değildir.

HAYVANLARIN EVCİLLEŞTİRMESİ NEREDEN? TARİH VE COĞRAFYA

Tarihine baktığımızda evcilleştirmenin bugünden 10 bin yıl kadar önceye gittiğini görüyoruz. Tarım devrimine5, diğer bir deyişle yiyecek üretimine bağlıdır ve onu takip etmiştir. Bu zorunlu sıra, evcilleştirilen hayvanların da insanlar tarafından beslenmesinin gerekli olmasından kaynaklanmıştır. Bitkilerin evcilleştirilmesi hayvanların da beslenmesini sağlamış oluyordu. Dolayısıyla bitkilerin evcilleştirilmesi başlangıç ve zorunlu ilk evredir. Tarım devrimi aynı zamanda yerleşik toplum demektir. Havyan evcilleştirmeleri yerleşikliği takip etmek durumundadır.

Sabanın keşfi yerleşikliğin sürekliliğini sağladı. Saban sürmenin ise güce ihtiyacı vardı. Bu gücün hayvanlarla karşılanması tek çözümdü, güç kaynağı olarak da hayvan kullanımı keşfedildi ve bu yola gidildi. Böylece hayvanların evcilleştirilmesine gidildi. Çiftlik hayvanları ortaya çıktı. Hayvan yetiştiriciliği öğrenildi, hayvancılık başladı. Toprakların ıslahında, tarıma açılmasında hayvan desteği gene en önemli yardımcıydı. Aynı zamanda hayvanlar doğal gübre sağladı. Yerleşikliği destekleyen etkenler bir bir yaratılıyordu.

Sonraları bitki ve hayvan türleri el ele ve yan yana evcilleştirildi.

Hayvan evcilleştirilmesi aynı zamanda tarım devrimini ilerletmiş, kalıcılaştırmış ve verimlileştirmiştir. Çünkü, hayvanlar insanların et, süt ve yün elde etmelerinde, kendilerinin karbonhidrat, protein, yağ ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılmakta, ama aynı zamanda ulaşımda ve taşımacılıkta da değerlendirilmekteydi.

Ayrıca hayvanların evcilleştirilmesiyle insan toplulukları arasında ilişki ve iletişim yoğunlaşması yaşanmıştır. Çünkü ilk evcilleştirilen hayvanlardan olan at, binek hayvanı olarak da kullanıldığından insanın hareketlilikte ilk “hız kazanması”nı sağlamıştır. Yayan gidilemeyen mesafeler atın evcilleştirilmesi sayesinde kolayca aşılabilmekte (atın hızı insan hızının 3-4 katı olup, at insandan çok daha uzun süre gidebilmektedir), gelişmeler toplumlararası düzeyin eşitlenmesinin kolaylaşmasına yol açmakta, buluşlar uzaklara yayılabilmekte, uzaklardan alınabilmektedir. At kullanan toplumlar, göç ve sefer yapma imkanı yanında, uygarlık sürecinde ilerleme ve gelişmelerini hızlandırabilmekte, bunlar da onların üstün, belirleyen ve egemen olmalarını sağlamaktadır.6

Hayvanların evcilleştirilmesi hem göcebe hayat tarzının kökleşmesine, hem de yerleşik hayatın gelişmesi ve yayılmasına yol açmıştır. Dolayısıyla evcilleştirilmeler uygarlık gelişme çizgisi üzerinde başka gelişmelerin de nedeni olmuş ya da onların önünü açmıştır. Örneğin, tekerleğin icadı, yolun gerekmesi, biniciliğin ortaya çıkması, gemin bulunması; bütün bunlar atın evcilleştirilmesi sayesindedir. At olmasa tekerlek gerekmezdi, tekerlek icat edilmese yola ihtiyaç duyulmazdı.7

