”Mikro” Mücadele 4: ”Zor ama Yine de Sor” ve Bir Dolandırıcılık Hikayesi

 

Armağan Çağlayan’ın fan’ı olacağım bana yıllar önce söylenseydi inanmaz ”Hadi Oradan” derdim. Haksız da sayılmazdım. Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğrenciydim. Humanities dersinin seminerlerinin yapıldığı, önlük giyme törenime ev sahipliği yapan İnan Kıraç Salonunun koltukları ”Popstar” işgalini uğruyordu her hafta. Benim için Armağan Çağlayan bu işgal ısrasında ön koltukta oturanlardan biriydi yalnızca. Meğer Türk televizyonculuk tarihinin kayda değer bir bölümünde işin mutfağında bulunan biriymiş. Ne yalan söyleyeyim, kendisinin hayranıyım bir süredir. Üstelik yakında meslektaş da olacağız.

Gelelim Pelin Hürman’a… Tabii, böyle deyince tanımadınız. Şöyle başlayalım o halde: Hepimiz ”Donat”çı Üfürükçüyü duymuşuzdur. Ben kendisini böyle andım ama umarım incinmez. Ne de olsa cinlere, demonlara veya adları her ne ise tüm bu ”varlıklara” hükmediyormuş kendisi. Niye incinsin ki?

Kendisi Ağustos 2022’de Armağan Çağlayan’ın Youtube’da yayınladığı ”Zor ama Yine de Sor” başlıklı programına konuk oldu. Keyifle izledim. Ne var ki, bence kendisine ve faaliyetlerine dair konuşması adeta bir itiraf niteliğindeydi. Konuşmasındaki çelişkilere, mantık hatalarına, bilimdışılıklara değinmeyeceğim. Zira vaziyet aklı başında olan herkesin malumu.

Konuşmasında kendisinin pek çok şizofreni hastasını iyileştirdiğini, insanların kendisi gibi ilim sahipleri arasında kimi seçeceğine karar vermek için iyi araştırmaları gerektiğini, kendisine ödeme yapan çoğu kişinin bir hizmet karşılığı değil de kendisinin sağaltım hizmetlerinden yarar sağlayıp gönüllerinden koparak bunu yaptığını söyledi.

Şimdi pek çoğumuzun günlük konuşmasında geçen haliyle ”dolandırıcı” sıfatını anımsayalım. Kime dolandırıcı deriz? Genellikle insanları kandırıp bu yolla kazanç elde edenlere deriz, değil mi? Türk Ceza Kanunu bu konuda çok daha net bir tanım vermiş. Açıyoruz kara kaplı kitabımızı…

Türk Ceza Kanunu madde 157: (1) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.

Şimdi diyeceksiniz ki burada hile yok. Ne de olsa gizli güçlere alemlere hükmeden biri hanımefendi var. Pekâlâ, ispatlasın efendim. İzleyip görelim.

Dahası da var. Kara kaplı kitaptaki bir sonraki maddeye bakalım.

Türk Ceza Kanunu madde 158: (1) Dolandırıcılık suçunun; a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle, b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle, c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle… işlenmesi halinde, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

TCK md. 158’in başına bakalım. ”Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle” diyor. Pelin Hanım kendisine bu ilmin rüya yoluyla geldiğini, inançlı insanların kendisine daha çok geldiğini, kendisinden şifa bulduklarını, bu ilmin başkasına anlatılamayacağını ve insanları doktorlara yönlendirse de bazı sorunların şifasının kendisinde olduğunu söylüyor. Kendisinin ”metafizik uzmanı” olduğunu ve verdiği hizmetlerin karşılığında kimsenin kendisinden şikayetçi olmadığını söylüyor.

Şimdi toparlayalım. Dolandırıcılık suçu, takibi şikayete bağlı bir suç değildir. Savcılık bu durumu haber aldığında veya kendisine bildirildiğinde re’sen soruşturma yapmak ve soruşturma sonucu suçun işlendiğine kani olmuşsa kamu davası açmak durumundadır.

Suçta oluşan zarar, Pelin Hanım’ın hizmetini almış kişilerin ödeme yapması sonucu oluşmuş maddi zararın yanı sıra bu kişilerin gerçek tedaviye başvurmadıkları sürece hastalıklarının ilerlemesi gibi somut zararlar da olabilir. Dahası, kamu sağlığının tehlikeye sokulduğu da muhakkak. Ne var ki, bu konudaki yasal düzenlemelerin yetersiz olduğu açık. Elimizde şimdilik sadece TCK md. 157-158 var.

Pelin Hanım belki pek çoğumuz için eğlenceli bir magazin nesnesi. Mesele keşke bununla sınırlı olsaydı. Maalesef, insanlar Pelin Hanım gibilere başvuruyor. Sağlık harcamaları için onca verginin toplandığı, sağlık çalışanlarının haklarını alamadığı, insanların sorunlarını psikolog ve psikiyatrlara taşıyamadığı ülkemizde Pelin Hanım gibiler sağlığa şu veya bu biçimde müdahale ediyorlar.

Sonuç ortada… Gülüp geçiyoruz ama psikolojik hastalık ve rahatsızlıklar doğru ellerde şifa bulamıyor, insanımız günbegün artan sorunlarının altında eziliyor ve bazı fırsatçıların ağına düşüyor. TCK md. 157-158 birilerinin cezalandırılması için değil yalnızca. Kamunun aklının, sağlığının, refahının ve huzurunun korunması için bir kalkan; bunlara kast edildiğinde bir müdahale aracı ve haklarımızı korumak için bir çaredir. Bazılarımız için ”mikro” olan bu mücadele konusu, bilimsel ve parasız sağlık hizmetlerine maddi veya manevi imkansızlıklar sonucu erişemeyen milyonlar için bir ölüm kalım, sağlıklı ve huzurlu yaşama sorunudur. Şarlatanlara gülüp geçerken bunları es geçmeyelim lütfen.

Bunları da sevebilirsiniz