Özgürlük Ama Nasıl?

Özgürlük insanlar için, vazgeçilmez bir haktır. Ama bu hak, insanın her istediğinde her yerde ve her zaman da kullanabileceği bir hak da değildir. Özgür birey başkalarına saygı duyan, toplumun dayanışmasını ve hoşgörüsünü koruyup sağlayan bir anlayışa sahiptir. İşte bu nedenledir ki; hak ve özgürlükler yasalarla belirlenir. Bunun temel nedeni toplumda kargaşayı önlemek, insanın yaşamını sağlıklı bir düzen içinde sürdürmesi ve toplumsal dayanışmanın korunmasıdır.  Bu nedenle olsa gerek  özgürlük, Namık KEMAL’in deyişiyle efsunkardır.

Özgürlüklerin başında yaşam özgürlüğü gelmektedir. İnsan kendi iradesi ile yaşama ilk adımı atmasa da, yaşamını kendi iradesi ile belirleme hakkı vardır. Bireyin yaşam tarzı asla bir otorite tarafından belirlenemez. Bireyin benimsediği düşünsel yapısı ve buna bağlı olarak eylem ve fiilleri başkalarına zarar vermediği sürece doğuştan hakkıdır. Bunun içindir de, birilerinin özgürlüğünün bittiği yerde başkasının özgürlüğü başlar, bu durum toplumsal bir sözleşmedir. Birey hakları gasp edilemez, sınırlanamaz ve üzerine şal örtülemez. Bunları sağlayabilmek için insanlar örgütlenerek devleti oluşturmuşlardır. Dolayısı ile devlet, toplumun ve bireyin her haklarını korumakla yükümlüdür. Bireyler ise birbirlerinin bu haklarına saygılı olmak zorundadır.

İnsan düşünen ve düşündüğünü yaşama geçirmek için çalışan bir varlıktır. Bu nedenle düşünme ve düşündüğünü yayma özgürlüğü de insanın temel haklarından biridir. Şayet insan bu haktan kısıtlanırsa veya mahrum bırakılırsa toplumsal gelişme oluşmaz ve ilerleme sağlanamaz. Böylece toplumda bilgi edinme ve yayma hakkı doğal bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira bilgi ile ilerleyen bilimsel gelişme, insanın yaşamını kolaylaştıran doğal bir haktır. İşte toplumsal ilerlemeye ivme veren budur. İlkel toplumdan köleci topluma, köleci toplumdan feodal topluma ve feodal toplumdan çağdaş topluma geçiş bilgi ve bilimsel gelişmenin bir sonucudur. Bu gelişmelerin önüne geçmek hiçbir gücün yetki ve sorumluluğunda olamazl ve bundan sonra da olmayacaktır.

İnsanlar toplumsal ilerleme sonucu devleti oluşturduktan sonra kendilerine bir yönetim şekli belirlemişlerdir. Bu yönetim şekilleri zaman içerisinde gelişerek siyasal hakkı oluşturmuş ve giderek bu yönetim tarzı da demokratik yaşamı meydana çıkarmıştır. İnsanlık demokrasi öncesi tiranlardan çok çekmiş, onların baskı ve zulmünden kurtulmak için çok kan dökülmüştür. Bunun tepe yaptığı tarihi olay 1789 büyük Fransız devrimidir. Bu devrim insanlığa özgürlük, kardeşlik ve insan haklarını kazandırmıştır. Kan ve gözyaşının ortadan kalkması için de, görüş ve düşünceleri aynı olanları bir siyasi örgüt içinde toplayarak çok partili demokratik yönetimi birlikte yaşamın gereği saymıştır. Bu nedenledir ki; örgütlenme hakkı da demokrasilerin temel hakkıdır. Örgütlenmenin olmadığı toplumlarda özgürlükler yöneticiler tarafından yok edilerek baskı ve zulüm toplumun başına karabasan gibi çöker. Bugün ülkemiz tam da bu açmazın içine girmiştir.