Hayvan evcilleştirmelerinin ilk coğrafyası Verimli Hilal’dir.8 “Neden dünyada ilk olarak orada başlamıştır” sorusu önce, bitki evcilleşmesinin orada başlamasından dolayı diye yanıtlanır. Bitki evcilleşmesinin neden ilk bu bölgede başladığı sorusu da, “tohum mutasyonu” denilen sürecin ilk başlangıcının Verimli Hilal’de olduğu için şeklinde karşılanır.9

Bütün ilk gelişmelerin kıtası olarak Avrasya, en büyük büyük yüzölçümüne, aynı verimli iklim kuşağının en uzun mesafeyi katettiği eksene sahip olduğundan dolayı optimal şartlardaki dünyanın insan-doğa ilişkilerinin en yoğun olduğu yerdir. Ekvator üstü Doğu-Batı ekseni, dünyada doğal yayılmalar için bir tek Avrasya’dadır.10 Üstelik Akdeniz iklimin uzunluk olarak en geniş alanı da yalnızca Avrasya’dadır.11 Anadolu’nun da içinde olduğu Batı Asya ve Akdeniz bölgesi bu yüzden uygarlığın ilk geliştiği yerdir.

HAYVAN EVCİLLEŞTİRİLMELERİ

Hangi hayvanlar evcilleştirilir, evcilleştirilebilir ve sonuçta hangi hayvanlar evcilleştirilmiştir.

İlk beş / otoburlar: inek, koyun, keçi, domuz, at.

Memeliler ve kuşlar:

Tavuk (Çin), Avrasya’da kaz ve ördek, hindi (Orta Amerika), beç tavuğu (Afrika), arı, ipek böceği, bazı kemirgenler

Kurt, köpek (bekçi ve av köpekleri, Avrasya ve Kuzey Amerika), yenmek için bazı köpek türleri (Çinde), kedi (farelere karşı, çok yerde), yenmek için tavşan (Orta Çağdan sonra Avrupa’da), tavşan avı için kır sansarı (Avrupa’da), kobay (Amerika), dev fare (Afrika).

Av hayvanı olarak çita evcilleştirilememiş ama yakalanmış ve beslenmişlerdir.

Öten kuşlar, konuşan kuşlar, eğitilen kuşlar (örneğin, şahin vb.), haberleşmede kullanılan kuşlar (güvercin), marifetlendirilen kuşlar, uçan yaratıkların nasıl insan için haline getirildiğinin göstergeleri ve örnekleridir.

Evcilleştirme şartlarından biri, uysallaştırmadır, bu ilk evredir. Pek çok yaban hayvan türü, evcilleştirmenin yolunu açan bu ilk evreyi yaşamıştır, ancak hepsinin insan-hayvan ilişkisi zincirinin son halkasına kadar bütün evreleri tamamlamamıştır.

Havyanlar ayrıca seçilmişlerdir, örneğin, tüylerini dökmeyenleri, inekler gibi bol süt verenleri.

Hayvan türleri, biyolojik anlamıyla birbirleriyle çiftleşebilen ve üreme yeteneğine sahip yavru yetiştirme potansiyelindeki bireylerden oluşmaktadır. Bu doğal tanım, bugün insanların uyguladığı yeni yöntemlerle (doğayı zorlamalarla12) bazı bakımlardan aşılmıştır.

Evcilleştirilemeyen hayvanlardan virkunyalar (Güney Amerika’da And Dağlarında yaşayan deve familyasından bir hayvan) kapalı tutulamazlar. Zebralar ve Afrika eşekleri huysuz olduklarından ve bu özellikleri giderilemediğinden evcilleştirilemişlerdir. Bir tonluk Afrika mandası zaptedilemez olduğundan, saldırganlık temel bir özellliği olduğundan evcilleştirilememiştir. Bazı hayvanlar da kapalı tutulduklarında çiftleşmeye yanaşmazlar, örneğin çita böyledir, çitalar çiftleşme için doğal şartlarda uzun bir kur dönemi geçirmek durumundadır.

Sürü halinde yaşayamayan hayvanlar evcilleştirilemezler.

