Analiz 127

Hükümet son yaptığı açıklamalarda “AB üyelik hedefimizden hiç vazgeçmedik, istikametimiz Avrupa” dedi. Türkiye’de sağcısından solcusuna, siyasal islamcısından laik ve Atatürkçü çevrelere kadar “Avrupa istikameti” çok farklı nedenlere dayanır.

  1. Katılımcı demokrasiye ve sosyal devlet hedefine bağlı olanlar Avrupa’nın ulaştığı nesnel çağdaş değerleri benimsedikleri için Avrupa’ya sıcak bakarlar. Laiklikten kadın-erkek eşitliğine, sendikal haklardan hukukun üstünlüğüne kadar uzanan bir nesnel değerler sistemidir, Avrupalılık onlar için.
  2. Batılı değil de Batıcı kafada olanlar ise alt gruplara ayrılırlar.

         a-Kapitalizmi sıkıca benimsedikleri için böyledirler.

         b-Türkiye’nin Batı himayesinde kalmasını düşündükleri için Avrupacı ve Batıcıdırlar.

        c-Bu çoğrafyadaki siyasal İslamcılar ise Avrupa ve Batı’ya zaten mecburdurlar. İktisadi, mali ve siyasi olarak ayrılmaz iktidar bağımlılıkları vardır. S.Arabistan’dan Mısır’a, Afganistan’dan Fas’a kadar ticari, mali, siyasi ve askeri bağlar bunu gerektirir. Demokrasi olmadığı için tek yanlı bağımlılıklar geçerlidir.

Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk Türkiyesi ile Avrupa’yla ilişkilerini, karşılıklı ulusal çıkarları doğrultusunda dengeleyebilmiş tek bölge ülkesi olmuştu. Bugüne gelince, AKP’nin 2002’den beri uyguladığı politikalar laiklikten kadın-erkek eşitliğine, sendikal haklardan hukukun üstünlüğüne Avrupa’nın bu alanlardaki değerler sistemi ile taban tabana zıttır. AKP, Avrupa ve Batı’yı siyasal İslamcı yapılanmada bir ara istasyon olarak görmüş ve Türkiye’nin Ortadoğulaştırılması için kullanmıştır. Zaten bu da Avrupa ve ABD’nin işine gelmiştir.

1961 Anayasamız doğrultusunda Türkiye-Avrupa ilişkileri yürütülebilse daha farklı sonuçlar ortaya çıkabilirdi.1961 Anayasası’nı ortadan kaldırmak için yapılan askeri ve sivil darbeler, Batı tarafından açıkça desteklenmiştir.

ABD ve FETÖ tarafından yapılan Ergenekon ve Balyoz operasyonları Avrupa tarafından memnuniyetle karşılanmıştı.15 Temmuz sonrası kaçan FETÖ’cüler Avrupa ülkelerinde destek görmeye devam etmektedir.

Özal ve Çiller dönemlerinde AB üyeliği süreci Batı kapitalizmine tek yanlı bağlanma sürecine oturtuldu. AKP döneminde ise siyasal İslamcılık üzerinden, özelleştirmeler yolu ile bağımlılıklar zemin değiştirilerek ve derinleştirilerek sürdürüldü.

2002’den beri Türkiye’nin içine sokulduğu darboğaz ve dev açıklar, AKP’yi Batı finans kaynaklarına mecbur bırakmıştır. Gelmekte olan seçimler, hükümeti ABD ve Avrupa’ya yakın durmaya mecbur ediyor. Oysa 1980’li yıllardan beri Almanya ve Fransa Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduklarını en üst düzeyde siyasileri ile açıklamışlardır. Dolayısıyla Hükümetin bugün AB üyeliği hedefinden vazgeçmedik demesinin hiçbir anlamı yoktur.

Ekonomik krizden çıkmamız için gelmekte olan seçim dolayısıyla yapılmış taktik bir açıklamadır. Aynı şekilde hükümetin Yükselen Asya söylevleri de başka bir taktiksel yaklaşımdır.

Aydınlık bir ay dileğimle.

    

Bunları da sevebilirsiniz