Dünyanın Geleceğini Planlamak?

Salgın nedeniyle evimizde kaldığımız zaman içinde bir kitap sever olarak Şevket Süreyya Aydemir’in “Kırmızı Mektuplar ve Son yazılar” adlı kitabını okudum.

Bu kitap ışığında Aydemir’in uzak görüşlüğünü yansıtmadan önce, yaşamı hakkında kısa bilgi vermek yerinde olacak.

Aydemir,Edirne Öğretmen Okulu’nu bitirdi. Kuşağının büyük çoğunluğu gibi O da Turancılık akımının ateşli bir taraftarıydı. Azerbaycan’da kurulan hükümete öğretmen olarak atanarak 1919-20 yıllarını Azerbaycan’da geçti. Ancak Kafkasya’nın çok etnikli yapısını görünce Turancı düşüncelerinin doğru olup olmadığını sorgulamaya başladı. Bakü’de yapılan Türkiye Gizli Komünist Fırkası’na katıldı ve sonrasında da Türkiye Komünist Parti(TKP)’ye girdi. Moskova’ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’ne (KUTV) kaydoldu. Ekonomi eğitimi gördükten sonra 1923 yılında Türkiye’ye döndü.

Aydemir, Türkiye’ye döndükten sonra, “Aydınlık” dergisinde komünist fikirleri yaymaya çalışan yazılar yazdı ve tutuklandı. 1927’de çıkarılan genel aftan yararlanarak hapisten çıktı. Bundan sonra bir tür “milliyetçi komünizm” anlayışını savunmaya başladıysa da, Türkiye için geçerli düşüncenin “Kemalizm olduğu görüşü”nü kabul etti.Bu görüş değişikliği sonucunda, Vedat Nedim Tör’le birlikte TKP’den ayrıldı.

Aydemir, 1928’de bürokrat olarak Ankara’da çalışmaya başladı. 1932 yılında Atatürk’ün isteği üzerine Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile birlikte “Kadro” dergisini çıkarttı.

Aydemir, bir düşün adamı olarak,çoğumuzun bildiği “Tek Adam”,İkinci Adam”, “Menderes’in Dramı”, “Enver Paşa” gibi biyografik kitaplar ve “Suyu Arayan Adam” gibi otobiyografik denemeler dışında “Toprak Uyanırsa” ve “Kahramanlar Doğmalıydı” adlı romanları da yazdı

Kırmızı Mektuplar ve Son Yazılar”, Aydemir’in 1979 yılında ölümünden beş yıl sonra yayınlanan son kitabıdır. Kitap,KUTV’dan arkadaşı olan Rus Pavel ve Çinli Liu Shaco-chi ile olan özel yazışmalarını ve ölmeden önce kaleme aldığı son yazılarını içeriyor.

Kitabda Çin ile öngörüleri de var.Aydemir şöyle diyor; “Ama anlaşılıyor ki şimdi dünyada bir başka Çin var. Hatta yarınki yüzyıl, belki bir Çin yüzyılı olabilir. Fakat bugün de dünyanın terazisinde büyük ağırlık, Uzakdoğu’dadır. Dünya nüfusunun üçte biri kadar Çinlidir. Dünyada doğan her dört çocuktan biri Çin’de doğuyor. Ve yüzyılımızın sonunda, yani 2.000 yılında Çin, dünya terazisine, bir milyarlık nüfusunu koyacaktır.”

Bu öngörü Çin’in ekonomi büyümesiyle doğrulandı.

Günümüz uzmanları da Çin’in ekonomik başarısını büyük ölçüde istikrarlı hükümetlere; sabırlı stratejik planlamaya; yüksek tasarruf ve yatırım oranlarına; dinamik (devlet destekli) ticaret, yatırım ve sanayi politikalarına; enflasyonun ve kamu açıklarının denetimine ağırlık veren makroekonomik politikalara, aile bağlarına dayalı disiplinli iş ve ahlak anlayışına dayandığına değiniyorlar. Bu durumuyla Batı emperyalizminin cenderesinden çıkmak isteyen gelişme yolundaki ülkelere kalkınma modeli olarak ilham kaynağı olabileceğini bildiriyorlar.

Bununla birlikte ekonomik büyüme ile yetinilmemesi,salt ekonomik büyümenin zengin yoksul ayrımını derinleştirdiği, toplumda gerilimlere yol açtığı, enerji güvenliği ve ekolojik tahribat nedenleriyle Çin’e ağır maliyetler getirdiği belirtilmekte, “dengeli kalkınma”, “büyümenin kalitesinin iyileştirilmesi” ve “ekonomik toplum” gibi yaklaşımların dile getirilmesi doğrultusunda gelişmeler var. Çin mucizesinin devamının ancak ve ancak büyümenin kalitesini arttırmakla olabileceği dile getiriliyor.

Aslında dile getirmeye çalıştığım ana tema, elbette Çin Mucizesi’nin nedenlerini irdelemek değil.

Birincisi;Türkiye’de de bunu öngören düşün adamlarının olduğu idi.Bunlardan birisi de Aydemir’dir. ”Suyu Arayan Adam” kitabında da “21.yüzyıl bir Çin yüzyılı olabilir”sözlerini yazmıştı.

İkincisi de şu; Türkiye ekonomiden dış siyasete değin geleceğini planlarken Çin Mucizesi’nin nedenlerini görmeli mi?

Ancak kesinlikle ve kesinlikle dikkate alınması nokta ise; “Amerikan Öykünmesinden Çin Öykünmesine de geçilmemeli” derim.

Aslında Atatürk önderliğindeki Türk Milli Mücadelesi ve devrimlerinin, XX. yüzyılın başlarında emperyalizmin esareti altında olan ve uluslaşamayan birçok doğulu topluma örnek olduğu gibi Çin’deki milli uyanışı hareketine de örnek olduğu biliniyor.

Bu bağlamda,Türkiye özelinde olduğu üzere dünyanın da geleceğini planlarken öncelikle neo-liberal sistemin değiştirilemez yaklaşımının değiştirilebileceğini kavramak ve kamu önderliğinde planlı ekonomi-politikanın devreye girmesinden başka çarenin olmadığını belirtmek gerekiyor.

Bunları da sevebilirsiniz