Evcilleştirilenler sadece kara hayvanlarıdır ve bazı kanatlılardır (su ve deniz hayvanları hiç evcilleştirilmemiştir).

Başına buyrukluk (yalnız yaşayanlar), sert huyluluk, büyüme yavaşlığı evcilleştirmeyi engelleyen özelliklerdir. Goril, fil vb. bu bakımdan evcilleştirilmeleri hiç istenmemiştir.

Etoburların birkaç evcilleştirilmişi dışında tutulacak olursa bunların yenilmesi istenmediğinden değil, evcilleştirilmesi rantabl olmadığından evcilleştirilmemişlerdir. Dolayısıyla evcilleştirme için “hızlı büyüme gerekliliği” önemli bir önşarttır.

Büyük boy memelilerin evcilleştirilmesi 4500-5000 yıl önce tamamlandı. O zamandan sonra evcileştirilebilen neredeyse yoktur.

Avlanmaya değmeyecek hayvanlar var, yenilemeyecek ve başka bakımlardan yararlanılamayacak olanlar.

Kürkü ve derisi için avlananlar ikinci sırada.

Evcilleştirme söz konusu olmadan da insanların kullandığı, yararlandığı hayvanlar da var. Örneğin, deney hayvanları.

Modern zamanlar: süs hayvanları, akvaryum balıkları, balık çiftlikleri, açık deniz avcılıkları.

Balina avının türün hayatını tehlikeye sokması üzerine yasaklanması, 20. yüzyılın en önemli gelişmelerinden biridir.

Sadece Anadolu’da kaybolan önemli memeli hayvan türleri: Asya fili, yaban öküzü, yabaneşeği, aslan, kaplan, çita, kunduz.

Süreç: Yiyecek depolama. Kalabalıklaşma. Çoğalma. Bitki ve hayvan evcilleştirilmesinin, üretiminin giyim ve yaşama imkanlarını artırması. Madenlerin keşfi ve kullanılmaları. Teknolojik ilerleme. Su yolları açılması. Toplumlar arası iletişim. Atlarla mesafelerin aşılması, nakliyat, hayvanlı savaşlar (at, deve), fetihler ve ticaret.

MÖ 5000’lerde keramik. Salgın hastalıkların başlaması, aşama geçirmeleri, kalıcılaşmaları. Siyasal örgütlenme (şeflikler, krallıklar), sınıfsal ayrışma. Yazı (dünyada iki yerde, Mısır ve Meksika).

Son söz: İnsansoyu dedik, ancak sorumlu tutulacak olan sistemdir.

NOTLAR

1 İnsanlığın çevre ile ilgili olarak bilinci oldukça gelişti. Her şeyden önce bu kavramı basit sözlük anlamının dışında anlamaya başladık. Ancak insanmerkezci bakış burada da ortaya çıktı, çevrenin insanmerkezci anlayışla ele alınması ve değerlendirilmesiyle karşılaşmış bulunuyoruz. Çevrenin düşmanları (çevreyi kirleten, bozan, değiştiren, tahrip eden sistem ve merkezler), “çevreci” oldu ve çevreyi “kurtarma” çabasında! Bu gerçeği gösteren örneklerden biri, “çevre konusunda” eğitim ihtiyacının ortaya çıktığı söylemidir. Oysa ihtiyaç, çevre için eğitimdir. Emperyalist ülkeler, sorumlu oldukları olumsuzluklardan kendileri dışındaki dünyayı sorumlu tutuyorlar ve kendileri kurtarıcı oluyorlar!

İnsanın benmerkezciliğinin çevreye “girmesi” yüzünden çevre kavramının anlamının bozulduğunu, anlam kaymasına uğradığını düşünenler var, dolayısıyla bu görüştekiler bu kavramdan kaçınıyor, bu sözcüğü kullanmıyor.

İnsanın türünün, sahip olduğu ve yarattığı hiç bir şeyden vazgeçmeye niyeti yok!