Ülkemizde hak ve özgürlükleri dillerine dolayarak çeşitli dış güçlerden destekler bularak iktidar olan AKP, halkın ortak örgütlü gücü olan devleti adım adım ele geçirerek demokratik yönetim yerine, tek kişilik yönetimi topluma dayatmak istemektedir. Bu amaçları için de büyük ilerlemeler sağlamışlardır. Yani demokrasiyi yok etmek için demokrasiyi kullanmışlardır. İktidarları adına demokratik yasaları yok sayarak, faşizan uygulamalarla devlet tek adamlık yönetime dönüşmüştür. Özgür birey olmayıp biat kültürüne sahip kişiler, ne topluma özgürlük verir, ne de kendileri özgür olurlar. Nitekim halkı özgür olmayan yönetimlerin, yöneticilerinin de özgür olmadığı bilinen bir gerçektir. Tek sesli, tek düşünceli yönetimler tarihte hep kendi yarattıkları karanlıklarda yitip gitmişlerdir. Cehaletin içinden demokrasi çıkmayacağı gibi, özgürlük isteyenlere saygı da duyulmaz. Bu iktidar hak etmediği hakları yalan ve dolanla süsleyerek kullanıp, gayri meşru olarak bugün tepemizde durmaktadır. Yoksulluğu yolsuzlukla birlikte büyüterek ulusun başına bela eden iktidar zihniyeti, kendisinin geldiği demokratik yolları tıkamıştır. Dün mazlum ve mağdur olan zihniyet, bugün gaddar ve mağrurdur.

Yay çelik de olsa gerildikce bir an gelir kırılır. Diktatörler de gün geldiğinde kendi doldurdukları zehirli havuzda boğulurlar. Çünkü korkaktırlar. Tüm faşist yönetimler etnik ve teokratik söylemlerle halkı aldatır. Devletin bütün kurum ve kuruluşlarını kendi denetimi altına alanlar, halkı yoksullaştırırken kendilerini Karun yaparlar. Toplumun demokratik sözleşmesi olan Anayasa’yı iktidar uğruna yok sayanlar, karşı görüşte olanlara hep yasalardan söz ederek özgürlükleri gasp ederler. Bugün ülke bu fasit çemberin içine girmiş bulunmaktadır. Bu çemberden çıkış yolu karşılığı ne olursa olsun yasa dışı uygulamalara direnmektir. Boşuna “hak verilmez, alınır” denilmez. Siyaset, yaşam özgürlüğüne karşı koyanlara karşı koymakla ve durmakla oluşur. Bugün hak ve özgürlükler için uzun bir yola çıkan Sayın Kılıçdaroğlu iktidarın yaptıklarına karşı koyarak yürümektedir. Bu yürüyüşe destek vermek, O’nun yanında durmak kendisine saygısı olan herkes için demokratik bir görev ve haktır. Zira tarihte iki ayrı bu tarz yürüyüş vardır. Çin’de MAO‘nun uzun yürüyüşle Çan Kay Şek faşizmine karşı yürüyüşü, Hindistan da Gandi’nin İngiliz Emperyalizmine karşı tuz yürüyüşü… Ve her ikisi de amacına ulaşarak zaferle sonuçlanmıştır. Kılıçdaroğlu’nun demokrasi, özgürlük ve adalet yürüyüşü de hiç şüphe yok ki başarı ile bitecektir. Çünkü devletin temeli olan adalet, AKP tarafından yok edilmiştir. Adil olmayan bir yönetim ne dinen, ne siyaseten ne de insanlık adına kabul edilemez. Başkasının darbesini kendi darbesine çeviren bir kişi, adaletin üzerine şal örterek toplumu yönetmeye hak sahibi olamaz.

Ben özgürüm diyen ve bu bilince sahip olanlar ancak özgür olabilir. Hak edilmemiş özgürlük, özgürlük değildir. Zira hiçbir özgürlük lütfen verilmez, hak edilir. Umutları karartmadan, onları hep yeşil tutup direnerek AKP faşizmi tarihten silinmelidir.

Bunları da sevebilirsiniz