2020

Yaşamımız boyunca uğurladığımız yılların kimileri vardır ki, renksiz, kokusuz ve ruhsuz gibidir. Yıldan geriye ne kaldı dense birkaç tümce yeter de artar!

Oysa, uğurladığımız 2020 derin iz bıraktı.

Küresel salgın üzerinden iz bırakmayı 2021’de de sürdürecek gibi görünüyor.

Küresel ölçekte hiç kuşkusuz Covid 19 salgını 2020’nin tartışmasız en önemli olayıdır.

Ulusal ve yerel ölçekte ise Sisam depreminin 80 kilometre uzakta, İzmir’de yol açtığı yıkım ibretlik derse eşdeğerdir.

İzmir’den baktığımda birisi yarı canlı diğer cansız iki doğa öğesi 2020’ye imza atmıştır diyebilirim.

Yarı canlı virüsün varlığını sürdürme doğrultusundaki devinimi insanlık için üzücü ve yıkıcı olsa da canlılık ve doğa adına bir gösteriye dönüşmüştür. Canlı evrim dersidir bir bakıma virüsün yaptıkları.

Bir önceki ölümcül salgın yüz yıl önce yaşanmıştı. O salgın arşivlerde yaşasa da o salgını yaşayanlar artık bu dünyada değildi. Her ne kadar tarihe geçen bir salgın olsa da yaşayarak öğrenen insanlık için çok da anlamı yoktu 1918 salgınının. O zamandan bu zamana yaşanan irili ufaklı pek çok salgın küresel boyuta erişememişti. “Ateş düştüğü yeri yakmıştı” başka deyişle.

Covid 19 salgınının ise yeryüzünde duyumsanmadığı yer yok gibidir.

İzmir’de yıkıma neden olan Sisam depremi ise cansız doğanın oldukça canlı bir çığlığı olarak geçti tarihe.

Geçmişi 40 yıla dayanan bir doğa ve çevre talanı yerkabuğunun kükremesiyle karşılık buldu!

Arama, kurtarma, yardımlaşma ve dayanışma başarısı öne çıkartıldı. Kuşkusuz doğruydu, övünç kaynağıydı.

Ama, insanın doğaya ve çevreye karşı acımasızca ve akılsızca yaklaşımı her nedense neredeyse dile getirilmedi.

Oysa, yerbilimleri Cumhuriyet’le birlikte sıçrama gösteren, küresel ölçekte değerler yetiştiren alandı. Hemen her gün bir şekilde toplumu uyaran yerbilimcilerin tek eksiği depremsel ülkemizde depremin zamanını dakikasıyla söyleyememekti.

Bilim insanının görevi bilimsel gerçeği ortaya çıkartıp topluma sunmaktır. Bu sunumdan kendisine pay çıkartması gerekenlerin arasında ise siyasetçiler ve kamu yöneticileri önde gelmeliydi. Bornova ve Bayraklı ovasının alüvyon zeminine yerleşmeyin sözleri ters etki yaratmış olmalıdır ki, kentin yeşilini barındırması gereken verimli ova beton denizine dönüşmüştür. Kolaycılık ve oy avcılığı kötü alışkanlığı bilimin sesini bastırmıştır.

Sonuç!

Üçüncü binyılda, ülkenin aydınlık yüzünde yıkılan yapılar, başarılı arama kurtarma etkinlikleri ve bunlara eklenen dayanışma ve yardımlaşma görüntüleri!

XXI. yüzyılda yapılarınız 80 km ötedeki depremle yıkılıyorsa şapkanızı önünüze koyup düşünmelisiniz. Başarı öyküleri yazmak kadar, bundan sonrasını tasarlamak da bir o kadar önemliydi! İzlenebildiği kadarı ile işin sevimsiz ama son derece önemli yanı bir kez daha ıskalandı!

İnsan-doğa-çevre ilişkilerindeki yanlışlık depremle de bulaşıcı hastalıkla da ölüm saçtı, saçmayı sürdürüyor.

Doğaya ve çevreye egemen, üstün varlık insan hatalarını yaşamıyla ödüyor.

Bunca yaygınlaşmasına olasılık tanınmayan küresel salgının geldiği noktada insanlık aşı bulmadaki hızıyla biraz olsun soluklanmış olsa da virüsle ilgili bilinmeyenler bilinenlerden çok olmayı sürdürüyor!

Aşı etkinliğinin ya da aşı üretiminin küresel ölçekte yeterli olup olmayacağının belirsizliği gibi önemli ayrıntılar doyurucu yanıt bulmuş değil. Büyük insanlığın aşı olalım mı olmayalım mı ya da o aşıyı kesinlikle yaptırmam ille de şu aşıyı isterim türünden çocukça ve biraz da cahilce mırıldanmalarına değinmiyorum bile!

Yeri ve zamanı geldiğinde “Uzat kolunu Türkiye” buyruğuna ikilemsiz uymalıyız diyerek bu tartışmaları bir kenara bırakma gereğinin altını çizmekle yetiniyorum.

Bilindiği gibi geçtiğimiz yüzyılın ortalarından başlayarak Antroposen çağına girdiğimizi ileri sürenlerin sayısı hiç de az değil.

Bu adlandırmaya ilişkin haklılık nedenleri olduğu kesindir.

Ancak, durumun adlandırma ötesine geçtiği de kuşkusuzdur. İnsan, içinde bulunduğumuz çağa adını verme başarısını bir parçası olduğu doğaya ve çevreye özen konusunda da göstermelidir. Kibirli ve kendisini öne çıkartan üstünlükçü tutum doğa ve çevre için olduğu kadar insanın kendisi için de olumsuz sonuç yaratmıştır. Yerkürenin aynı zamanda bir türler mezarlığı olduğu akıldan çıkartılmamalıdır.

İnsan, adını taşıyan dönemle birlikte kendisini de tarihe gömecek bu olumsuz tutumunu gözden geçirmelidir.

Bilimsel gerçeklere meydan okuyarak kendisini her şeyin merkezine koyan insanın kendisinin ve dolayısı ile de doğanın ve çevrenin sağkalımı için bir an önce harekete geçmesi kaçınılmazdır.

Sonuç olarak, 2020’nin üzerine çarpı koymak çözüm değildir. O çarpının yeri 2020 olmaktan çok insanmerkezci yanlışlıklar olmalıdır. 2020’nin kusuru uzun geçmişe dayanan olumsuz birikimin harekete geçtiği yıl olmasıdır!

Doğanın efendiye değil, kendisini onun bir parçası sayacak sorumlu insana gereksinimi vardır.

İyi bir 2021 dileğinin yerine gelmesi bu önemli karara bağlıdır!

Bunları da sevebilirsiniz