2 Yücel Feyzioğlu (der.), Tarih Boyunca Dünyayı Sarsan Doğal Felaketler, Pencere Yayınları, İstanbul 2000.

3 Kışlalıoğlu-Berkes, s. 191.

4 Isaac Asimov, İnsanlığın Geleceği / Dünyamızı Tehdit Eden Felaketler, Cep Kitapları, İstanbul 1991.

5 MÖ 12 binli yıllarda başladığı sanılan tarım devrimi, Neolitik devrimdir (Neolitik “Yeni Taş Çağı” demektir). Avcılık ve toplayıcılıktan tarıma ve yerleşik düzene geçiş olan tarım devrimi, kalıcı olmuştur ve insanlık için çok önemli bir dönüm noktasıdır. Oysa doğa açısından bakıldığında ekolojik dengelerin bozulduğu, tarlaların canlığını ve içerdiği yararlı elementlerini kaybettiği, toprağın çok yerde erozyona uğradığı görülür.

6 Bilgi için bkz. Trippett.

7 At ya da at gibi kullanılacak bir hayvan olmadığı halde Amerika kıtasında tekerleğin kullanıldığı da görülmüştür. Bilindiği gibi kıta geniş alanlarıyla tekerleğin değerlendirilmediği bir kıtadır.

8 Mezopotamya’dan Anadolu’ya uzanan yay. İleri uygarlığın yatağı ve yazı dahil bütün ilk buluşların (tekerlek, takvim vb.) toprakları.

9 Bilgi için bkz. Diamond, s. 157 vd. Ayrıca Özbek, bu konuya rüzgarda dağılan başaklar ile dağılmayan başaklar ayrımının ortaya çıktığını belirterek açıklık getirmiştir; s. 183.

10 Amerika ve Afrika’da ana eksen, kuzey-güney eksenidir ve bu eksen yayılmalar açısından bir anlam taşımaz.

11 Akdeniz iklimi biyolojik gelişmeler için en uygun şartları barındırır. Akdeniz iklim kuşağının dünyadaki diğer örnekleri oldukça küçüktür; bunlar, Kaliflornia, Şilide küçük bir alan, güney Afrika ve güneybatı Avustralya’dır. Bilgi için bkz. Diamond, s. 180 vd.

12 Örnekse, çiftleşemeyen hayvanların biyolojik teknolojilerle gen aktarımının sağlanması, spermlerin ve embriyonların dondurulması, biriktirilmesi, deneylerde kullanılması, nakledilmesidir. Bu tekniklerin sonuçları olarak yeni türler ortaya çıkarıldı.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

Murat Baskıcı, “Evcilleştirme Tarihine Kisa Bir Bakış“, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/36303.

Fernand Braudel, Uygarlıkların Grameri, İmge Kitabevi, Ankara 1996.

Gordon Childe, Kendini Yaratan İnsan / İnsanın Çağlar Boyunca Gelişimi, Varlık Yayınları, İstanbul 1978.

Gordon Childe, Tarihte Neler Oldu, Alan Yayıncılık, İstanbul 1982.

Jared Diamond, Tüfek, Mikrop ve Çelik / İnsan Topluluklarının Yazgıları, TÜBİTAK, Ankara 2004.

Ruşen Keleş (yay. haz.), İnsan Çevre Toplum, İmge Kitabevi, Ankara 1992.

Mine Kışlalıoğlu – Fikret Berkes, Çevre ve Ekoloji, Remzi Kitabevi, İstanbul 1990.

Metin Özbek, Dünden Bugüne İnsan, İmge Kitabevi, Ankara 2000.

Werner Stein (hrsg.), Die wichtingsten Daten der Weltgeschichte / Der Kultur Fahrplan, Herbig Verlagbuchhandlung, München 1998.

Sargun A. Tont, Sulak Bir Gezegenden Öyküler, TÜBİTAK, Ankara 2001.

Frank Trippett, Die Frühzeit des Menschen / Die Ersten Reitervölker, Time-Life-Bücher, Nederland 1976.

Bunları da sevebilirsiniz